Bölüm 20 | Geçmiş.
2044- gerçeklik 1.
Ben başarılı olmuştum aslında. Gittiğim yerden eli boş dönmemiştim. İstenilen, bulmanın neredeyse imkansız olduğu o çiçeği bularak geri dönmüştüm. Fakat bir şey vardı. Çok geç kaldım.
Ben dönene kadar Alkım'ın vücudu dayanamadı. Zaten doktor doğum gününe kalmadan öleceğini söylemişti, fakat bu kadar erken olmasını beklemiyordum, bu kadar erken olmaması gerekiyordu. Ama oldu ve bu sefer ne yapmam gerektiği konusunda kafam karışıktı.
Şimdi Hasan'ın labaratuvarında koltukta oturmuştum. Bakışlarım boş boş duvarda geziniyordu. İkimiz arasında derin bir sessizlik vardı. Kalbimde, aklımda artık boştu.
"Seni görmeyi beklemiyordum, en azından bu kadar erken." diye sessizliği bir bıçak gibi kesti.
Kafamı yavaşça kaldırarak daldığım düşüncelerimden kendimi çıkardım. Elim koltuğun kenarında gezinip, oradaki dikişten çıkan sapla oynuyordu. Sakin bir sesle, "Erken mi? Birbirimizi görmemizin üzerinden on sene geçti." diye cevap verdim.
Hasan küçük bir gülümsemeyle kafasını sallayarak, "Evet, ama her evrende Alkım'ı arayacağını söyleyerek yola çıktığın andan itibaren çok da uzun zaman olmadı. Evrenin sonsuz olduğunu düşünürsek hatta çok kısa bir süre bu." diye karşılık verdi.
Aslında doğru, çokta uzun bir süre değil bu düşünce ile birlikte. Fakat yapamadım. Kafamı eğerken, "Her evrende yokum. Sadece Alkım'ın babasının beni yarattığı evrenlerde varım. Diğer evrenlerde Alkım çoktan ölmüş, bense hiç var olmamış haldeyim." diye mırıldandım.
Hasan bunu duyduğunda dondu. Sanki bunu hiç düşünmemiş gibi duruyordu. Bir süre tekrardan sessizlik oldu. Sanki ne söylemesi gerektiğini uzunca düşünüp, iyice seçmeye çalışıyordu. Benden korktuğunu düşünmüyorum, ama yanlış bir şey söylemek istemediği de açıktı.
Sonunda, "Peki, kaç tane evren var? İkinizin de olup, tanıştığı?" diye sordu.
Gözlerimi kapatırken, "11." dedim sadece.
İkimizin de hayatta olduğu ve tanıştığı 11 evren var. Var olduğumuz sürece tanışmamak gibi bir seçeneğimiz yoktu. Ama ikimiz de her evrende yoktuk. Bu yüzden de farklı bir şeyler yapmam gerekiyordu. Çılgınca bir şeyler. Hiç denemediğim büyük bir şeyler.
Hasan aklından bir şeyler geçiriyor gibiydi. Temkinli bir şekilde bana bakarken, "Tamam, o zaman şimdi ne yapacaksın?" diye sordu.
Kafamı çevirip, tekrar gözlerinin içine baktım. Siyah gözlerimi gördüğünde nedense oturduğu koltukta biraz geriye doğru kaymıştı. Büyük, delice bir şeyler yapmak üzere olduğumu biliyordu. Dişlerimi birbirine bastırarak, "Kendim yaratacağım." dedim kendimden emin bir şekilde.
Bunu duyduğu anda gözleri kafasından fırlayıp, çıkacakmışcasına genişledi. Ağzı birkaç kez açılıp, kapansa da bir süre bir şey çıkmadı. Sonunda, "Dünya! Delirdin galiba sen. Güçlü olabilirsin ama bir tanrı değilsin. Nasıl yeni bir evren yaratmayı düşünüyorsun?!" diye sordu. Ses tonu yüksekti. Azarlar şekilde bağırıyordu.
Kafamı yana eğip, gözlerinin içine bakmaya devam ederken, "Yapacağım, ister tanrı de bana, istersen de başka bir şey. Fakat yapacağım ve sen de bana yardım edeceksin." dedim işaret parmağımı ona doğrultarak.