8. "Hiç kimseye"

72 7 0
                                    

     Kitabın en kötü bölümü oldu sanırım ama aradan geçen uzun zamana karşılık paylaşmak istedim. Üniversiteye başladım ve bölümler hangi sıklıkla gelir emin değilim. Yine de, bu bölümle birlikte eski rutinine sokmaya çalışacağıma emin olabilirsiniz ^-^

(Bölüm şarkısı ile okumanız tavsiye edilir) Keyifli okumalar ☆

     Yüzümdeki boş ifadeyle öylece dururken bir yandan da söylediği şeyi tartmaya çalışıyordum. Beni görmeden dayanamadığını mı söylemiş sahiden? Yüzüme ancak yerleşen şaşkın ifade,  yavaş yavaş büyüyordu. Rüzgar'a bakmayı akıl ettiğimde, başımı çevirdim ona doğru. Yüzünde bir gülümseme vardı. Sanırım bu şaşkınlığımdan kaynaklanıyordu.

"Beni bir kere bile aramamana anlam veremiyorum Rüzgar" dedim düşünmeyi es geçerek, "ben hayatımda belki de ilk defa birisine güveniyorum. En azından deniyorum ama sen..." Yutkundum sadece. Devam edemeyecektim.

"Seni arıyorum ve telefonda bir erkek sesi duyuyorum?" Söylemeye çalıştığım şey önemli değilmiş gibi sormuştu bunu. Belki bir soru değildi kurduğu cümle ama o amaca itaat ediyordu.

"Benimde arkadaşlarım var" dedim kendimden emin bir şekilde, "tıpkı senin de olduğu gibi." Cümlemin üzerine söyleyecek birşeyi olmadığını o da biliyordu. Hayatta tahammül sınırlarımı zorlayan bir şey varsa, o da insanların kendi yaptığı şeyleri başkasında gördüğünde anlamsız tepkilerde bulunmasıydı. Erdem'i arkadaşım olarak tanıtmam iyi bir çözümdü belki ama sadece anlık bir çözümdü işte. Arkadaş olmayacağımızı ikimizde biliyorduk.

"Açık konuşacağım Rüzgar. Hayatım yeterince kötü durumda ve ben bunu düzeltmeye çalışıyorum... Yanında olmak iyi hissettiriyor olabilir ama bana olmayacak şeyler hissettirmeni de istemiyorum." Aklımdan geçen şeyleri nasıl bu kadar açık dile getirebiliyordum bilmiyordum. Sanki Rüzgar'da olmayan her özellik tek tek bana geçiyordu. Gerçekten.

     Ama bazı şeyler için bu gerekiyorsa çekinmeyecektim. İkimizinde suskun olması bir işe yaramayacaktı. Kaybedecek neyim kalmıştı ki zaten? Rüzgar, hayatıma giren en önemli şeylerden birisiydi şu sıralar. Yaşadığım onca şeyden sonda ilk defa öyle birşey hissediyordum. Kalbim uzun süre sonra ilk defa böyle fısıldıyordu ve ben onu dinlemekten çekinmeyecektim. Aradan geçen saniyeleri, hatta dakikaları saymaya cesaret edemedim. Geçen her dakika kalbimden bir parça daha alıp götürüyordu sanki, konuşacak birşey bulamıyordum

"Eline ne oldu?" Söylediği şey üzerine yüzüne bakmak istemedim. Ellerimi üzerimdeki hırkaya sokmuştum, sıklıkla yaptığım gibi.

"Hiçbir şey" dedim dudaklarım alayla kıvrılırken.

"Ne oldu Temmuz?" Sesi hem sert, hemde yumuşaktı. Nasıl beceriyordu bunu?

"Hiçbir şey olmadı. Olmuyor! Sorun da bu." Arabanın kapısını açarak hızlıca aşağıya indim ve arabanın arkasına ilerledim. Ağlamayacaktım tabiki ama sinirliydim.

     İnmemden sonra, arabanın kapısı birkez daha açılmış ve tekrar kapanmıştı. Rüzgar'ı gördüğümde olduğum yerde durmaktan başka birşey yapmıyordum. Arabanın etrafından dolanarak yanıma ulaştığında ellerimi ellerinin arasına aldı ama bu daha çok ellerime bakmak istemesiyle alakalıydı. Yıkılmıştım. Tırmanmaya çalıştığım duvarın altında kalmıştım. Yıkılmıştım ve kalbim onarılmak için hala birşeyler bekliyordu. Kendimi onun yanına gelmek isteyen sadece benmişim, ve sırf beni kırmamak uğruna yanımda durmayı kabul ediyormuş gibi hissediyordum.

Temmuz'a Düşen Rüzgar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin