ÖLÜ

702 33 2
                                    

Kulaklarımda kulaklık, müzik son ses, güneşin doğmasına daha saatler var. Sırt üstü boylu boyunca uzandığım yatakta hiç bir duygu barındırmayan gözlerimle bom boş yüzeyi pürüzlü tavanı izlemeye devam ediyorum.

Güneş belki birkaç saat sonra doğacak ama ne uyumaya takatim var ne de yeni güne başlamaya. Sadece şu dakikada nefes almak bile o kadar zor ki...

Kaç saat o şekilde kaldım bilmiyorum ama güneş dağacağının sinyallerini verdiğinde yataktan kalktım.

Olabildiğince sessiz bir şekilde okul için hazırlanmaya başladım. Daha okulun başlamasına saatler var ama benim bu evde daha fazla kalmaya hiç niyetim yok.

Odamın kapısını yavaşça kapatıp aynı yavaşlıkla kilidini çevirdim. Merdivenleri parmak ucunda inip son basamağa basmamayı unutmadım. Menteşeleri gevşediği için fazla gıcırtı yapıyordu. Mutfağa girip buzdalabını açtım. Tabiki boştu bende aksini beklemiyordum zaten. Küçük süt kutusunu ve dilimli ekmeklerden iki dilim alıp dolabı geri kapattım. Sırt çantamı omzuma atıp evden çıktım.

Boş ve tam olarak aydınlanmamış sokakta yürümeye başladım. Işte tam bu anı inanılmaz derecede seviyorum. Koskoca dünyada bir tek ben varım.

Ne insanlar uyanık ne hayvanlar daha dünyanın bile tam anlamıyla gözünü açmadığı şu bir kaç dakika... Hayatın bana verdiği belkide tek güzel şey.

Yolun sol tarafı yıkılmaya yüz tutmuş evlerle dolu aynı içinde yaşayanlar gibi... Sağ taraf ise kocaman ve uzun ağaçlarla dolu bir orman. Ama hayal ettiğinin tam tersi. Yeşil değil, hiçbir zaman yeşil olmadı bu orman yazın bile...

Bu yapraksız, çıplak ağaçlar hiçbir zaman ilkbaharı yada yazı yaşamadı çünkü aynı bu kasaba gibi o da ölmüş yıllar önce, geriye kalanlarsa onlara katılmak için kalan zamanlarının dolmasını bekliyor sadece...

Okul ile evim arasında yaklaşık bir buçuk saat yürüme mesafesi var ve ben bu zamanın her dakikasını sonuna kadar kullanmaya çalışıyorum çünkü bütün hayatımda nefes alabildiğim tek zaman dilimi...


Okul bahçesine adımımı atar atmaz 'okul' dediğimiz eski binanın arkasına doğru yürümeye başladım. Okul hayatım boyunca gidip gelerek patikaya çevirdiğim yolda yürüdüm. Bu patika; benim bu kasabaya belkide hayata yada dünyaya bıraktığım tek iz...

Patikanın sonuna geldiğimde ayağımın dibinde kalan omacanın üzerine çantamdan çıkardığım kitabı koyup oturdum. Sabahları çiğden dolayı hep ıslak olurdu.

Ayaklarımı önüme doğru uzattım ve bir kaç adım uzağımda başlayan ormanı izlerken kulağımda çalan şarkıya eşlik etmeye başladım.

Normalde orman ne kadar rahatsız edici ve ölü görünsede, güneş yavaş yavaş ışıklarını bu ölü ağaçlara vurdukça en azından daha az iç karartıcı görünmeye başlıyor ya da ben eşlik ettiğim şarkıdan dolayı öyle hissediyorum.

Güneş tamamen kendini gösterdiğinde derin bir nefes armağan ettim ciğerlerime çünkü bu bugün çektiğim son nefes alacaktı.

Yavaş adımlarla ayağa kalktım ve kitabı çantama atıp tekrar patikada yürümeye başladım. Ön tarafa gelince eski binanın merdivenine oturdum ve nefes bile almama izin vermeyecek olan günün başlamasını bekledim.


Sanırım bugün her zamankinden daha kötü olacaktı, çünkü bugün sonunda mezun olduğumuz gündü ve ben yine hiç birşey hissetmiyorum.

Bahçe kapısından içeri giren güçlü bedenle nefesim tekledi, işte başlıyoruz...

Uzun adımlarla yanıma geldi ve saçımı yumruğunun arasına alıp çekiştirmeye başladı. Beni nereye götürmeye çalıştığının farkındaydım o yüzden direnmeden yürümeye başladım.

RUNAWAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin