4. "Vazgeçmek"

100 8 5
                                    

Söylediği saatten yarım saat önce geldim bizi birleştiren yere. Atlamak istediğim yere baktım biraz... 'Bunu gerçekten yapacak mıydım?' diye düşünmeden edemedim içimden. Yine olsa yine yapar mıydım bilmiyorum ama bunları ilk yaşayışım değildi. Dön dolaş düşecekti o his kalbime... Belki kalbimi ve beynimi dolduran bir şey olmasaydı şu sıralar, çoktan düşmüş bile olacaktı.

Rüzgar'ı ilk kez gördüğüm yere oturdum... Net bir şekilde canlandı gözümde o gece burada oturan görüntüsü, hatta sanki o varmış ve burada oturuyormuş gibi yanına kaydım usulca. Hava serindi biraz... Gökyüzü sakindi. Yıldızları onu terk etmiş yalnız bırakmıştı... Ay ise yıldızlar olmamasına rağmen, onlara inat daha da fazla parlıyordu.

Arkamdaki yeşilliğe uzandım sırt üstü, bu gökyüzünü daha iyi izleyebilmek içindi. Böylesi daha keyifliydi... Buraya pekte insan gelmezdi. O yüzden seçmiştim burayı. Kimse çıkmayacaktı sözde karşıma. Gülümsemeden edemedim.

Dün gece gelince aklıma, yüzümdeki gülümse yok old birden bire. Ellerimle yüzümü kapatıp başımı sağa sola salladım. "Hayır" dedim kendi kendime, "hazır değilim". Yeterince güçsüzdüm zaten.

***

Dün Gece 2 Civarı

Her zaman yaptığım gibi binanın arkasına geldim ve açık bıraktığım kapıdan içeri girdim. Pek kullanılmadığı için, açık bırakıldığını kimse fark etmiyordu bu kapının. Böyle bir yerde kimsenin işi olmayacağını düşündüğümden içim rahattı. Düzenli olarak gittiğim odaya gitmeye karar verdim önce. Merdivenleri çıkarken ses çıkartmamak için uğraşıyordum. Başarmıştım da. Etrafta pek bir şey olmamasına seviniyordum. En azından bir şeyleri kıramayacaktım.

Merdivenden çıktıktan sonra sola dönerek ilerledim ve koridorun ucunda kalan odaya geldiğimde, etrafta yeniden bakma gereksinimi duydum nedense. Kimsenin olmadığına kanaat getirdiğimde kapıyı açtım ve içeriye girip odayı adeta süzüldüm. Nergis uzun deri koltuğa kıvrılmış yatıyordu. Arkamdaki kapıyı kapattığımda, bir şeyler söyleyerek yattığı yerde oturur pozisyona geldi. Karanlıkta kim olduğumu anlamaya çalışıyordu sanırım. Bu haline gülümsemeden edemedim.

"Benim" dedim sessizce yanına doğru giderken.

"Otursana" Dediğini yapıp karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Genelde tam tersi olurdu. O burada otururken, ben geniş koltukta olurdum. Gülümsedim istemsizce.

"Geldiğimi söylemek istemiştim. Merak etme diye"

"Anlıyorum" başını aşağı yukarı sallayarak söylediğim şeye kendince onay verdi.

"Teşekkür ederim. Yani- yanımda olduğun için..." biraz duraksadıktan sonra devam ettim, "gitsem iyi olacak"

Duygusal ortamlar bana göre olmamıştı hiçbir zaman, daha doğrusu duygularını dile getirebilen bir insan olmamıştım. Her şeyi içimde yaşar, içimde çözümler ve uygulardım. Sanırım bu, böyle şeyleri kimseden görmememden kaynaklanıyordu. Kimseden değer görmeyen bir insandım ben. En son ne zaman değerli olduğumu hissettiğimi bilmiyordum mesela, ya da sevgi dolu sözler duyduğumu... Ama Rüzgar'la bunun önemsiz olduğunu anlamıştım. Bazen bir insanın varlığı yetiyordu bir şeyleri dile getirmekten daha çok. Yanınızda olması bile güvende hissettiriyor, diğer boktan sözleri anlamsız hale getiriyordu.

Yine de bir yerlerde size değer veren insanların olduğunu bilmek, kalbinizdeki o malum boşluğu dolduruyordu.

Ne derseniz deyin, neye ihtiyacınız olmadığını söyleyerek kendinizi kandırırsanız kandırın, istemediğinizi belirttiğiniz bu şeyler karşınıza çıktığında, kalbiniz bunu tüm saflığıyla kabul ederek beyninize hükmedecekti. Kanun buydu.

Temmuz'a Düşen Rüzgar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin