üstümde hissettiğim ağırlığın kıpırdanmasıyla yüzümü buruşturarak zorlukla gözlerimi araladım.
dün geceki görüntüler gözlerimin önünde belirdiğinde dudaklarımın kıvrılmasına engel olamamıştım.
başımı eğdiğimde göğsüme dağılan açık renkteki yumuşak saçlarla karşılaşmıştım. içime dolan huzurla sağ elimi kaldırdım okşanası görünen saçlarını okşayarak güzel yüzünden uzaklaştırdım.
yanağı göğsüme yaslı, beklenmedik şekilde badem gözleri hafif aralıktı. dumanlı irislerini kaldırdığında göz göze gelmiştik.
nasıl oluyordu da her seferinde ilkmiş gibi atıyordu kalbim?
yüzümdeki gülümsemeyi silmeyi aklımdan bile geçirmeden elimin içini dolduran tombul yanağını okşadım usulca.
gözlerini kaçırıp alt dudağını dişlediğinde gülümsemem daha da büyümüştü.
oğlum utanmıştı.. yanakları al rengine boyanmıştı. göğsüme yaslı kalbinin atış sesleri neredeyse kulağıma ulaşıyordu.
"günaydın."
sesimi duyduğunda kaçırdığı bakışlarını tekrardan bana çevirdi.
"günaydın.." dedi uykulu sesiyle.
ilk defa onu bu kadar çekingen ve utanmış görüyordum. hoşuma gitmediğini söylemek yalan olurdu.
sevmiştim işte benim için heyecanlanan oğlumu.
"rahat mıydı kollarımda uyumak." alaylı sözlerimle sanki bütün geceyi koynumda geçirmemiş gibi şaşkın bir ifadeye bürünmüştü güzel suratı.
kalkmaya yeltendiğinde elimi sırtına koyarak bastırdım. hareketleri duraksarken kulağına eğildim.
"uzaklaşma oğlum.. uzaklaşma ki kalbin göğsümde atmaya devam etsin."
her fısıldayışımda, her kulak memesine dudaklarımın değişinde bedeninin ellerimin altında nasıl kasıldığını hissetmenin verdiği haz o kadar yoğundu ki.
hissediyordum. oğlumun tamamen bana ait olduğunu.
"e hala soruma yanıt alamadım, rahat uyudun mu?"
başını sallayarak yanında duran elini çıplak göğsümde gezdirdi. dövmelerimde dolandı işaret parmağı.
"yerim rahattı, güzelce uyudum."
alttan alttan bana attığı bakışlarının ne kadar etkileyici olduğunu kesinlikle biliyordu. ah, benim haylaz oğlum..
"öyle mi?" dedim kaşımları havaya kaldırarak oyuncu bir tavırla.
ağzını bana cevap vermek için açmıştı ki dış kapının çalmasıyla duraksadı.
"rahatlık alanından bir süre uzaklaşman gerekecek küçük bey."
üzerimden kalktığında kenarda duran tişörtümü üzerime geçirerek kapıya ilerledim.
onun yanına geri dönmek için sabırsız hissederek hızla kapıyı açtım.
gördüğüm bedenle heyecanımı bile unutmuştum. göğsümden itilmemle olduğum yerde sendelemiştim istemsizce.
"burada değil mi? oğlum burada değil mi?!"
yine aynı iğrenç sesi ve yüzü görmemle yüzümü buruşturdum. nasıl olmuştu da hoseok gibi güzel bir çocuğun babasıydı bu herif, anlam veremiyordum.
"neden bahsedi-"
"lan bilmezden gelme, sikmeyeyim belanı! oğlum nerede?"
çenemi sıkarak gözlerimi birkaç saniye için kapattım. "anlamıyor musun? yok diy-"
"siktir lan, karşımda duran kim o zaman?"
endişeyle arkamı döndüğümde uyku dışında yüzünde pek bir ifade okunamayan küçüğümü görmüştüm.
şaşkınlık ve endişe bedenimi sararken bütün bedenim donmuş gibiydi. yumruğumu sıkarak iç çektim.
"içeri gir."
yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama babasına rağmen ürkek bir şekilde odama girmişti hızla.
önümdeki iğrenç herife dönerek işaret parmağımı havaya kaldırdım. "içeriye girmeye cüret dahi etme, emin ol pişman ederim."
korkak ifadesini arkamda bırakarak odama girdim ve kapıyı kapattım.
"neden çıktın odadan?"
karşısına geçsem de kafasını kaldırıp bana bakmıyordu. sadece elleriyle uğraşıyordu.
"o adamı gönderebilirdim, asla bulamazdı seni!" istemsizce sert çıktığımda elimi alnıma koyarak ovdum.
"bak hoseok, istersen o adamı gönderebilirim. eğer ondan korkuyorsan ben her şeyi hallederim. yapayım mı, ister misin?"
şefkatli olmaya çalışarak eğilip gözlerine baktığımda başını sağa sola salladı yutkunarak.
"ben gitmek için gelmiştim kar tanesi unuttun mu?" yumuşak sesiyle birlikte kafasını kaldırıp bana bakmıştı.
boğazım düğümlenirken gülümseyip elini yanağıma koydu. ben öylece onu izlerken usulca okşadı.
"her şey için teşekkürler min, verdiğim rahatsızlık için özür dilerim. artık gitme vaktim geldi."
birkaç saniye daha yanağımı okşasa da belki de tepkisizliğimden ötürü olsa gerek çekingen bir şekilde elini geri çekti.
o odadan çıkarken de eşyalarını toplamak için oyalanırken de dış kapının gürültüsü eşliğinde evimden çıkarken de hareket edememiştim.
bu kadar mıydı?
bir saman alevi misali çekip gitmişti. ellerimde tutamamıştım. son kez öpememiştim..
uğurlayamadan gitmişti öylece.
hangi masalsın sen oğlum, adın ne? sıcaklıyla kalbimi yakan bir yaz masalı mı yoksa her aklıma geldiğinde içimi ürpertecek olan bir kış masalı mı?
sonrası ne olacak peki?
geleceği düşünmem için bile zaman tanımamıştı bana.
gelecekte beni ne bekler bilmiyorum ama bu kadar yaklaşmışken onu bırakmak gibi bir niyetim olmadığına eminim.
evimde ya da değil benim oğlum kesinlikle bana aitti.
o istediği sürece onu yakınımda tutmaktan çekinmeyecektim.
_________
şu an yazıp atıyorum, yanlışlarımı çok kontrol edemedim. varsa eğer kusura bakmayın.
hepinize iyi geceler!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the reason is 'you, yoonseok.
Fanfiction"tüm bu hislerin sebebi sensin, kar tanesi."