◀"KUZGUN OLMAMA YARDIM EDERMİSİN ?"▶

248 18 2
                                    

"Güzellik gerçeğe benzemiyor aslında. Hayal gibi, rüya gibi, aslında masala benziyor. Oysa ki, hayat kusurludur. Kusur insanı gerçek yapar. Ben kusurlu birisiyim, bunu kabul ediyorum. Bu demektir ki ben gerçeğim." - İçimdeki Ses

video korkut alparslan- resim seymen ateşoğlu-bölüm şarkısı beth crowley warrior

Gri yağmur soğuğuyla aydınlanan odam, sonbaharda baş gösteren intikamımı nasıl sürdürülebileceğini bilmiyordum. Dehşetle çevrilmiş cehennemin kapıları uzun bir gök gürültüsüyle aralandı. Islak sonbaharın başları... Siz hangi mevsimi seversiniz? İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Ben mi? Ben en çok beşinci mevsimi severim. İntikamın kara-kızıllığıyla aydınlattığı güneş, umudun sıcaklığına tezat hüznün soğukluğu, acı yeşili zehirli yağmurları ve yakomozlanan kurşuni renklerle bölünen ufukları... Benim mevsimimdi işte isimsizdi ama zihnimi susturduğumda kalbimde hissettiğim harabenin acı dolu sızısıydı. Şarapnel parçaları gibi saplanan kalp kırıklığımın geride bıraktığı yıkıntılar arasında yüreğim yeni bir hikâyeye başlamak, yeni bir atmosfer solumak için umutla çarpacak cesareti bulamıyordu.

Kuru ağaç dalları cama sürtündükçe tiz bir ses dolduruyordu odayı.
" Saçma cesaret gösterisi için kaçmadım ben. " diye fısıldadım. Dolan gözlerime aldırış etmeden devam ettim.
" Yanlışlarım yüzünden kaçtım ben. Dayak, tecavüz, küfür dolu hakaretler, işkence. Ve ben yaşadıkça " doğrular " da benimle beraber hayat bulacak!"
İntikam ateşinin tatlı umudunun verdiği, tüm korkularıma rağmen güçlü bir beklentiydi. Eğer yaşarsam...

