Hayatında daha önce hiç kavga etmemiş biri değilim. Birçok kez birilerini yumrukladım, birçok kez yumruklandım. Yüzüm birilerinin elleri yerine buz torbaları tarafından sarmalandı uzunca bir süre. Alışıktım yani, klasik serseri olaylarıydı.
Onun böyle bir havası yoktu. Daha önce elini havaya bile kaldırmamış pısırığın tekini andırıyordu. Saçları bizimkinin aksine özenle şekillendirilmişti. Üzerindeki takım yeni olduğunu bas bas bağırıyordu ve ayakkabılarındaki parlaklık tüm sokağı aydınlatmaya yeter de artardı. Bahse girerim sadece kravatını bağlatmak için bile bir ordu adamı vardı. Saydığım her şey, onu bu sokağa itenin ne olduğunu daha fazla merak etmeme neden oluyordu.
Aptal tiplerin takıldığı leş barlardan birinde sarışın bir zengin züppesi ne halt ediyordu? Baştan sona harabelerle dizilmiş karanlık sokakta hayvanlar bile birbirleriyle kavga halindeyken, o neden buradaydı?
Yüzüme yediğim bilmem kaçıncı yumruktan sonra geriye doğru düşerken gördüğüm tek şey pürüzsüz yüzünde beliren tebessümdü. Tam bir şerefsize benziyordu. Öfkeyle yerimden kalkıp bana yumruk atan adamın yakasına yapıştım ve burnunun tam ortasına bir yumruk geçirdim. Biraz sendeledikten hemen sonra sarışın yıldızın ayaklarının dibine düşüverdi. Tıpkı diğer beş adam gibi. Bundan rahatsızlık duymak yerine sanki adamlarını yumrukladığım için mutluluk duyuyor gibiydi.
Dudağımın kenarında hissettiğim sıcaklıkla ceketimin kolunu peçete gibi kullanarak kanı sildim ve yerden kalkmaya çalışan arkadaşlarıma yardım ettim. Oysa hala kıpırdamadan duruyor, hepimizi teker teker izliyordu.
"Bunlarla baş edebilmene şaşırdım." geldiğinden beri ilk kez bir cümle döküldü dudaklarından. "Bakalım kaç dakika daha devam edebileceksin." elinin tek bir hareketiyle sokağın girişindeki siyah arabaların kapıları teker teker açıldı ve yanımdakilerin korku dolu bakışları bize doğru ilerleyen adamları buldu.
Biri diğerlerine oranan bulunduğumuz yere daha hızlı vardı ve elindeki ceketi sarışının omuzlarına bırakarak önünde eğilip selamladı.
"Bulaşacağın adamları sikeyim Theo." dedi hemen yanımdaki Taehyun. Gülmek ve ciddi durmaya çalışmak arasında gidip geldim. Aptal arkadaşlarım yüzünden birilerini yumruklamak neredeyse su içmek kadar sıradan bir şey haline gelmişti hayatımda. Bu yüzden artık tepki bile veremiyordum. Komik gelmiyor desem yalan olurdu.
"Ben nereden bileyim böyle olacağını oğlum." birkaç dakikaya önümüzdeki adamların tepemize çökeceğini bilmemek için aptal olmak gerekiyordu. Olacakları harfi harfine çok iyi biliyordum. "Soobin bir şey desene oğlum niye sessizsin?" dudaklarımın arasından küçük bir kahkaha çıkıverdi ansızın. Bulunduğumuz durum bundan daha komik olamazdı.
Böylece başlangıçtaki cümlelerime geri döndük. Hayatında daha önce hiç kavga etmemiş biri değilim. Birçok kez birilerini yumrukladım, birçok kez yumruklandım. Yüzüm birilerinin elleri yerine buz torbaları tarafından sarmalandı uzunca bir süre. Alışıktım yani, klasik serseri olaylarıydı. Şimdi de ömrüm boyunca alışık olduğum şeyi yapacaktım. Birilerini yumruklamaktan söz ediyorum.
Ben teker teker üzerimize çullanan adamları yumruklarken, Theo ve Taehyun'nun adamlar yerine yanlışlıkla birbirlerini yumruklamasıyla geçti kavganın ilk yarısı. Öyle aptallardı ki, herkesten önce onların suratına indirmek istiyordum yumruklarımı. Birbirlerine yaptıkları hamlelerin ardından acı dolu inlemelerle yere düştüklerinde onların götünü kurtarmak yine bana düşmüştü. Bu da her zamanki klasiğimizdi.
Ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ancak yerdeki adamların bir süre daha yerlerinden kalkamayacaklarını tamamen anladığımda nefes nefese doğruldum ve titreyen vücuduma aldırış etmemeye çalışarak sarışına çevirdim bakışlarımı. Keyifle izliyordu.
Omuzları üzerine bırakılan ceketi düşmemesi için bir eliyle sıkıcı tuttu ve bana doğru yürümeye başladı. Tek bir kavgaya daha giremeyecek haldeydim bu yüzden başıma ne gelecekse seve seve kabullenecektim.
Hemen önümde durdu ve güldü. "Aptal arkadaşlarına bir daha bana bulaşmamaları gerektiğini uzunca bir süre anlatırsan iyi olur." dedi gıcık bir ifadeyle. "Detaylı bir anlatım olsun." bir şey söylemek için ağzımı açmaya yeltendiğimde kendi eliyle dudağına bastırdı ve susmam için işaret verdi. Amacım onun söylediklerin harfi harfine yerine getirmek değildi ancak vücudum benden bağımsız hareket ederek söylediğini yapmıştı bile.
Elini cebine attı ve siyah bir kart çıkardıktan sonra kartı ceketimin göğüs kısmında bulunan cebine sıkıştırdı. "Bu numarayı ara." dedi yalnızca. Ardından arkasını dönerek ilerlemeye başladı.
Sinirle gülerek kartı cebimden çıkardım ve yere atarak ayakkabımın ucuyla ezdim. "Sen bilirsin, çocuklar seninle iletişime geçecek." yüzü bana dönük olmasa bile ne yaptığımı tahmin edebilmiş olmasının ardından gözlerim şaşkınca aralandı ve öylece donup kaldım.
"Numaramı bilmiyorsun." dedim. Ona karşı ilk kez konuşuyordum. "Sonra görüşürüz." söylediği tek şey buydu. Arabasına binerek beni ve yerdeki adamlarını karanlık sokakta bırakıp gitti. Kimdi, neciydi, kartını neden vermişti bilmiyordum. Hoş, bilmeyi de pek istemiyordum zaten.
Şimdi bana neler olduğunu ya da benim kim olduğumu soracaksınız. Hikaye buradan itibaren başlıyor, iyi dinleyin.
____________
merhaba!!! tekrardan geldimmm bölümler normale göre bir ihtimal daha yavaş gelebilir ama normal düzeninde de gelebilir tam olarak bilemediğim için buraya küçük bir not düşmek istedim umarım fici seversiniz iyi okumalar♡
notun da notu(hot to go yeonbin)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hot to go • yeonbin
Fanficbarlarda yüzlerce kişiyi öpebilirsin bir shot daha at ve hissi durdurmaya çalış