"Choi Yeonjun'a!" pembe ve mor ışıklar kalabalığın üzerinde dolaşırken, büyük bir topluluk bağırarak içkilerini havaya doğrulttu. Yeonjun keyifli ve eğleniyor gibi görünüyordu. Siena ona yapışık bir şekilde şarkıya eşlik ederek sallanıyor, Beomgyu ise biriyle sohbet ediyordu. Herkes mutluydu. Ödül töreninden üç ayrı ödülle ayrılan Yeonjun ise gecenin en mutlusuydu.
İyi gününde olduğundan işe bir günlük ara vermeyi teklif etmiş, gelmek isteyenleri bara içmeye davet etmişti. Etrafta ne olup bittiği pek de umrunda değil gibiydi. Vücuduna yapışan Siena'ya gülüyor, elindeki içkisini dökmemesi için onun yerine tutuyordu. Bir saniyelik göz göze gelişimizin üzerine, rahatsız hissedip gözlerimi kaçırdım ve kalabalığın arasından zor da olsa Beomgyu'nun yanına ilerledim.
"Sanırım eve gideceğim." diye bağırdım kulağına doğru. Yüksek sesli müzik yüzünden dibindeki şeyleri bile duyamıyor haldeydi. "Neden?" yüzünü buruşturarak sorarken, bir yandan da dans etmeye devam etti. Yeniden yüzüne doğru yaklaştım ve kulağına bağırdım. "Sıkıldım." güldü. Bakışları sanki daha sıkı bir yalan sallamamı söyler gibi üzerimde dolaşıyordu. "Ne var?"
"Sen ve barda sıkılmak?"Ne ara beni tanır olmuştu ki bu? "Gerçekten." dedim. Ne dersem diyeyim inanmayacağı açıkça belliydi. Gözleri bir anlığına ellerime kaydı, ardından ellerimin boş olduğunu görünce kendi içki şişesini parmaklarıma tutuşturdu. "İçim sıkıldı al sen devam et buna." güldüm. Geldiğinden beri ne kadar içtiyse yanakları al al olmuştu. Savsak hareketlerle şarkıya uyuyor, bir ileri bir geri giderken dengesini kaybedip bana tutunuyordu.
"Lan Soobin?" omzuma tutunan elle kaşlarımı çatarken arkamı döndüm. "Lan?" dedim gözlerim hayretle açılırken. "Senin ne işin var burada oğlum?" omuz silkti ve yarım ağız sırıttı. "Bugün başladım burada da sen ne yapıyorsun?" gözü hemen arkamda bana tutunup ayakta kalmaya çalışan Beomgyu'ya kayınca şaşkınlıkla bakakaldı. "Senin ne işin var burada asıl?"
Eliyle kabaca Beomgyu'yu dürttü. Bu sırada ikisi arasındakileri izlemek için şaşkınlıkla Beomgyu'ya döndüm. Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ve bu her şeyi daha da garipleştiriyordu. Kısık gözleri karşısındaki kişiyi tanır tanımaz büyürken, kaşları çatıldı. "Lan sen motoru üzerime süren piç değil misin?" Taehyun'un yüzüne doğru carladığında gözlerim büyüdü.
"Üzerine sürmedim diyorum!"
"Motoru çocuğun üzerine mi sürdün ulan?"
"Sürdü!"
"Sürmedim!"
"Nasıl sürdün?"
"Soobin bir sussana!"
"Soobin sen bir sus!"İkisi de bir anda bana dönerek bağırdığında, teslim olurmuşçasına iki elimi de havaya kaldırdım ve sessizce yanlarında dikilmeye başladım. Taehyun öfkeyle kendini açıklamaya çalışırken Beomgyu oralı bile olmayıp yalnızca karşı çıkıyordu. Kendisine söylenilenleri doğru düzgün işittiğine bile emin değildim.
Gülüp gülmemek arasında gidip gelirken dudaklarımı birbirine bastırıp etrafı izlemeye başladım. İkisini bıraksam sabaha kadar kavga ederler gibi görünüyordu. Umursamamayı seçtim. Bu sırada garip de olsa üzerimde hissettiğim bakışlarla etrafımı iyice süzdüm. Birinin bana baktığını hissediyor olsam da kim olduğunu bulamıyordum. Sarı tutamlar görüş açıma girene kadardı tabii bu.
Önünde dans eden kızı izlemek yerine benim üzerime diktiği bakışları garip hissettiriyordu. Belki de bir sorun vardı. Neden baktığını anlamak için etrafını inceledim. Kesinlikle ters bir şeyler yoktu. Kurcalayacak halim de yoktu aslında. Bunu da görmezden gelmeyi seçerek elimdeki şişeyi, daha doğrusu Beomgyu'nun şişesini ona doğrulttum ve dudaklarımı oynatarak şerefe dedim. Güldü. Uzaktan daha da aptala benziyordu.
"Soobin!' huzurum elbette çok kısa sürmüştü. Sabır dilenircesine önce mekanın tavanına, ardından arkamdan seslenen Taehyun'a çevirdim bakışlarımı. Beomgyu kolları arasında baygın bir şekilde duruyor, Taehyun ise yardım dilenircesine bana bakıyordu. "Bir siz eksiktiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot to go • yeonbin
Fanfictionbarlarda yüzlerce kişiyi öpebilirsin bir shot daha at ve hissi durdurmaya çalış