3. "Küçük"

125 10 12
                                    

     Dün geceden hatırladığım yolu, aslında daha çok hatırlamaya çalıştığım yolu (!) bu sefer etrafa daha çok dikkat ederek geldim. Mekana yaklaştıkça, her an gözümün önünden geçip duruyordu. 'Keşke sarhoşluğumdan sonrasını hatırlayabilseydim' diye düşünmeden de edemiyordum tabi. 'Her neyse' dedim kendi kendime.

     Nergis'ten izin almıştım ama insanlar tekrar yokluğumu fark etmeden geri dönmem konusunda anlaşmıştık. Makyajımı da yapmıştık. Çok abartılı değildi tabi. Sadece kendimi biraz daha iyi hissetmek içindi her şey. Tahminimce o da bunun için uğraşıyordu. Gülümsedim. Sanırım bana değer veren ilk insandı, yada bunu hissetmeme neden olacak kadar işinde iyiydi.

     Mekanın kapısına vardığımda korumalara şöyle bir baktım. Yapılı vücutları insanı korkutacak türdendi. İçeri girmek için bir hamle yapıp yapmama konusunda kararsızken, korumalardan birisi beni fark ederek Rüzgar'a yaptıkları gibi başıyla selam verdi. Rahatlamıştım. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi verdim bir anda. Bu hareketime gülerek, eliyle içeriye girmemi işaret etti. Minnettar bakışlarımı yollayarak, azıcıkta havalı bir biçimde içeri girdim...

     İçerisi ciddi anlamda içki kokuyordu. İnsanlar ortaya toplanmış dans ederken, bazıları bara oturmuş gözlerini bile zar zor açık tutuyordu. Gözüm sahneye kaydı direk. Oradaydı işte! Gülümsememe engel olamadım. Ciddi anlamda dişlerimi göstermekten kaçınmayarak gülümsedim. Kaç dakika orada öylece durdum bilmiyorum ama insanlar yanımdan homurdanarak geçerken, kendime gelerek usulca kenara çekildim. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle beni fark etmediği için memnundum. Emre'ye kaydı gözüm. İnsanlara içki yetiştirmekle meşguldü.

"Merhaba" dedim köşedeki boş tabureye oturarak. Beni duyması için sesimi olabildiğince yükseltmiştim.

"Hey bakın kimler gelmiş" dedi yüzüne yerleştirdiği içten gülümsemeyle. O'nun da gülümsemesi insanları neşelendirecek türdendi. Yakışıklıydı da doğrusu. Siyah saçları, terden biraz kıvrılmıştı. Hafif çıkmış sakalları yüzünü daha da çekici hale getiriyordu. Gözleri siyahtı. Gülmediği zaman nasılda sert gözüküyordu. Rüzgar gibi. "Ne içersiniz hanım efendi?" Üzerimdekilere bakarak söylemişti bunu. Kıyafetlerime baktım göz ucuyla, bir tişört ve siyah pantolon giymiştim. Saçlarım dağınıktı, makyajım yok denecek kadar azdı. Sonra etraftaki kadınlara baktım... İşte o zaman yaptığı imayı az çok anlamıştım. Buraya ait durmuyordum. Hem de hiç.

"Bugün bir seçeneğim var mı?" dedim umutla.

"Nezaketen soruyorum. Meyve suyun birazdan hazır" dedi ve gülümseyerek diğer insanlarla ilgilenmeye gitti.

     Bakışlarımı Rüzgar'a çevirdim. Gözümü kırpmadan izledim onu. Her hareketini ezberledim. İnsanlar nasılda garipti... Hiç olmayacak şeyleri gizliyorlardı bünyelerine. Başka ne saklıyorsun Rüzgar? Sakladığın her şey de böyle mükemmel mi? 'Hayatında kimler var Rüzgar?' dedim kendi kendime fısıldayarak. Etraftaki bütün kadınlar, yanlarında bir erkek olmasına rağmen öyle bir bakıyordu ki ona, kıskanmaktan alı koyamadım kendimi. Sorumu duymuş gibi bakışlarını bana çevirdi önce. Öyle bir baktı ki gözlerime... Manzarasıymışım gibi hissettim. 'Bunların hiç biri umurumda değil' diyordu gözleri. Bir süre aramızdaki mesafeler kısılmış gibi konuştuk gözlerimizle.

     Masaya konan bardak sesi irkilmeme neden olurken, istemsizce çektim gözlerimi ait olduğu yerden.
"Seninki birazdan gelir" Emre'ye sert bakışlarımı gönderdim önce. Sonra Rüzgar'a baktım yeniden. Gözleri başka bir yere bakıyordu artık...

"O benim ki değil" dedim savunmaya geçerek. "Büyük ihtimalle umurunda bile değilim."

"Seninle yattı mı?" Sorusuyla şaşkın bakışlarımı yeniden Emre'ye çevirdim. Oldukça ciddi gözüküyordu ama bu öyle pat diye sorulacak bir şey miydi? Aramızda bir şey olmaması bile sorunun mahremiyetini gidermiyordu.

Temmuz'a Düşen Rüzgar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin