Öğleden sonra dersler bittiğinde, Seungyeon okuldan ayrılmak için hazırlık yapıyordu. Çantasını toplarken Minho’nun yanına geldiğini fark etti. Her zamanki gibi rahat bir tavırla eğilmiş, onu izliyordu.
“Bugün bir planın var mı?” diye sordu Minho, elindeki su şişesini sallayarak.
Seungyeon, onun bu ani sorusuna şaşırdı. “Hayır, neden sordun?”
Minho, omuz silkerek gülümsedi. “Biraz yürüyüş yaparız diye düşündüm. Hava güzel ve eğer gerçekten sessiz kalmaya devam edersen, bu sefer ben daha çok konuşurum.”
Seungyeon, bir an tereddüt etti. Minho ile dışarıda vakit geçirmek, kendisini biraz daha savunmasız hissetmesine neden oluyordu. Ancak içten içe, onunla konuşmanın ve normal bir genç gibi zaman geçirmenin düşündüğünden daha hoş olabileceğini fark etti.
“Peki,” dedi sonunda.
Koridor boyunca yürürken, Felix onları gördü ve hemen durumu fark etti. “Aman tanrım! İkiniz bir randevuya mı gidiyorsunuz?” diye bağırdı, sesi koridor boyunca yankılandı.
Minho, Felix’in bu sözlerine sadece güldü. “Felix, belki de bir gün bir kızla nasıl konuşulacağını öğrenirsin,” dedi alayla.
Seungyeon, Felix’in söylediklerine biraz utanmış gibi gülümseyerek karşılık verdi. Ancak Minho’nun tepkisi onu biraz rahatlatmıştı.
Birlikte okulun çıkış kapısına doğru yürüdüler ve sonunda dışarı çıktılar. Güneş hafifçe batmaya başlıyor, gökyüzü turuncu ve pembe tonlara bürünüyordu. Hava, tam anlamıyla mükemmeldi.
“Peki, şimdi nereye?” diye sordu Seungyeon, sessizliği bozan taraf olarak.
Minho, önündeki yolu işaret etti. “Parkta bir yürüyüş yapalım. Sonra belki bir şeyler yeriz.”
Parkın içindeki patikada yürürlerken Minho, birden Seungyeon’a döndü. “Siyah ve beyaz demiştin, değil mi? Favori renklerin. Bu garip değil mi? İkisi de tamamen zıt renkler.”
Seungyeon, bu yoruma hafifçe başını salladı. “Belki de zıtlıkları seviyorum. Siyah huzurlu, beyaz ise her zaman umut verici gelir. Ama bir araya geldiklerinde... dengeli oluyorlar.”
Minho, bu sözleri duyunca bir an durdu ve Seungyeon’a baktı. “Bu senin hayatını da tanımlıyor gibi. Sanki hep bir denge arıyorsun ama aynı zamanda kaosun içindesin.”
Seungyeon, Minho’nun bu kadar derin bir analiz yapmasına şaşırdı. “Sana bu kadar şey söylemiş olduğumu hatırlamıyorum,” dedi alaycı bir tonda.
Minho, gülerek yanıt verdi. “Çok şey söylemene gerek yok. Bakışların yeterince şey anlatıyor.”
Seungyeon, bu sözlerden sonra içindeki huzursuzluğun biraz hafiflediğini hissetti. Minho, onun düşündüğünden çok daha karmaşık ve anlayışlıydı.
