*DÜZENLENDİ*
...
Eve geldiğimizde odama yerleştim. Biraz dinlenmek için salona geçerken ,hala daha adını bilmediğim, adamı koltukta kahve içerken gördüm. Mavi gözlerini gözlerime dikti ve elinde ki kahve dolu kupayı bana uzattı, "Kahve?" dedi sorarcasına.
Güldüm, "Aslında fena olmaz," elimi kupaya uzattığımda kupayı kendine çekti.
"O zaman neden kendine mutfakta bir kahve yapmıyorsun?"
Gözlerimi devirdim ve hızlı bir hareketle elinde ki kupayı aldım. Kupayı dudaklarıma götürürken içimden bir yere kahveyi dökmediğim için şükrediyordum. Kahve ağzımda yayılmaya başladığında mavinin okyanus rengine sahip olan adamın sesini duyabiliyordum.
"Sana kendin yapmanı söylemiştim, aptal."dedi ve elimden kupayı almaya
kalkıştı.Bir adım geri gidip"Kahve mi istiyorsun?"diye sordum, mavinin okyanus rengine sahip olan adama. Yanıma yaklaşıp gözlerini üstümde gezdirdi ve"Ufak tefek bir şeysin anlamıyorum bu cesaret sana nereden geliyor?"dedi bakışları ayağımda durdu ve "Yoksa"dedi alayla "Yerin altında senden bir tane daha mı var?"şaşkın gözlerim onun alaylı okyanusunda kayboldu. Dibine girip "Beni küçümsüyorsun ama unutuyorsun ki karşında bir Özkan var."dedim ve kahvemden bir yudum alıp odama çıktım. Evimdeki kadar büyük bir oda değildi burası fakat tam istediğim gibiydi bordo ve siyah. Bordo saten çarşaflı yatağıma uzandım.Uykuya dalmadan önce düşündüğüm tekbir şey vardı oda artık kendi ayaklarımın üstünde durmam gerektiğiydi.***
Ne kadar saat uyuduğumu bilmiyordum. Ama önemli değildi. Yataktan güçlükle kalkıp odamdaki tuvalete girdim. Jakuziyi doldurmaya başladım. Rahatlamaya ihtiyacım vardı ama bu ihtiyacı jakuzi giderebilecek miydi? İşte onu bilmiyordum sadece gidermesini umuyordum. Jakuzi doluncu dolaptan kavunlu jeli çıkarıp içine döktüm. Üstümdeki kıyafetleri çıkarıp jakuzinin içine girdim.
Her zaman ailevi sorunlarım vardı. Ama ilk kez bu kadar büyük bir sorunla karşı karşıyaydım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Tamam benim hiç bir zaman arkamda olan bir babam yoktu, geceleri odama gelip saçımı okşayıp 'seni seviyorum kızım'diyen bir annem yoktu. Acizdim, yanlızdım, sevgiye muhtaçtım ama en çokta baba sevgisine muhtaçtım bunu oda biliyordu. Fakat bundan sonra umrumda değildi kendi ayaklarımın üzerinde durmam gerekiyordu. Bunun içinde çok çalışmam aklıma gelen şeyle jakuziden çıkıp bir havluya sarındım odama gidip telefonumdan saate baktım saat sabah sekizdi.
Kıyafetleri yerleştirdiğim dolaptan camel rengi kalem etek üstünede krem belde biten kolları omuzlarda gömlek giydim. Ayağıma louboutin markalı krem sitiletto giydim. Koyu kahve saçlarım tek omuzumdan aşagıya bıraktım. Çanta olarak elime kors krem çantamı aldım. İçine gerekli olan eşyalarımı koydum.
Kapıdan çıktığım anda gözlerim okyanus mavileriyle buluştu. Kahvelerimi onun okyanuslarından çekip etrafa bakmaya başladım. Öksürüp geri çekildi. "İşe gideceğimi söylemek için geldim"dedi hiç vakit kaybetmeden bir umutla"Bende gelicem"dedim.
"Nereden çıktı"diye sordu. Gözlerinin içine bakıp"Unutma şirketin yarısı Pamir Özkan'ın"babama ismiyle seslenmem garibine gitmiş olcak ki "Babana ismiyle mi hitap ediyorsun?" diye sordu.
"Bu seni ilgilendirir mi?"
Sorumu beklemiyor olacağını tahmin etmemiştim. Gözleri şaşkınlığını belli etti, ilk defa bir duyguyu gözlerinde görebiliyordum. Mavileri bana şaşkınlıkla bakarken güldüm.
"Bu arada," dedim, "Adını söylemeyecek misin?"
"Arel," dedi, gözlerimi kıstım.
"Tek bir adın mı var? Nedense tek bir adın olduğuna inanamıyorum, hislerim beni yanıltmıyorsa bu tahminim doğru olduğunu düşünüyorum. Öyle mi?"
Gözlerini kıstı, "Hislerin doğru, cesur. Adım, Arel Feza Bayar."
Güldüm ve dilimi şıklattım.
"Aslan burcu olduğumdan olsa gerek, hislerim kuvvetlidir her zaman." sözlerimi bitirdim ve Arel'e göz kırptım.
Gülüp, baş parmağını alt dudağında gezdirdi.
"Burçlara ve burçların özelliklerine inanıyor musun?"
Sorduğu sorunun saçmalığını düşünmek isteyen aklımı susturdum.
"İnanıyorum." Sorusunu kısa bir şekilde yanıtlayıp "Bu kadar sohbet yeterli artık çıkalım." dedim.
Bu cümlemle mavi gözlerindeki şaşkınlık pırılıtılarını gördüm ve bu zevkten dört köşe olmamı sağladı. Cevap vermeden yürümeye başladı. Küçük bir ördek annesini takip ettiği gibi bende onu takip ediyodum.
Evden çıktığımızda kapının önünde maserati granturismo duruyordu. Yanlış anlaşılmasın araba aşığı falan değildim. Ben tam bir alışveriş aşığıydım. Arabanın markasını bilmemin sebebi babam yüzünden gitiğim araba fuarından biliyorum.
İçimden güzel araba diye geçirip arabanın arka kapısını açıp oturdum. Çok bir zaman geçmeden Arel oturduğum tarafın kapısını açıp "Oradan şöför gibi mi görünüyorum cesur?"diye sordu.
Sorduğu sorunun ne kadar saçma olduğunu düşünsemde kafamı hayır anlamında salladım. Ona 'salak mısın'der gibi baktığım için kısaca
"Öne geç hemen" dedi. Olayı şimdi anlamıştım. Arka koltuktan inip ön koltuğa oturdum. İş yeri eve yakın olduğu için yarım saate geldik.
Kapım açıldığında arabadan indim. Adam selam verdi. Selamına karşılık verip Arel'i beklemeye başladım. Çok geçmeden gökyüzü gibi olan gözleri ile topraklarım çarpıştı. Kafasıyla hadi emri verdi.
Yine peşine takıldım ve yürümeye başladık. İçerde ki herkes Arel'e selam veriyolardı. Arel Feza hepsine baş selamı veriyordu.
Sadece yönetim kuruluna ait asansöre bindik. Arel elli sekiz yazan butona bastı. Göz ucuyla bana baktı.
"Burada ne yapıcağını biliyosun degil mi?" diye bir soru yöneltti."Ben senin bildiğin yeni yetmelerden değilim Arel Feza Bayar"dedim. Evet hoppa bir kızdım. Bu zamana kadar babamın yanında hiç çalışmadım ama okulumu birincilikle bitirdim.
Yaptığım işi seviyordum. Çoğu insan sıkılır bu rutinden ama ben tam bir plaza insanıydım. Arel kurduğum cümle üzerine çok şaşırmamıştı."Senden de bu beklenir cesur"dedi.
Işte bu cümle beni gülümsetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP CENNET
Teen FictionBir rüzgar esti aniden, yaprakların hışırtı sesi kulaklarımı doldurdu. Etrafa bakındım, ağaçların kuru dallarında kalmış bir kaç yapraktan başka hiç bir şey yoktu. Aklıma gelen bir ay öncesi hüzünlenmeme neden olmuştu bu sırada. Arel ile yaşadığım...