Seungyeon, Minho'nun gülüşüne karşı koyamayarak hafifçe gülümsedi. O an, Minho’nun tavırlarının altında gizli bir şeyler olduğunu hissedebiliyordu. Onun alaycı davranışları aslında Seungyeon’un içindeki gerginliği almak için bir yoldu, bunu fark etti. Ama yine de, her zaman dikkatli olmalıydı. Kimse ona tamamen güvenemezdi, özellikle de Minho gibi biri.
"Yani, bana sürekli 'Kaçak' demek zorunda mısın?" diye sordu, biraz sarkastik bir şekilde.
Minho, gözlerini kısarak ona baktı. "Evet, çünkü senin her hareketin bir gizem gibi. Kendi başına bir şeyler yaparken, sana daha yakın olmayı istiyorum. Ama bunun ne anlama geldiğini hâlâ çözemedim."
Seungyeon, Minho’nun sözlerini duyarak bir süre sessiz kaldı. İçinden, belki de biraz daha yakın olmak gerektiğini düşündü. Ama bu kadar geçmişi olan biri için, bu tür yakınlıklar hep karmaşık oluyordu. Hem geçmişiyle hem de Minho ile ilgili daha fazla şey öğrenmesi gerekiyordu.
Felix, her zamanki enerjik tavrıyla gelip masalarına oturdu. "Bunlar ne, aşk mı?" diye sordu, gözleri parlayarak. "Birbirinize olan o bakışlar, hiç de sıradan değil gibi."
Minho, Felix'in sözlerine gülerek, "Ne aşkı ya, senin kafan çalışmıyor galiba," diye cevap verdi.
Felix gülerek, "Yani, yine de bir şeyler var. İkiniz de farkında değilsiniz ama, bir şeyler oluyor," dedi ve gözlerini Seungyeon ile Minho arasında gezdirdi.
Seungyeon, biraz rahatsız olmuştu ama Felix’in lafına verecek cevabı yoktu. "Hadi ama, Felix. Ne saçmalıyorsun?" diyerek gülümsedi.
Felix, hemen ciddileşerek, "Hadi, hadi... Zamanı gelince anlarsınız," dedi. "Ama bu kadar dikkat çekmek de herhalde tesadüf değil."
Minho, konuyu değiştirmek için başını sallayarak söze girdi. "Felix, bana biraz daha pilav verir misin? Bu kadar lafla midenin doyacağı yok."
Felix, Minho'nun önerisini kabul edip mutfağa doğru giderken Seungyeon, düşüncelere dalmıştı. Her geçen gün Minho ile geçirdiği vakit, daha da karmaşık hale geliyordu. Onun bu tavırları, bazen huzur veriyor bazen de kalbini hızlandırıyordu. Ama Seungyeon, duygularını daha fazla anlamadan her şeyin hızla ilerlemesini istemiyordu.
Bir an için Minho'nun yüzüne baktı. O an, Minho'nun gözlerindeki samimi bakışlar bir kez daha içini ısıttı. Belki de aralarındaki ilişki, düşündüğünden çok daha derindi. Ama hâlâ biraz temkinliydi.
Minho, Felix’in gelmesini beklerken Seungyeon'a döndü. "Kaçak," dedi, bu sefer ciddileşerek. "Gerçekten rahatlayacak mısın? Sana olanları herkes unutmuş gibi davranıyor. Ama bu geçici bir durum olabilir. Her şeyin sorumluluğu senden bekleniyor."
Seungyeon, Minho'nun söylediklerine takıldı. O kadar zordu ki... Gerçekten rahatlamak, yaşadığı tüm acıyı geride bırakmak... Ama nasıl olabilirdi ki? Geriye dönmek, hep bir korku yaratıyordu.
Minho, Seungyeon’un sessizliğini fark etti ve bir adım daha yaklaşarak, "Birlikte çözebiliriz," dedi, gözlerinde kararlılık vardı. "Ne olursa olsun, birlikte olacağız. Ne zaman hazırsan, seni bekliyorum."
Seungyeon, Minho'nun söylediklerinin ağırlığını hissetti. Bu kadar kolay değil, diye düşündü. Ama belki de zamanla, gerçekten güvenebileceği birine ihtiyacı vardı. Ve o kişi belki de Minho olabilirdi.
"Teşekkür ederim, Minho," dedi Seungyeon, dudaklarının kenarında bir gülümseme belirdi. "Ama hâlâ çok karışığım."
Minho, başını sallayarak, "Tamam, hiçbir şey zorla yapılmaz," dedi. "Ama ben buradayım, ne olursa olsun."
Seungyeon, Minho’nun bu samimi sözlerini duyarken, kalbinin derinliklerinde bir şeylerin değişmeye başladığını fark etti. Zamanla belki de bu tüm karışıklığı çözebilecekti. Ama şimdilik, Minho'nun yanında olmak ona güven veriyordu.
Felix, pilavıyla geri döndü ve masaya oturdu. "Hadi, daha fazla drama yapmayın. Benim pilavımı bitireyim!" diyerek herkesi güldürdü.
Seungyeon, o an için, belki de her şeyin zamanla yoluna gireceğini düşündü. Kimseyi tam olarak anlayamasa da, Minho ve diğerleriyle geçirdiği her an ona yeni bir umut veriyordu. Ve belki de bu karışıklığın içinde, biraz daha huzuru bulabilecekti.
