"Kanka biz buradan bulaşık yıkayarak çıkarız bak yol yakınken dönelim," dedim bir etrafa bir de yanımdaki çapulcu kankam Yeliz'e bakarak. "Bizi tavuk gibi yolarlar burada."
"Ya kızım sen raad ol ablan maaşını aldı," dedi hava atarak.
Yavaşça kimseye belli etmeden kolunu çimdikledim. "Ulan geldiğimiz yere baksana burası bizim bırak aylık yıllık paramızı bile aşar." dedim hüzünle. "Valla ben balık ekmek de yemeye razıyım kanka gel gidelim."
"Of Sedef, yürü!" Beni adeta kolumdan tutarak sürüklerken ben daha yemek yemeden yıkayacağım bulaşıkları düşünüyordum. Belki onu bile yaptırmazlardı, direkt canımıza okurlardı.
"Hayır yani ayranımız yok içmeye, taht-" Cümlemi tamamlamadan ağzımı tıkadı ve beni rezerve olmayan masalardan birine oturttu.
"Yemek yemeye geldik pisleşme."
Yüzümü buruşturarak etrafa bakınırken oturur oturmaz garsonun bizim masaya doğru geldiğini gördüm. "Hoşgeldiniz efendim," dedi kibarlılıkla gülümseyip. "Eğer sizin için de sorun olmayacaksa sizi bir arka masaya alabilir miyim? Yan masanız rezerve ve biraz kalabalıklar o yüzden masaları birleştirmem gerekiyor da."
Garsonun yüzüne boş boş bakınırken Yeliz anlayışla, "Tabikii." dedi.
Gözlerimi devirerek Yeliz'in de işaret etmesiyle birlikte ayaklanırken ofladım. "Ulan görüyorsun değil mi? Yemek yemek bile sınıfsal bu ülkede. Vay anasını."
Yeliz bana gözlerini belertirken omuz silkip bir arka masaya geçtim ve karekodu okutup menüye kısa bir göz attım. Tabiki canımın çektiğini değil paramızın yettiğini söyleyecektim. Gözüme çarpan köfte pilav patates üçlüsü aralarında yiyebileceğim ve canımın çektiği tek şeydi. Kararımı anında verirken yaklaşık bir yarım saat kadar Yeliz'in yiyecek seçmesini bekledim ve sonuç olarak o da en ucuz olan köfte patatese karar kıldı. Zaten öyle olacağı belliydi beni boşu boşuna yarım saat bekletmişti.
Açlıktan gözüm dönerken oturduğum yerde iyice yayıldım. Biraz daha yemek yemezsem bayılacaktım. Tansiyonum düşerken yandan aldığım bir küp şekeri usulca açıp ağzıma attım.
"Acıma ölmüşüm lo." dediğimde Yeliz de kıs kıs gülerek, "Salaksın." demişti. Canım arkadaşım beni çok severdi.
"Aaa şu Alper değil mi?" diye sordu birkaç dakika sonra. Baktığı yere baktığımda gördüğüm yüz, Yunus Emre'nin en yakın arkadaşı Alper'in yüzüydü. Yeliz'i gördüğünde el sallayarak bize doğru yöneldiğinde "Yok artık." diye mırıldandım gerginlikle.
Nasıl Yeliz, benim yüzümden Yunus Emre'den nefret ediyorsa aynı şekilde Alper de benden nefret ediyordu Yunus Emre yüzünden. Sonuçta yakın arkadaşıydı. Arkadaşına yapılan bir yanlış ona da yapılmış sayılırdı.
"Kızlar?" dedi Alper bir bana bir Yeliz'e bakarak. "Sizi burada görmeyi beklemiyordum, şaşırdım."
Açık açık bize "Sizi gidi fakirler," diyordu yani.
"Öyle bi yemeğe çıkalım demiştik," dedi Yeliz gülümseyerek. "E malum bizim kaçak geri döndü." derken gözleri bana değdi. "Özlem gideriyoruz."
"Evet öyle olmuş," dedi Alper bana bakarak. Şerefsiz Yunus kesin gidip yetiştirmişti hemen ona yazdığımı. "Hoşgeldin Sedef. Öyle bir gittin ki bir daha dönmezsin sanıyorduk."
"Ben sürprizlerin kadınıyım Alperciğim." dedim şirince gülümseyip.
"Ya ya öyle..."
"İstersen bize eşlik et?" dedi Yeliz. Gözlerim sonuna kadar açılırken masanın altından ona güçlü bir tekme attığımda sızlanarak yerinden sıçradı. "Şey yani işin yoksa eğer."
"Yok sağolun iş yemeğine geldim ben de. Yunus Emre gelecek birazdan, ona eşlik edeceğim." dediğinde başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Yerin dibine girmek istediğim bir an olsaydı o an kesinlikle bu an olurdu. "Size afiyet olsun görüşmek üzere."
Ben donakalırken Yeliz de Alper'i uğurladıktan sonra telaşla dudağını ısırdı. "Kanka valla bilmiyordum."
"Kalk Allah'ın cezası kalk!" dedim sessizce fısıldayarak. Bir yandan ceketimi giymeye çalışırken gelen siparişler olduğum yere çivi gibi çaktı beni çünkü Yeliz, "Bunlara bu kadar para vermişken şuradan şuraya gitmem." diye tutturmuştu.
Tam ona bir şey diyecekken, "Aha geldi!" dedi Yeliz, arkama doğru bir yere kitlenerek. "Sakın pat diye dönme, doğal davran."
Elim ayağıma donalırken hızla arkamı döndüm. Yeliz elini alnına vururken Yunus Emre henüz beni görmemişti. Ona kitlenip kaldım. Sosyal medya hesabındakiler gibi üstünde yine lacivert bir takım vardı. Sarı saçlarını geriye doğru yatırmıştı. Önce kolundaki saate baktı hemen sonra da etrafı süzdü yavaşça. Gözlerimiz saniyeler içinde kesişirken beni gördüğü gibi olduğu yerde kalakaldı ve buz kesti.
"Sedef adam buga girdi." dedi Yeliz, arkamdan.
Onu duymuyordum bile. Yıllarca bana attığı ses kayıtlarını dinleyerek sesini hafızamda taze tutmaya çalışmıştım. Onu yıllar sonra görmek cidden tuhaf hissettirmişti. Ne yapacağımı bilemezken bir anda elimi havaya kaldırıp ona el salladım. Bana olan bakışlarını toparladı ve düz olan kaşları saniyeler içinde çatıldı. Gözlerini birkaç defa kırparken beni görmezden gelmeyi tercih edip adımladı ve tam çaprazımdaki masaya oturdu.
Mal gibi olduğum yerde kalırken yavaşça Yeliz'e döndüm. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Yeliz de aynı şekilde bana avel avel bakarken, "Gördün değil mi yaptığını?" diye sordum bozgun bir ifadeyle. "Beni görmezden geldi elimi havada bıraktı. Ulan bu eli tutmayı ne doktorlar ne mühendisler istedi de ben izin vermedim. Haspama bak!"
Öfkeyle çatalımı kavrayıp köfteye batırarak köfteden büyük bir ısırık aldım. "Sanki düşmanız," diye homurdandım ağzım doluyken. "Gören de nikah masasında terk ettik sanır."
"İyi misin yavru?" diye sordu Yeliz, kararsızca.
"Harikayım." dedim başımı sallayıp. "En azından hâlâ çıtır güzeliz boşver." derken boğazıma kaçan köfteyle öksürük krizine girdim. Yeliz ayaklanıp sırtıma vurmak için geldiğinde hönküre hönküre öksürüyordum. Fiyakalı bir şekilde kendimi övüp yemek bile yiyemiyordum. Fakirlik resmen ruhuma işlemişti.
"Su getirir misiniz?" Yeliz çalışanlara seslenirken garsonlardan önce erken davranan Yunus Emre oldu. Bir bardak suyu bana doğru uzatırken şuan şaşıracak durumum yoktu çünkü tahtalı köye gitmek üzereydim. Hızla ellerinden suyu kavrayıp bir diklemeye içerken gözlerim önce parmağındaki gümüş yüzüğü hemen ardından ise bileğindeki dün fotoğrafını attığım nazar boncuğuna takıldı.
Yaşadığım şokla öksürüğüm giderken kaşlarım çatıldı. Yunus Emre'nin yüzüne baktım başımı kaldırıp. Parmağında yüzük vardı, gerçekten nişanlanmış mıydı? Ben bana oyun oynuyor sanmıştım.
"Sen ilgilenirsin." dedi benimle muhatap bile olmadan Yeliz'e ithafen ve hiçbir şey olmamış gibi masasına döndü.
Ben ise parmağındaki yüzükle bileğindeki bileklik arasındaki tezatlıkla kalakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Severdim | texting
Short StorySedef : sen daha bi gıcık olmuşsun benden sonra. Sedef : yalnızlıktan bunadın mı? Yunus Emre : yalnız olduğumu nereden çıkardın? Sedef : değil misin bi sn Sedef : senin gibi bal porsuğunu kim napsın? Yunus Emre : nişanlandım ben, Sedef. | görüldü.