Bileğimi saran kalın halat ve yatağın üstündeki rahatsız pozisyonum, başımın üstünde pervasızca dolanan uykumu engelleyen duvarlar örüyordu. Ve bileğimi her kıpırdatışım soyulmuş bir deri ve o açık deriye vuran havanın verdiği acıyla bana geri dönüyordu. Çakır gözlü celladım, kaçmamı engellemek için kendince bazı tedbirler almış ve dün rahatça uyuduğum yatakta bugün acıdan kıvrılmama neden olan halatları düğümlemişti bileğime. Gözlerimi tekrar cama vuran kuru ağaç dallarına çevirdim. Rüzgar açık bir kapı arayıp içeri sıvışmak için sert bir şekilde çarpıyor ve bu ses kulaklarıma uğultu olarak ulaşıyordu. Şartellerin açıldığını hissediyordum sise gömülmüş zihnimde. Tenhalaşmış uğultunun arasından duyumsadığım bir çift tok ayak sesi... Ve kapı kilidinin açıldığını belli eden klink sesi. Parkeler bu sert adımlar altında inlerken ihtimaller arasından Seymen olanını seçip gözlerimi uyuyormuşçasına yumdum. Üzerimde hissettiğim gölge ve burnuma dolan mistik erkeksi kokusu tahminlerimi kesinleştirdi.
" Uyumadığını biliyorum. "
Genizden gelen kadifeli sesiyle soluduğunda hareketsiz bir şekilde beklemeye devam ettim. Burnuma hücum eden kokusu yoğunlaşırken üzerimde hissettiğim sürtünmeyle gözlerim far görmüş tavşan gibi açıldı.
" Ne yapıyorsun? " diye sorduğumda umarsızca
" İpleri çözüyorum" dedi.
Serbestliğini ilan eden ellerimi avuç içlerimle okşarken bir yandanda Seymen'e bakıyordum. Ellerini camın tahta pervazına dayayan Seymen yüzünün sağ tarafını aydınlatan gri soluklu gökyüzüyle ulaşılmaz bir mücevher gibi görünüyordu. Koyu kahve saçlarına ve sert ama haddinden fazla yakışıklı yüz çehresine, tehlikeli yamaçları döven hırçın okyanusu andıran gözleri ürkütücü bir hava katıyordu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp bileğimdeki düğümleri çözmeye çalışırken
" Neden çözdün beni " diye sormaktan kendimi alıkoyamadım.
" Seni ömür boyu elin-ayağın bağlı bir şekilde tutacağımı düşünmedin değil mi? " diye renksiz bir tonda soluduğunda ayağımdaki ipin bileğimden kayıp yere düşüşünü izledim. Cevap vermedim. Bana bakmadan
" Kalk gidiyoruz " dedi.
Ayağa kalkıp adım atacağım sırada ayaklarımın dibinde yığın oluşturan halata takılıp düşmek üzereydim ki sert bir şekilde çekilmemle kendimi seymen'in kollarında bulmam bir oldu. Tel tel önüme gelen saçlarımın arasından kesik nefeslerle Seymen'e bakarken o tam gözlerimin içine bakıyordu. Yeni farkettiğim kanlanmış gözlerinde karanlık ve çözümlenmemiş nefret yerli yerindeydi. Bir ara gözleri hissizce yüzümün her zerresini incelemekten kaçınmayan bakışlarını suratımda gezdirirken utandım. Omuzundan destek alarak doğrulurken
" Dikkat et " dedi.
Alayla parlayan bu iki kelime evrenin bana ' dikkatli ol ' deme şekliydi. Asil insanların bile ders alacağı zerafetteki yürüyüşüyle önümde yürürken bir an olsun kendimi bu eve yabancı hissettim. Merdivenlerden aşağı indiğimizde gözüme çarpan tek şey mutfaktaki masama gelmiş geçmiş görebileceğim en iyi kahvaltı masasının kurulmuş olmasıydı. Merdivenlerin başında şaşkınca dikili kalırken Seymen masaya oturmuş kahvaltısını etmeye başlamıştı. Seymen'in sert bir şekilde öksürmesiyle kök saldığım yerden ayrılıp masaya geçtim. Şaşkınlığımı gizleme gereği duymadan
" Dolabım metaliğe kurşun atıyordu. Bu kadar yiyecekte nerden çıktı? "
Çakır gözlü celladım alayla parıldayan gözlerini bana dikip
" Açıkçası yaşam faaliyetlerini nasıl sürdürdüğünü merak ediyorum. Bu kadar zor durumda olduğunu söyleseydin para gönderirdim karıcım. "
Yüzünü acıdığını belli eder şekilde buruşturup tabağındaki salataları yemeye devam etti. Gururuma değen bu cümlelere sinirlenerek çenemi dikleştirdim.
" Merak etme... iyi kazanıyorum. " dediğimde yüz hatları gerildi ve sert bir şekilde çatalını tabağına vurdu.
" Çık yukarı hazırlan! " diye bağırdı. Sonra içimi ürpertecek kadar yumuşayan sesiyle devam etti.
" Arkadaşlarına GERÇEKLERİ söylemek istersin değil mi? "
diye sorduğunda zihnime sinsice çöken tilkiler bir bir dirildi ve benim verebildiğim tek tepki " Tamam " demekle kaldı. Yüzüne bakmadan masadan kalkıp merdivenleri tırmanırken planımı devreye sokmanın zamanının geldiğini anladım. Bu oyunda kimse temiz kalmayacaktı. Ya siyahta beden bulacaktı yada siyahın tüm tonuyla harlanan ateşte yanacaktı ama kimse temiz kalmayacaktı. Ve zihnime atılan pimi çekilmiş bombayla geri sayım başladı. 3..2..1

GEÇMİŞTEN GELENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin