13

152 44 41
                                    

Arabadaki boğucu sessizlik içimi daraltıyordu ve belki de bunda kusmuk kokusunun da etkisi vardı. Yeonjun bıkkınlıkla camı açtı ve aynadan ters bakışlarla arka koltukta uyuklayan Beomgyu'ya baktı. Yol boyunca ağzını bıçak açmamıştı ve nedense bu garip hissetmeme neden oluyordu. Beomgyu'nun bizden bahsederek saçmaladığı andan bu yana değil konuşmak, göz temasında bile bulunmamıştık.

"Burası mı?" dedim yolun kenarında duran görkemli yüksek binaya bakarken. Bina benden tarafta kaldığından, bana doğru gelip camımdan dışarıya baktı. "Burası." dedi soğukça. Cevabı içimi üşütmüştü. "Ben bırakıp gelirim sen burada kal." kafamı salladım. Bu sırada arabadan inip arka kapıya gitti ve Beomgyu'yu sırtına alarak kaldırdı. Yardım edebilirdim ancak buna karşı çıkacağını biliyordum. Yalnızca oturup bekleyecektim. Belki biraz da düşünebilirdim.

Kapı sert bir şekilde kapandı ve çattığı kaşlarıyla binaya ilerledi. Arkalarından baktım yalnızca. Beomgyu ayaklarını sallıyor, Yeonjun ayaklarını sürüye sürüye ilerliyordu. Çok geçmeden binaya girip gözden kaybolduklarında, elim cebime gitti ve telefonumu çıkararak rastgele yerlerde gezinmeye başladım. Kendimi oyalama şeklim sanırım acınasıydı. Tam olarak neye baktığımı bile bilmiyordum. Yalnızca rastgele sayfalarda bir şeyler kaydırıyor, bu sırada onlara odaklanmadan başka şeyler düşünüyordum.

Daha önce düşünmeye bu kadar dalıp gittiğimi sanmıyordum. Öyle ki, yan kapı açıldı ve Yeonjun yorgun bir nefes vererek koltuğa yerleşti. Ben ise şaşkınca onu izledim. "Ne oldu?" diye sordu yanlışlıkla göz göze geldiğimizde. "Bir şey olmadı. Eve mi bırakayım?" bir saniye olsun düşünmeden kafasını sallayıp arkasına yaslandı. "Tamam."

Konuşması can sıkıcı ve sinir edici olda da sessizliği bunların tam olarak iki katı etki ediyordu. "Ben bir şey mi yaptım?" cümleleri döküldü dudaklarımdan. Halbuki bunları söylemek aklımın ucundan dahi geçmemişti. Yani en azından ben öyle sanıyordum. Koyu kahve gözlerini üzerime dikti, uzun uzun baktı. Açık bıraktığı camdan içeri sızan sert rüzgar saçlarını birbirine karıştırıyordu ancak buna rağmen rahatsız olmuş gibi görünmüyordu. Dağınıklığı bile iyi taşıyordu üzerinde.

"Ne gibi?" sesindeki mesafe sanki yüksek bir binadan aşağı uçuyormuşum gibi hissettiriyordu. Neden böyle oluyordu? "Bilmem." göz ucuyla baktığımda bakışlarını camdan dışarıya diktiğini gördüm. "Bir şey yapmadın."
"Siena'yı da bıraksaydık keşke."

Sanki tüm sülalesine küfür etmişim gibi sert bakışlarla bana döndüğünde afalladım. "Siena'dan bahsetmeyi kesecek misin artık?"
"Derdin ne senin?"

Bir anlık sinirle arabayı kenara çekerek vücudumu ona doğru döndürüp gözlerimi üzerine diktim. Bunu yapmamı beklemiyor olmalıydı, şaşkınlıkla bana baktı. "Sür şu arabayı."
"Bana bir bok parçasıymışım gibi davranmayı kestiğinde süreceğim."

Bıkkınlıkla sesli bir nefes verip koltuğuna yaslandı. Sanki koltuğun onu yutmasını ister gibi gittikçe gömülüyordu içine. "Ayrıldık." dedi bakışları arabanın tavanına sabitlenirken. "Nasıl? Ne zaman?" gözleri ağır ağır arabanın içinde dolandı ve en sonunda beni buldu. "Partide."

Her cevapta kafa karışıklığım bir öncekinden daha büyük oluyordu. Onları son gördüğümde gülüp ediyorlardı. Tam olarak ayrılacak kadar ne olmuş olabilirdi? "İyi gibi duruyordunuz." ses tonum normalin aksine daha sakin ve güçsüz çıktı. "Değilmişiz demek ki." kaşlarım çatıldı adım adım. "Sorun neydi peki?" güldü. Deli gibi yorgun görünüyordu. Gözlerimin en içine bakarken, konuşmak için dudaklarını araladı. "Sorun," dedi zorlukla. Devam etmesini bekledim, etmedi. Bana bakıp, sessizliğe gömüldü.

"Aranızın düzeleceğine eminim." bakışlarımı ondan çekip yola çevirdim ve arabayı yeniden çalıştırdım. "Aç mısın?" diye sordu umursamazca. "Değilim."
"O halde açsın." ben gözlerimi devirirken onun yandan güldüğünü duyabiliyordum. "Nehre sür, hava alalım." kafamı salladım ve istediğini yaptım.

hot to go • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin