8.Bölüm: Neler Oluyor

670 48 9
                                    

Siz ne kadar güzel insanlarsınız. Her ne kadar geç bölüm yazsam da anlayışlı ve sabırlısınız. Bunun için ayrıca teşekkür ediyorum. Bir de 200 vote olmuş. Görünce ne kadar sevindim bilemezsiniz. Tekrardan her şey için çok teşekkür ediyorum. Unutmadan Multimediaya çok güzel bir video koydum. İzlemenizi tavsiye ediyorum. Ayrıca Lydia'nın yaptığı kombinde var.

Her şey yolundaymış gibi gözükürken her şeyin birbirine girmesi normal miydi? Çünkü bunu hayatımda çok fazla yaşıyordum. Tam her şey düzeldi derken arkamdan işler dönüyor, yeni bir olay çıkıyordu. Bazen kendimden bile çok güvendiğim arkadaşım, Allison,  beni hastanelik etmişti. Scott Allison'ı aldatmıştı. Stiles beni bırakmıştı. Tamam belki Stiles ile aramızda hiçbir şey olmayabilir fakat beni bırakacağını düşünmezdim. Nedenini bilmiyorum. Ama tanıdığım Stiles hiçbir zaman kimseyi yarı yolda bırakmazdı. Bu kim olursa olsun.

Bunları düşünürken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Telefonu alınca mesajı Stiles'ın yolladığını gördüm. Beni evine çağırıyordu. Ne olduğunu sormadım. Makyajımı yapıp, üstümü değiştirdikten sonra evden çıktım. Ah lanet arabanın lanet anahtarlarını odamda unutmuştum. Neden bu kadar acele ediyordum ki? Bir yandan düşünürken bir yandan da odama çıkıyordum. Odama geldim ve beyaz kapıyı açtım. Anahtarları nereye koymuştum ki? Evet hatırladım. Anahtarlar masamın üstünde olmalıydı. Ve tahmin ettiğim gibi anahtarları masanın üstünde buldum. Tam arkamı dönüp gidecektim ki bir şey fark ettim. Cep telefonumun da masamda olması gerekiyordu. Fakat masamda anahtardan başka bir şey yoktu.

Etrafa bakınmam ile telefonumun yatağın üstünde olduğunu fark ettim. Birden içimden gelen ürperti ile telefonu kontrol etmem gerektiğini hissetim. Telefona baktığımda Stiles'ın bir mesaj yollamadığını gördüm. Neler oluyordu böyle? Daha az önce dışarıdaydım ve oraya gidecektim. Belki de Stiles'ı aramalıydım. Hemen karar verip onu aradım. Evde olmadığını ve klinikte olduğunu söyledi. Hatta bana da istersem gelebileceğimi söylemişti. Gitmeli miydim? Yoksa evde durup öylece beklemeli miydim? Sanırım birinci şık bana daha uygundu. Telefonumu da yanıma alıp arabaya bindim.

*

Kliniğe geldiğimde Allison'ında geleceğini öğrendim. Zaten iki dakika geçmeden gelmişti. Doktor'a olan her şeyi anlattığımız da, yaşadığımız olayların tuhaf olduğunu ve olayları adlandıramadığını söyledi. Sonra bu olaylar hakkında teoriler üretmeye başladı. Bu teorilerden dikkatimizi en fazla çeken, "Zaman Oyunuydu" Doktorun bildiklerine göre bazı zaman yaratıkları doğaüstü yaratıklarla oyunlar oynarmış. Bu yüzden zamanı kullanırlarmış. Belki biraz masalsı da gelse, bu duruma göre mantıklıydı. Fakat bizim zamanla bir sıkıntımız yoktu. Sadece kimin ne yaptığını bilemiyorduk. Bununla zamanın alakası olamazdı. Bana göre bu işte başka bir şey vardı. Yine de hiçbir şey söylemedim. Onlar bu konu üzerinde tartışırken ben bir köşeye sinmiş sessizce onları izliyordum.

Saat geç olduğunda herkes evlere dağıldı. Eve geldiğimde ilk işim bodruma inmekti. Anneme söylesem bir şeylerden şüphelenir, izin vermezdi. Bende el fenerini kaptığım gibi bodrum kata indim. Bodrum katında genellikle eski eşyalarımız vardı. Fakat annemin, büyük annemin günlüğünü ve daha birçok kitabını sakladığını biliyordum. Fakat tam olarak yerini bilmiyordum. Fenerle dolaşıp her yeri aramalıydım. Kitaplar buradaydı. Belki içlerinden bu olaylarla ilgili bir şey çıkabilirdi. İhtimal veriyordum çünkü büyük annem her zaman tuhaf bir kadındı. Bazen onu ne kadar tuhaf olursa olsun çok özlerdim. Herkes onun deli olduğunu düşünürdü. Ben ise sadece tuhaf olduğunu düşünüyordum. Çünkü o bana küçükken çok tuhaf hikayeler anlatırdı. Annem geldiğinde ise onu terslerdi. Ben bu durumu çok üzülürdüm. Oysa ki annem de onun deli olduğunu düşünüyor olmalıydı. Ama o deli değildi sadece tuhaftı.

Bu tarafta yoktu. Feneri sağa doğru çevirdim. Birden tıkırtı sesi geldi. Ani bir şekilde sıçradım. Tıkırtının geldiği sese doğru dönerek "Hey! Kimse yok mu?" diye bağırdım. Bir yandan fenerle ortalığı kontrol ediyordum bir yandan da bağrıyordum. Tıkırtılar gittikçe artıyordu. Ve ben gittikçe daha çok korkuyordum. Biraz daha bağırdım. Fakat ses yoktu. Tıkırtılar bir ara dindi ve eşyaların içinden minik bir kedi çıktı. "Minik dostum, beni çok korkuttun." Sanırım benim ondan korktuğum kadar o da benden korkmuştu. Kediciği kucağıma alıp tüyleri okşadım. "Sakın korkma sana zarar vermem." Yumuşacık tüylerini okşarken elimi yaladı. Elimi yalamasıyla kıkırdadım. Bu gıdıklatmıştı. "Hey, uslu dur. Annemin beni duymasını istemem." Kediyle daha fazla burada duramazdım. Onu da alıp yukarı çıktım. Annemin salonda olmadığında emin olunca kediyi bırakmak için bahçeye çıktım. Ama dışarısı rüzgarlı ve serindi. Bu yavru kediyi dışarıda bırakmak içime sinmedi. Bende onu alıp odama çıktım.

Neyse ki annem fark etmeden odama gelmiştim. Kediciğin rahat edebileceği şekilde minderleri hazırladıktan sonra yavru kediyi alıp yatağına yatırdım. Bugün çok yorulmuştum. Fiziksel olarak değil. Fazla heyecan ve endişe yüzünden. Ne yazık ki aradağımı bu gece bulamamıştım. Bu işi yarın sabah yapmak daha iyi olacaktı. Düşünceleri kafamdan atıp derin bir uykuya daldım.

*

Sabah olduğunda kedicik olduğu yerde değildi. Onu orada göremeyince endişelenmiştim ancak dolabımın yanında ki eşyalarla oynadığını görünce rahatladım. "Seni yaramaz! O çanta çok pahalı." diyerek yanına gittiğim gibi kucağıma alıp eski yerine bıraktım. Çantamı da dolabıma koyduktan sonra üstüme kırmızı çizgileri olan askılı üstümü giyip altına da lacivert şortumu giydim. Ve kırmızı topuklu ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Sonra aklıma bir şey geldi ve bugünlük okulu ekmeye karar verdim. Telefonumu çıkarıp Stiles'ı arayıp onu buraya çağırdım. Yapmamız gereken şeyler vardı.

Bir Gece / Stydia Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin