Yanılmadılar...

93 9 6
                                    

Her kes Elenanın ani çıkışından sonra afallamıştı biraz. Hepsi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Aphrodite:
- Elena ne söylüyordu az önce hiç bir şey anlamadım.
Azelma:
- Bence Elena hiç iyi değil. Bir şeyler var onda son zamanlar.
Reina:
- Ben Elenanın ne yaptığını biliyorum. Uzun süredir bize karşı olan nefretini, öfkesini itiraf etti bu gün. O bizim gibilerden iğreniyor. Tabi kendi seçimi.
İsabella:
- Eh kendisi bilir. Ona yalvaran da yok zaten gel bizimle arkadaş ol diye. Onun için varsa da, yoksa da Layla, Eleanor, Brandon.
Alay edercesine ellerini öne arkaya salladı.
Aisha:
- Yok ya bence Elena kötü bir kız değil. Düşünceleri biraz farklı ve sanırım bu aralar depresyonda. Aslında severim onu.
Emily:
- Bir şey söyleyeceğim. Bir düşünün bakalım Elena haksız mı? Bence dibine kadar haklı. Her kelimesinde doğru söylüyordu. E bizim de bir huyumuz var - gerçeklerle yüzleşmeğe dayanamıyoruz. Elena farklı değil, hepimiz gibi. Doğruları söylediği için siz farklı kabullendiniz onu. Hiç biriniz onu tanımıyor. Ona kendini açıklamasına fırsat vermediniz. O benim en yakın arkadaşlarımdan ve çok iyi bir kız. Neden ben, Elena ve Layla sınıfın erkeklerini kızlara tercih ediyoruz diye bir sorun kendinize cevabı her şeyi açıklar, - her sinirlendiğinde olduğu gibi kulakları kızarmıştı - Ben bir onlara bakayım nerede kaldılar.
Jeff:
- Benim de bir işim var, 15 dakikaya burdayım.
İkisi de aynı anda masadan uzaklaştılar, fakat farklı yönlere gittiler. Emily kızlar tuvaletine doğru, Jeffse mutfağa doğru gitti. Emily köşeyi dönecekti ki, Elena ve Laylayla karşılaştı.
- İyi misin, Elena? Ne oldu? Söyle yoksa meraktan patlayacağım şurada,-dedi Emily. Endişeliydi. Ve gülerek devam etti - Çatlaya da bilirim tabi. Ortadan ikiye de ayrılırım.
- Yok bir şey, sadece uykusuz kaldım bu gün biraz. Sinirlerim bozuldu.
- Ah canım, kıyamam sana. Sinirlerini yerim senin.
Elena gülümseyerek:
- Fazla acıkıyorsun sen bu aralar. Yedikce şişmanlayacan haberin olsun.
Layla Elenaya döndü: - Rujumu içerde unutmuşum, bir koşu gidip alayım, bekler misin burada?
- Ben de geliyorum. Emily sen de diğerlerinin yanına git artık. "Elena Laylayı da, Emily'i de kopardı bizden " demesinler.
- Tamam, hoşçakalın şimdilik. Yeni dedikodular duydum hatırlatın anlatayım.

Brandon kafenin bodrumuna inen merdivenlerin yanında durmuş, belki de 10-cu defa Eleanoru arıyordu. Ve hiç bir çağrıda telefona cevap vermemişti. Sessizde olsa gerekti. Fakat bu durum gittikçe Brandonu sinirlendiriyordu. Tam küfürler savurarak gidecekken Eleanorla kafa kafaya geldi.
- Ne yapıyorsun kardeşim?, - dedi Eleanor başını ovarak.
- Nerdesin lan? Seni beklemekten ağaç oldum burada. Kendimi gelinlik seçiminde gelinin hazırlanmasını bekleyen damat gibi hissettim,-dedi Brandon ve Eleanorun kafasına bir fiske vurdu.
- Gelinliğim yakışmış mı bebeğim?,-dedi Eleanor gülerek.
- Yavşaklaşma soruma cevap ver. Hani "Kafam şişti, sakin bir yerde oturalım" diyen sen değilmiydin? Sabahtan seni bekliyorum.
- Hani verdiğim sözler?
- Yeter la, çarparım şimdi.
- Tamam, tamam. Olmamam gereken zaman olmamam gereken yerde duymamam gereken şeyleri dinlemekle meşguldüm.
- Benimle aynı dili konuştuğuna emin misin? Adam gibi anlat ne anlatacaksan.
- Şimdi değil, sonra söylerim. Gel oturalım biraz.
- Ben oturdum oturacağım kadar. Hadi geri dönüyoruz. Zamanında olman gerektiğin yerde olsaydın, kafanı dinlendirirdin.
- İntikam mı?
- Ne dersen de.
Kollarını bir birlerinin boynuna atıp koridorda yamuk yamuk yürüyorlardı. Koridorun yarısına ulaştıklarında kızlar tuvaletinin kapısıyla uğraşan iki kız gördüler. Elena onları daha önce görmüş olsa gerek, yardıma çağırıyordu.
- Çocuklar, ya da kahramanlar da diyebilirim. Bir kahramanlık yapıp kapıyı açabilir misiniz?, - dedi üzüntüyle.
Brandon kapıya yaklaştı. Bir kaç kez ittirdikden sonra kapı açıldı. Sonra geri çekilip eliyle içeri girmeleri için hanımları işaret etti. Eleanor da içeri girecekken koluyla karnına bir tane vurdu. Gerçekten acımış olmalıydı ki Eleanor "Ah" diye inledi karnını tutup.
Elena bunu görmezden gelerek:
- Teşekkür ederim, Brandon. Sanırım bu kafenin tüm kapıları yağlanmalı. Sabah da diğerleri dışarıda kalmış ta.
- Bir şey değil. Zorro her zorlu kapı görevinde hizmetinizde.
Elena güldü ve devam etti:
- Lütfen bekler misiniz? Layla içeride rujunu unutmuş onu alıp geliyor.
- Tabi bekliyoruz,- diye atıldı Eleanor.
Layla kapıyı arkadan kapattı. Bir dakika sonra Elena seslendi:
- Buldun mu, canım?
Eleanor yine gülerek:
- Bulamamışsa gidip yardım edelim.
Brandon:
- İlla kızlar tuvaletine girecem diyorsun. İyice sapığa bağladın oğlum sen. Kendine gelir misin artık?,- dedi ve Eleanorun ensesine bir tokat yapıştırdı. Eleanor kenara çekilip kıkır kıkır gülen Elenaya kızgın bir bakış attı:
- Bakıyorum çok zevk alıyorsun.
Elena gülmeye devam ederek:
- Evet ya... Yemin ederim küçük çocuk gibisin Eleanor. Küçük bir serseri.
Bu zaman içeriden Laylanın sesi geldi:
- Hah işte buldum, geliyorum.
Kapı kolu aşağı çekildi ama kapı açılmadı. Layla tedirgin sesle:
- Kapının önünden çekilir misiniz?
- Orda kimse yok hayatım, - bağırdı Elena.
Brandon kapıya doğru gitti, biraz kurcaladı. Sonra:
- Mmm.. Kötü haber. Yine sıkışmış ama bu sefer Zorro için de imkansız bir görev.
Eleanor:
- Kendine Zorro demeyi keser misin artık? Hem gülesim geliyor, hem ağlayasım. Şu an kapıyı açamadın ya, egon yerlerde.
Layla içeriden ağlamaklı sesiyle:
- Biri beni buradan çıkarsın hemen.
Brandon:
- Sus Eleanor, senin zaten her an gülesin geliyor. Layla tamam korkma hemen gidip birini bulacağım. 5 dakikaya geliyorum. Elena ve Eleanor da zaten burdalar, bekliyorlar. Tamam mı?
- Tamam o zaman,- dedi Layla içeriden, ama hala huzursuz olduğu sesinden belliydi.
Elena:
- Sakin ol Layla. Brandon gitti, şimdi gelir. Biz de burdayız. Panik yapma.
- Panik yapmıyorum, canım sıkıldı sadece. Siz bir yere gitmeyin bari.
Eleanor:
- Kapının önündeyiz ikimiz de,-dedi ve kapının yanında yere çöktü. Elena da yanına gidip aynısını yaptı ve konuşmaya başladı:
- Partiyi beyendin mi?
- Güzel, bence. Senin fikrin?
- Bu partiyi en çok ben istemiştim ama şimdi bitse de eve gitsek diye çırpınıyorum. İçimde kötü bir şey olacağına dair bir his var.
- Umarım öyle bir şey olmaz.
- Umarım.
Duraksadılar. Ardından Eleanor:
- Az önce kızlarla kavga mı ettin?
Öyleymiş gibiydi de bizim masadan bakınca.
- Evet sert çıkıştım biraz.
- Sebep?
- Sen de tanıyorsun onları. Tek konuları aşk. Aphrodite aşkın mevcut olmadığını söylüyor. Haksız bence. Azelmaysa dünyanın en alakasız ve dinlenilmeyecek konuları açmakla meşgul. Emy fazla kafa yormuyor aşk meselelerine. Aisha aldığı "aşk yaraları"ndan bahsediyor hep. Canımı sıktılar. İsabella ve Reinayı biliyorsun zaten. Çoğunun işi günde bir erkekle takılmak. Erkeklerden de Jeffi anlayamıyorum zaten. Bu yüzden onlara sizi tercih ettiğimi söyledim.
- Ama ben de her gün bir kızla takılıyorum.
- Tamam işte "takılmak". Sen bunun adını "aşk" koymuyorsun. Aşk bence kutsal bir şey ve onlar bunu sahteleştiriyorlar.
- Anlamam öyle şeylerden. Ama eminim doğru söylüyorsun.
- Anlamaman daha iyi bence.
İçerden Laylanın sıkıntı dolu sesi geldi:
- Ordamısınız?
İkisi de aynı anda:
- Hayır,-diye bağırdılar ve güldüler.
- Berbat esprilerinizi kaldıracak bünyem yok şu an.
Eleanor:
- Daha fazla tahammül etmek zorunda kalmayacaksın bize. Merak etme. Brandon da yanında bir adamla geliyor zaten.
- Eleanor,-dedi Elena ve duraksadı,
- Evet,- diye onu dinlediğini belirtti Eleanor.
Elena utanarak ve parmaklarıyla oynayarak:
- Şey.. Aslında.. Senden bir ricam var. Acaba partinin geri kalanında sizinle aynı masada oturabilir miyiz? Biliyorsun kızlarla kavga ettim, bir daha tahammül edemem onlara.
- Benden izin mi alıyorsun?,- söyledi Eleanor gözlerini iri-iri açarak.
- Öyle de söylenebilir.
- İzin vermiyorum.
- Tamam.
- Şaka şaka. Garipsin ya, bunun için izin istenir mi? Tabi ki gelin katılın ikiniz de bize. Jeffden kötü olmayacaksın ki,- söyledi 32 dişinin de görüleceği tipden gülümsemesiyle.
- O da seni şikayet ediyordu az önce.
- Olabilir,-dedi ve göz kırptı.
Laylanın sıkıntı dolu boğuk sesi:
- Brandon uçakla gelinecek yolu yaya mı geliyor, bu ne hız?
Elena:
- Geldi, canım az sonra dışarıdasın.
Brandonun yanında getirdiği tamirci kapıyla uğraşmaya başladı.
Eleanor ayağa kalktı. Kalkmasına yardım etmek için hala yerde olan Elenaya doğru elini uzattı. Elinden tutup yukarıya doğru çekti:
- Ellerin çok soğuk ve sen titriyorsun.
- Her zamanki ben işte.
- Her zamanki Elenayı tanırım. Şimdiki farklı.
- Ellerimi yıkadım ondan soğuktur.
- Hmm..,- Elenanın yüzüne dikkatle baktı gözlerini çekmeden.
- Ne bakıyon oğlum, yoksa yüzümde bir şey mi var?
- Sen ağladın mı?
- Hayır. Nereden çıkartıyorsun bunu.
- Gözlerin kızarmış.
- Uykusuzluktandır.
- Küçük yalancı.
- Boyumun kısa olmasını yüzüme vurmana gerek yok. Hem sen de o kadar uzun değilmişsin. 17 santimlik ayakkabıyla aynı boydayız.
- Konuyu anında değişmekte üzerine yok Elena. Tamam zorlamayacağım, fakat ağlamadım deme apaçık ortada gerçekler. Bu arada o ayakkabılar gerçekten 17 santim mi?
- Evet, nolmuş?
- Gerçekten güzellik için kendinizi öldürürsünüz siz.
- Haklısın kızlar fedakarlığı severler.
Tamirci kapıya aklasığmaz işkenceler uyguladıktan sonra kapı zar zor açıldı. Layla kendini hemen dışarı fırlattı.
- Özgüüüüüürlüüükkk!!!,-diye bağırdı. Elenaya sarıldı. Ardından Brandona dönüp:
- Çok teşekkür ederim,- elindeki
ruju gösterip - bunun yüzünden başıma gelmeyen kalmadı.
Elena:
- Abartma istersen, altı üstü 7 dakika içeride kaldın.
Layla gözlerini devirerek:
- Brandon arkadaşın arkadaşıma kötü örnek oluyor. Laf üzerinde benim kendimi yalnız hissetmemem için burada kalacaktılar. Beni bir kere bile çağırmadılar. Kendi aralarında fısır fısır konuştular. Ve ben hiç bir şey duyamadım. Zaten Layla kimmiş ki? Zaten Laylayla neden konuşsunlar ki?
- Layla, içeride kafanı mı çarptın bir yere sen? Kendinden 3-cü şahıs gibi bahsetme lütfen,- söyledi Elena elini Laylanın alnına dayayarak- ateşin var sanırım.
- Yok bişeyim,-dedi Layla trip atarak.
Eleanor araya girerek:
- Kızlar anlayamıyorum ama kavga mı ediyorsunuz yoksa?
Brandon:
- Ben de anlamadım ne yaptığınızı.
- Tamam öyleyse gidelim artık,-söylediler kızlar aynı anda kızgınlık dolu sesleriyle.
Brandon Eleanora:
- Şimdi bize mi kızdılar?,- diye fısıldadı.
Eleanorsa neredeyse bağırarak:
- Kızlar işte,- dedi.
Bunu duyan Layla gözlerini kısarak söyledi:
- Evet kız olduğumuzu biliyoruz.
Konudan sıkılan Elena onu değiştirmek için:
- Çikolata istiyorum,-dedi ve ah çekti.
- Kriz mi yine?
- Evet.
Eleanor:
- Bizim masada harika çikolatalar var. Seni bekliyorlar. Tabi biz burdayken diğerleri yemediyse.
Gülümsedi. Brandon gidip tamirciye bir şeyler söyledi ve sonra koşarak esas odaya doğru yürüyen arkadaşlarına yetişti:
- Bizim masa derken?
- Layla ve Elena bizim masaya transfer oluyorlar. Partinin geri kalanını bizimle takılacaklar.
- Takılacaklar kelimesini sevmiyorum,-söylendi Elena.
- Tamam o zaman, eğlenecekler olur mu?
- Olur.
Brandon bundan hoşnutsuz olmuş görünüyordu. Layla Elenanın kulağına fısıldayarak:
- Acaba gitmesek mi?,-dedi- Brandon bu fikri beğenmişe benzemiyor.
- Ben Eleanordan izin aldım. Merak etme. O halleder.
- Bazen ona güveniyormuşsun gibi hissediyorum.
- Eleanora mı? Bence gerçekten ateşin var senin.
Eleanor:
- Kızlar benden mi bahsediyorsunuz? Adımı duydum sanırım.
Elena bağırmaya benzer ses tonuyla:
- Evet, dedikodunu yapıyoruz. Hem sen neden bizi dinliyorsun ki?
Konuşa-konuşa artık masaya yetişmiştiler. Tam oturacakken Reina onlara doğru gelip sordu:
- Jeffi gördünüz mü?
- Hayır. Brandon sen gördün mü?
- Evet mutfak taraflara bak bence.
Gideceği an Elena onu durdurdu:
- Reina gitmeden masanızdakı çantalarımızı buraya getirebilir misin, lütfen?
- Gelmiyor musunuz siz?
- Hayır bu gün burdayız.
- Tamam getiriyorum.
Çantalarını alan kızlar masaya geçtiler. Elena çantasında olan telefonunu alıp saate baktı. Sonra elini şekerlemeler olan kaba attı. Bir kaç çikolatayı alıp yerine bıraktıktan sonra birini seçti. Aynısından iki tane daha alıp sağında ve solunda oturan Layla ve Eleanora uzattı. Layla teşekkür edip çikolatayı aldı. Eleanorsa:
- Ben uyuşturucu kullanmıyorum.
- Efendim?
- Bitter çikolata uyuşturucuya eş değerdir. Çok kullanılırsa senin gibi bağımlısı olunur.
Eleanor bunu söylerken Elena bir kaç çikolatayı da ağzına attı. Sonra krizden kurtulmuş olarak gülümsedi ve:
- Naber çocuklar? Özür dilerim krizdeydim.
Onun gibi çikolataları mideye gömen Chris dolu ağızla cevapladı:
- Önemli değil. Bizden iyilik, sizde ne var ne yok. Neden bu masaya geçtiniz?
- Kızlarla kavga ettim biraz.
- Yine mi açıksözlülüğün tuttu?
- Doğru tespit.
Sonra Richard ve Denise dönerek:
- Siz nasılsınız çocuklar? Sesiniz çıkmıyor hiç.
Richard:
- İyilik teşekkürler.
Denis:
- Eh eğleniyoruz işte. Elena Minecraft oynadın mı hiç?
- Hayır ödemeli oyunlar oynamıyorum. Ama tüm dünya onu oynuyor. Sen?
- Geçenlerde mahallede bir çocuğun oyununu oynadım biraz. Harikaymış, almak istiyorum. Düşünme, strateji, mantık gerektiren bir oyun.
Brandon:
- Reklamlara geçmeyelim lütfen.
Elena güldü:
- Hihihihihi,-ardından bir çikolata daha alarak-sen al Denis, belki sonra ben de satın alırım oyunu.
-Tamam o zaman.
Eleanor:
- Aynen bir fare gibi gülüyorsun Elena. Hayranım.
- Senden öğrendim de ondandır hayatım,- göz kırptı - ne bakıyon? Yeşil gözlerden korkuyorum. Sebebi kedilerden korkmam sanırım. Öyle bakma lütfen.
Pek fazla konuşmalara ısınmamış olan Layla:
- Ben maskemi kaybettim maske fırlatma zamanı. Göreniniz oldu mu?
Eleanor bilmiş tavırlarla:
- Hani şu beyaz üzerinde simler olan mı?
- Evet o.
- Hayır görmedim.
- Of yaaa, ben de bulmuşsundur diye sevinmişdim.
- Bir şeyi sonuna kadar dinlemeden, görmeden ve yaşamadan sevinme.
Brandon:
- Bu gün filozofumuz Eleanor,-dedi eliyle Eleanoru takdim edercesine.
Eleanor:
- Onur duyarım. Bu arada şu maske şeysini anlamadım gitti. Madem atacağız neden takıyoruz ki? Madem sonradan bir birimizin yüzünü göreceğiz neden önceden kapatıyoruz ki? Mantıklı olan takmamamızdı bence. Çok saçma bir şey.
Elena Laylaya göz kırptı ve ayağa kalktı, eline telefonunu alıp plaket okurcasına:
- Bu gecenin şeref konuğu Mr. Mantık,- alkışladı, diğerleri de ona katıldı. Ardından yerine geçti. İşaret parmağını daireler yaparak Eleanora doğru uzattı:
- İddiaya varım sen de maskeni kaybettin Mr. Mantık.
- Dalga geçmeyi keser misin Elena?
- Tamam. Bence de fazla uzattım. Ama kaybetti öyle mi? Haklı mıyım?
- Haklısın,- dedi Eleanor utangaçlığını gösteren temkinli sesiyle.
- Kızlar neden yemek yemiyorsunuz?-dedi Chris bir taraftan da yemekleri ard-arda mideye gönderirken.
- Biz diğer masada çok yedik,-dedi Layla - teşekkürler ikramın için.

Sadece ölümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin