" HERKES KENDİ UÇURUMUNU YÜREĞİNDE TAŞIR. " turgut uyar
Bornozuzuma sarılmış yarım saattir dolabın içine bakıyorum. Kesintisiz yarım saat! Pöti kareli şifon elbiseme giden elimi elektrik çarpmışçasına çekerken bunu giyeceğim taktirde gerçektende Seymen' e hak vermiş olacaktım. Dolabın köşesindeki siyah kılıf şeytani duygularımın hareketlenmesine sebep olurken kafamı olumsuz anlamda sallayıp
" Hayır... Hayır o Defne'nin elbisesi. "
Ellerim askıda olan kalem eteklere giderken beyin nöronlarım hayranlıkla siyah kılıfın etrafında toplanmışlardı. Dişimi dudağıma takıp elime aldığım siyah kılıfın fermuarını aşağıya indirdim.Aynaya baktığımda gururuma sürülen kuzguni rengin ne yaparsam yapayım temizleyemeyeceğim azapla birleştiğini farkettim. Bunun yanında tatlı bir karanlıkla bir gün benim için ağaracak güneşi hayal ettim. Benim karanlığımın da gökkuşağı olacaktı. Karanlığın gök kuşağı... Ya ölümde ya dirimde. Arkamı dönüp büyük bir utançla elimle kapattığım sırtıma baktım. Gece mavisi mini elbise süt beyazı bacaklarımı ortaya çıkarırken artı şeklinde ince askılarla tutturulmuş sırtıma sıkıntıyla baktım. Yok yok çok açıktı ama bu açıklık hafif meşrep kadınların giysilerinde ki açıklıktan farklı olarak zarifti... hemde çok! 1.72 boyum ve spor yapmamama rağmen diri olan vücudumla ortalama bir güzelliğe sahiptim yada çirkin. Gözlerim açık kumral saçlarıma ilişti. Ana karakterlerin bu gibi durumlarda tek başına kuaför saçı çıkarması ancak kitaplardan ve filmlerden beklenirdi. Maalesef ne bir film setindeydim ne de bir kitap satırında... Maşayla kıvırdıdığım saçlarımın arasından geçirdiğim küçük örgüleri ensemde birleştirip tel tokalar yardımıyla salaş bir şekilde tutturdum. Dudağı es geçip ela gözlerime - internetten öğrendiğim - smoki eyes makyajını denedim. Oldu gibi... Ve son olarak siyah papuçları ayağıma geçirip nabız noktalarıma sıktığım hanımeli kokusuyla son dokunuşları bitirdim. Aynanın karşısına geçip tekrar kendimi süzdüğümde beğeniyle duduğım kıvrıldı motivasyon arttırıcı cümlelerim kıkırdamama neden oldu.
" Vay be! Ne kadar da güzelmişim."
Aşağıdan gelen ayak sesleri ve kulağıma ulaşan boğuk sesler içimde garip bir kıpırtıya neden oldu. Ona karşı dövüşeceğim ilk raound ve dövüşün başladığını belli eden çan sesi gürültülü bir şekilde çaldı. Oyun başlasın!
Merdivenlerin başına geldiğimde telefonda konuşan siyahlar içindeki Seymen'i gördüm. Açık ilk iki düğmesi ve hafifçe geriye yatırdığı saçıyla ' İnsan mısın sen?' dedirtiyordu. Ona olan hislerim, karda oynayan çocuğun ısınmak için sobanın başına geçmesiyle ellerinde ve vücudunda oluşan sızı gibi yüreğimin en ücra yerlerinde başlıyor sonra anılarımla harmanlanan o sızı damarlarımda nefret diye geziniyor ve zihnime ulaşan nefret gözlerimde intikama dönüşüyordu. Konu kilit! Ahşap merdivenler topuklu ayakkabılarımın altında ezilirken beklediğim an geldi... Çakır gözlü celladım bacaklarımdan başlayıp yüzüme doğru beni süzerken dudağının kenarında ki alayla varlığını bulan gülümsemesi soldu, gözlerinde ne şaşırma ne de beğenme kırıntıları oluştu. Alnında beliren damarlar ve sıktığı çenesi yanlış seçim yaptığımı yüzüme haykırırken kapattığı telefonunu elinde sıkarak sakinleşmeye çalışıyordu. Şeytani parıltılar tekrar üzerimde dolaşırken bacaklarımda takılı kaldı.
" Yukarıda kalmış. "
Saf bir salaklıkla " Ne yukarıda kalmış? " dememle Seymen' in kükremesi bir oldu.
" Elbisenin yarısı! "
Dudağımdaki sinsi gülümseme genişlerken " Bağırma! Ne sanıyordun pijamayla geleceğimi falan mı? "
Seymen burun kemerini sıkarken " Çantamı alıp geliyorum "
deyip üç basamak yukarı çıkmıştım ki açık sırtımda acı bir şaplak hissettim.
" Ahhh!" Acıyla suratımı buruştururken Seymen tekrar bağırmaya pardon kükremeye başladı.
" Ben sana giyin dedim. Soyun demedim! "
Kadife ses tonu beni affallatacak kadar değişirken sözüne tekrar devam etti.
" Eğer sana soyun deseydim bunu yatak odasında konuşuyor olurduk. "
Bir kaç merdiven aşağıya inen Seymen telefonunu kulağına götürüp " Ömer arabadaki kutuyu getir. " deyip kapattı.
" Sana güvenemeyeceğimi biliyordum... " diye öfke kokan sesiyle mırıldanırken birbirini kovalayan saniyeler sonra kapı açıldı ve Ömer içeri girdi.
" Seym-" Ömer'in sesini Seymen bıçak gibi kesti.
" Kafanı yere eğ Ömer! "
Ömer kafasını yere eğerken düştüğüm bu utanç kazanında buharlaşıp kaybolacağımı hissettim. Kapının kapanma sesi odayı doldururken Seymen aldığı kutuyu elime tutuşturup
" Git giyin şunu! " sıkı sıkıya tuttuğum marka kutuyu merdivenlerden aşağı fırlatırken
" Giyinmiyorum! Davete bu kıya- ne yapıyorsun? "
Seymen yanıma yaklaşıp elbisenin tül kısımlarını eliyle yırtarken hırsla
" Elalemin içine seni bu kıyafetle götüreceğimi mi sanıyorsun? Hala - "
Elbisenin tül kısımlarını iyice yırtıp cehennem girdabını andıran gözlerini gözlerime çevirirken " Hala senin kocanım! Bunu o küçük aklından çıkarma. "
Ellerini üzerimden çekip " Kâğıt üzerinde öyle! " diye boğazım yırtılırcasına bağırdım. " "Ama ne kalbimde ne de zihnimde sana yer yok. İstemiyorum seni anlasana! " diye tekrar bağırdığımda akmak için sıraya giren gözyaşlarımı dişimi sıkarak engellemeye çalıştım. Arkamı dönüp koşarak odama girdiğimde üzerimdeki yırtılmış elbiseyi sinirle iyice yırtarak bağırmaya başladım. Gözyaşlarımla beraber yere çökerken ellerimi yüzüme kapatarak ağlamaya devam ettim. Kapı sert bir şekilde açılıp duvara çarparken önüme o kutu düştü ve seymen'in o renksiz sesi hıçkırıklarımın arasına karıştı.
" Geç kalıyoruz hemen giyin şunu. "
Arkasını dönüp çıkacakken aklına bir şey gelmiş gibi durup
" Eğer onbeş dakika içinde giyinip gelmessen seni o yırtık elbiseyle götürürüm. Kıpırda! Soğukta kalmış yılandan bile daha yavaşsın. "
Kapıyı kapatıp giderken roundun bitiş zili çaldı ve seymen'in eli havaya kalktı. Zihnimde karmaşık müziğin ritimleri, kalbimde saplanan hayal kırıklığının parçaları, gözümde durmak için direnen gözyaşları... Kutudaki kıyafetleri üzerime geçirdikten sonra aynanın karşısına geçtim. Beyaz straplez büstiyeri, pudra pembesi diz altı bolamlı eteği ile ayrı gibi dursada birleşik olan bu elbise çok zevkli ve elit duruyordu. Pudra pembesi tonunda giydiğim papuç ve boynuma taktığım büyük taşlı kolye ile hazırlığımı bitirdim. Çantamı alıp aşağıya indiğimde Seymen yapmacık bir şekilde gülümseyip
" Hazırsan gidelim " dediğinde onu duymazdan gelerek dışarı çıktım. Kasım soğuğu inleyerek tenimi yalayıp geçerken tüylerimin diken diken olmasını engelleyemedim. Soğuk, tenime batarken arabanın yanına ilerleyip arka koltuğa oturdum. Seymen elinde benim kaşemle arabaya yürürken dudağının kenarında küçük bir gülümseme vardı. Dengesiz! Kapıyı açıp şöför koltuğuna yerleşirken elindeki kaşemi yan koltuğa fırlatarak arabayı çalıştırdı. Ford Mustang GT sarsıntısız ve sessiz bir şekilde kalkış yaparken yol boyunca ikimizin ağzını da bıçak açmadı. Yapılan organizasyonun mekanına giriş yaptığımızda büyük gösterişli bir bina bizi karşıladı. Arabadan aşağıya indiğimizde Seymen yanıma gelip sert bir şekilde kolumu kavradı.
" Bi numara çevirmeye kalkarsan yada kaçmaya yeltenirsen yemin ederim ki herşeyini kaybedersin! Anladın mı? "
" Kaybedecek hiçbir şeyim yok. "
" Kaybedecek çok şeyin var. "
Kafamı olumlu anlamda sallarken
" Güzel... İçeri girdiğimiz andan itibaren mutlu bir çift gibi herkese gülümseyip iyi bir aile tablosu sergiliyicez. "
" Bizim kâğıt üstünde olan evliliğimiz ancak sergilemekle kalır zaten. " dediğimde kolumu kavrayan eli daha da sıkılaşırken yüzünü yüzüme yaklaştırıp
" Dilin fazla uzamış İstanbullu. O dilini kesersem bak bir daha kâğıt üstünde diyebiliyormusun!"
Kolumdaki eli avuç içime kayarken şaşkınlık içinde ellerimize baktığımda Seymen omuz silkip beni çekmeye başladı. Garip bir duyguydu. Hiç bir zaman tatmadığım fakat içimde her zaman uktesi kalan bir hareketti. Kalpler birbirine kenetli olmadıktan sonra eller olsa kaç yazar? Barok tarzı eski fakat gösterişli binanın içine girdiğimizde içininde dışı kadar şatafatlı olduğunu farkettim. Altın ve gümüş varaklı objelere eşlik eden modern tasarım masalar hoş bir uyum sağlamıştı. Sıcak hava soğuktan uyuşmuş bedenimi rahatlatırken berraklaşan bakışlarımı etrafımda gezdirdim. Seymen elimi bırakmadan boş bir masanın yanına ilerlerken etraftan bir kaç şaşkın kaçamak bakış yakaladım. Daha fazla dayanamayarak
" Neden bize şaşkın şaşkın bakıyorlar? "
Seymen elimi bırakırken çakır rengi gözleri etrafı fütursuzca gezindi. Bakışları bana değmeden
" Çünkü karımın kaçtığını biliyorlardı fakat ellerinde bunu kanıtlar nitelikte birşey olmadığı için emin değillerdi. Ve seni görünce kaçmadığını anladılar. " Gözleri beni bulduğunda
" Birazdan gelip karımın bunca zaman ortalıkta neden görünmediğini soracaklar. Benim zeki karım da okulunu bitirmek için sürekli İstanbul' a geldiğini söyleyecek. Anlaştık mı? "
Kafamı olumlu anlamda sallarken masamıza ilerleyen ellili yaşlarda temiz ifadeli, sıcak ve samimi insan profiline karşı çirkin samimiyet hissi uyandıran, nemli ama kararlı elleriyle tedirgin ellerimi kuvvetle sıktı.
" Bu ne güzellik..." Ellerini ellerimden çektikten sonra Seymen'in omuzunu sıkarak
" Evlat karını güzelliğinden dolayı dışarı çıkarmıyor musun yoksa."
Kinayeden keyiflendiğini belli eden kır saçlı adamın sözleri üzerine Seymen elini belime dolayarak
" Aslıhan üniversitesini bitirmek için sürekli İstanbula gidip geliyordu. Tanıştırmaya fırsat olmadı tabi. "
Seymen öfkelendiğini hissettirmeden, hissettirmek istemeden belki daha yavaş ve sakin konuşuyordu. Kır saçlı adam bana dönerek
" Ben Nejat Kandilli " eliyle yanındaki kızıl saçlı kadını göstererek " Eşim Figen "
Kısa bir tokalaşma faslından sonra isminin Figen olduğunu öğrendiğim kadının meraklı soruları ortaya pimi çekilmiş bomba gibi düştü.
" Aslıhancım ne bölümü okuyorsun? "
" Hukuk fakültesini bitirdim. "
Kadın yapmacık bir şaşkınlıkla " Aaa öyle mi. Zor olmuyor mu peki İstanbul- Burdur arası gidip gelmek. Sizler gençsiniz özlemiyor musunuz birbirinizi."
Seymen'in çakır rengi gözlerini suratımda hissederken zedelenmeyen samimiyetsiz gülüşümle kadına gülümsedim.
" Elbette zor oluyor ama mesafeler evliliğimize tatlı özlemler katıyor. "
Seymen beni kendine çekerek yanağıma küçük bir öpücük bıraktı. Herkesin içinde bunu yapması utançla başımı yere eğmeme neden olurken o kadife ses tekrar ortamı doldurdu.
" Kesin olarak Kütahya'ya dönüyoruz zaten. "
Bu sözler konuştuğumuz insanlara değil de direk banaydı. Nejat-Figen Kandilli çifti vedalaşarak yanımızdan ayrıldıktan sonra Seymen dudağını kulağıma yaklaştırıp
" Demek evliliğimize tatlı özlemler katıyor. Gece bu özlemi dindirmeye ne dersin? "
Belimde olan kolunu ittirmeye çalışsamda milim oynamamıştı.
" Asla! " Bu sessiz haykırışım ve ateş saçan gözlerimi Seymenden çekmeden devam ettim.
" Asla bana dokunmana izin vermiyicem! "
Ellerini belimden çekerken " Gece uzun ne olacağını bilemeyiz" diyerek konuyu kapattı. Lobide kaynaşan kalabalığın içinden mümkün oldukça uzak duruyorduk ama ne derece başarılı olduğu şüpheliydi. Ellerine tutuşturulmuş içki kadehlerinin renkli ve hoş görünümünün arkasından bakıyorlardı etraflarına. Esmer genç bir kadın masamıza yaklaşarak seymeni öperken bana elini uzatarak " Arya " dedikten sonra Seymen'in kolunu okşayarak konuşmaya başladı.
" Bar bölümüne geçiyoruz sizde gelsenize "
Bebeksi teni ve iri mavi gözleriyle beklentiyle Seymen'e bakarken Seymen aymaz bir ifadeyle etrafına bakınıp
" Biz gelmesek daha uygun olur. Teşekkür ederiz. "
Şeytani düşüncelerim zihnime sızarken Seymene dönüp
" Bizde bar bölümüne geçelim hayatım. "
Seymen başını olumsuz anlamda sallarken " Lütfen hem biraz eğleniriz. Gece uzun. "
Seymen hayretle kaşlarını kaldırırken yüzünde şaşırdığını belli eden ifade vardı. Elimi elinin içine hapsederken büyük bir kapıya doğru yürümeye başlamıştık ki omuzumda hissettiğim el durmamıza neden oldu.
" Aslıhan? "
Karşımda eski müvekkilim Ertem bey büyük bir şaşkınlık yaratırken
" Ertem bey nasılsınız? "
" İyiyim " demeye kalmadan sarılması elimi tutan eller tarafından daha çok sıkılmasına neden oluyordu. Bu bir uyarıydı ve Ertem beyden kendimi uzaklaştırarak yanımıza yaklaşan Ertem beyin babası Hulusi beye memnuniyetle baktım. Hoş gülümsemesi elimi sıkarken yüzünde daha da yayılırken Seymende bu iş kararsızlıkla sonuçlandı. Hulusi bey ikimizi işaret ederek
" Siz ikiniz sevgilimisiniz ? " diye sorduğunda hoşnutsuzca
" Hayır evliyiz. " diyebildim.
" Tüh! Oğluma beğenmiştim seni fakat daha önce davranan olmuş. "
Seymen samimiyetsiz tavrından ödün vermeden " İyi olan her zaman kazanır. "
Havadaki gerginlik hissedilir düzeye çıkarken bu gerginliğin altında yatan gerçek sebebi bulmaya çalışsamda sonuç koca bir sıfırdı. Hulusi bey babacan tavrıyla omzumu sıkaken
" Yarın eşin ile seni akşam yemeğine bekliyoruz ve itiraz kabul etmiyorum. Hem Seymen' le yarım kalan sohbetimizi tamamlamış oluruz. "
" Memnuniyetle " Seymen'in kararlı sesiyle noktalanan sohbeti geride bırakarak büyük kapıya doğru yürümeye devam ettik.Yoğun sis, renkli ışıklar ve gürültülü müzik beni afallatırken Seymen kalabalığı omzuyla yararak bar kısmına ulaşmamızı sağladı.
" Buradan bir yere ayrılma! Kısa bir görüşmem var seni " locaların olduğu kısmı göstererek " oradan izliyor olacağım. Sakın bir hata yapayım deme! "
Seymen seri adımlarla locaya geçerken karşısındaki deri koltuğa buyur ettiği misafirinin karşısında tüm sınırları zorlayan belki de bu yüzden profesyonelce kullandığı samimiyetsiz gülümsemesiyle adamı karşıladı ve gözlerini benden ayırmadan adamı dinlemeye başladı. Yanımda hissettiğim hareketlenmeyle içgüdüsel olarak kafamı kaldırdığım anda gözlerime inanamadım.
" Siz.... " Korkut. Alparslan. Buradaydı.
Kıyafetlerimi süzerek " Kuzgun prenses olmuş " alay kokan sesiyle soluduğunda kafamdaki soru işaretlerini gidermeye çalıştım.
" Siz nasıl çıktınız? "
" Şu sizi bizi bırakalım artık. Biz bir takımız Aslı... Hem sana ihtiyacımın olmadığını söylemiştim. "
Şaşkınlığım yüzüme yapışırken gözlerim dikkatle beni izleyen Seymen'e takıldı.
" Seymen bakıyor ne diyeceğiz ona "
Korkut sinsi gülümsemesiyle kafasını sallarken
" Kocanın görüş alanı dışındayım korkma. "
" Korkmuyorum! Sadece... "
El ettiği barmeit yanımıza geldiğinde Korkut kıza göz kırpıp
" Geçen yaptığın sert kokteylin aynısından "
Kız arsızca Korkut'a gülümseyip " Hemen patron " diyerek yanımızdan ayrıldı. Gözlerim tekrar Seymen'e takıldığında karşısında ki adama hararetle birşeyler anlatırken kendini zabtetmek için elini saçlarından geçiriyordu.
" Kuzgun "
Elindeki içkiden bir yudum alırken gözleri içki bardağının üzerinde takılı kaldı.
" Bataklığın leydisi olabilir mi ? "
Gözlerimi gözlerine sabitlerken gözlerimin gölgelendiğini hissettim.
" Ya o leydi bataklığın ta kendisiyse..."
Dudakları alayla büzülürken " Edebiyatı parçaladın be güzelim " diyerek içkisini fondipleyip masaya sert bir şekilde bıraktı. Ayağa kalkarken
" Otoparka gel konuşmamız lazım. " diyerek kalabalığın arasına karıştı. Seymen' e baktığımda hala karşısında ki adamla konuşuyordu daha doğrusu tartışıyordu.
Kalabalığı yararak telkari motifli iki kanatlı kapıdan çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Soğuk, dört bir yanımı sarmalamaya başlarken ellerimi vücuduma sarıp kendime güven vermeye çalıştım. Otoparka vardığımda Korkut, dudağının arasındaki sigarayı yere atıp ayakkabısının ucuyla ezmeye başladı. Pantolonunun üzerine çıkardığı siyah gömleği, dağınık saçı ve dudağının kenarında ki sinsi gülümsemesi...
" Korkut! " diye seslendiğimde Korkutun ışıl ışıl zeka fışkıran, gözlerinde muzip bir ifadeyle beni süzdüğünün farkındaydım.
" Yaklaş! " dediğinde ona itaat edip yanına ilerlemeye başladım.
" Ne konuşacağız? " diye sorduğumda elindeki küçük takoz telefonu bana uzatarak
" Sana ulaşmak istediğimde bu telefonu arayacağım. Küçük saklaması kolay olur. "
Elindeki telefonu alırken
" Teşekkür ederim. "
Korkut omuz silkip " Seni bunun için çağırmadım. Eğer kocanı bitirmek istiyorsak onu biraz maddi zarara uğratmalıyız. "
" Maddi zarar? " diye sorduğumda
" Evet. Yakında bi ihale olacak ve senin kocan olacak o şerefsiz her türlü yola baş vurucak. Onun için de bana ne yaptığını rapor edeceksin gerisine ben bakarım. "
Kafamı olumlu anlamda sallayıp " Kolay " diyebildiğim sırada otoparkta bizden başka adım sesleri yankılanmaya başladı. Korkuta " Git! " diye fısıldadığım sırada Seymen'in kükreme sesi iliklerime kadar titretti.
" Aslı! "
Adım sesleri daha çok yaklaşırken tedirginlik ile ne yapacağımı bilemedim. Korkut arabanın arkasından giderken hızlı hareketlerle kolumu kavrayan Seymen beni sarsmaya başladı.
" Sana kaçarsan seni öldürürüm demedimmi! "
" Kaçmıyıcaktım " diye fısıldasamda beni duymuyor, gözlerine perde inmiş gibi beni görmüyordu. Sinirlenmişti hemde çok. Dizlerimin üstüne beni yere fırlatırken acıyla dolan gözlerimi yumdum. Ellerim ve diz kapağım soyulurken saçlarımın arasından şaşkınca ve öfkeye bize bakan Korkut'u farkettim. Gitmemişti. Sıktığı eliyle bir adım atmıştı ki kafamı olumsuz anlamda sallayıp ağzımı kıpırdatarak " Gelme! " dememle durması bir oldu. Seymen yanımızdaki arabaya tekme atarken kontrolünü kaybetmiş gibiydi. Çenemi sıkıca kavrarken
" Kaçamazsın! Seni öldürürüm anladınmı? Arkadaşını da, Deniz denen o kadını da öldürürüm. Kime selam verdiysen hepsini öldürürüm. "
Tekrar kolumdan kavrayıp ayağa kaldırırken
" Kalk gidiyoruz "
Kolumdan tutup beni sürüklerken o büyük kapının önünde durdu ve beni tekrar sert bir şekilde sarsmaya başladı.
" Tekrar içeri gireceğiz ufak bir işim kaldı onu hallettikten sonra evde görüşeceğiz."
Ellerini belime koyarken bedenimi iyice kendine çekip yürümeye başladı. Beni bar sandalyesine otutturup gürültülü müziğin etkisiyle dudağını kulağıma yaklaştırarak
" Gözüm üstünde sakın bu sandalyeden kalkayım deme! "
Gözlerim onun gidişini izliyordu kalbimde çaresizlikle bu durumdan kurtulmanın yolunu düşünüyordu. Karşımdaki barmeide bakarak
" Bana daha demin yaptığın alengirli içkiden hazırlasana "
Kız gülümseyip " Çarpmasın " dediğinde iç çekişimle birlikte " Çarpsın çarpsın " diyebildim. Seymen biraz sonra iki üç tane çarpacaktı bir bardak içkiden ne olur ki! Dövmeli barmeid havalı bir şekilde kutuyu sallayıp bardağa boşalttı ve o boşalttığı bardağı önüme koyup
" Afiyet olsun " dediğinde bile cümlesinde alay vardı. İçkinin 'İ' sini, sigaranın dumanını tenefüs etmeyen ben bu gece ilk içkimi içiyordum. Gururla önümdeki bardağa baktım. Boğazımdan kayarak ilerleyen soğuk içki hem boğazımı yakıyordu hemde donduruyordu. Yüzümü ekşitip içkiyi tek dikişte bitirdim bitirmesinede boğazım alev alev yanıyordu. Bardağı masaya sert bir şekilde vurup " Su " diye bağırdım. Barmeid bardağı önümden alıp
" Altmış saniye sonra suya ihtiyacın kalmayacak "
" Ne " diyip tekrar barmeide baktığımda dövmeli kızı bulamadım. Kafamı sağa sola sallayıp tekrar kıza baktığımda bu sefer beş tane gördüm. Kendi kendime kıkırdayıp
" Hangisi sensin asi kız " diye bağırdığımda herkesin gözleri saniyeliğine bana kaydı. Ağzımdan hıçkırık kaçtığında ellerimle ağzımı kapatıp kahkaha atmaya başladım. Düşünme yetimi kaybetmiş gibiydim ama özgür hissediyordum kendimi. Bar koltuğundan aşağı inip seymen'in göreceği şekilde dans etmeye başladım. Saçma figürler müziğin ritmiyle birleşince kanımın kaynamasına neden oluyordu. Özgürlüğü avuçlarımda hatta ayaklarımın altındaki bulutlarda hissediyordum. Bulutlar çok yumuşaktı ve bu dengemi sağlamamı zorlaştırıyordu ki ayağımı yere vurup
" Aptal bulutlar! Dengemi bozuyorsunuz. " diye bağırıp tekrar dans etmeye başladım. Sırtım birinin göğsüne değerken kafamı sağa çevirip
" Ooo yakışıklı kocam burdaymış... " ellerinden tutup " Hadi dans edelim " dediğimde o benim ellerimden tutup
" Ne içtin sen... Kızım bi dur eteğin açılıp duruyor! "
Ellerinin altında debelenirken üçüncü yok dördüncü Seymene dönüp
" İlk defa içki içtim "
Birleştirdiğim parmaklarımı öperken
" On numara bişeymişşş " deyip kahkaha attığım sırada Seymen kolumu çekiştirerek
" Gidiyoruz "
Arabaya vardığımızda kasım soğuğu yüreğimi titretmişti. Rüzgarın o ürperten, buzdan parmakları, bıçak gibi bir sızı olup içime işlerken seymen beni arabaya bindirip sinirden birşeyler mırıldanıyordu fakat zihnimde 7.9 depreminin etkisi sürdüğü için hiç bir şey anlayamamıştım. Araba hızla ilerlerken cama vuran yağmur damlalarıyla bağırmaya başladım
" Durdur arabayı!"
Seymen ne olduğunu anlamamış gibi suratıma bakarken
" Yağmur kaçıyor durdursana arabayııı! "
Seymen arabayı sağa çekip durdurduğunda arabadan koşarcasına çıkıp yağmurun yüzüme damlamasına izin verdim. Ellerimi açıp yağmur damlalarının sıvı soğukluğunu hissederken bulutların üstünde dönmeye başladım. Yağmur daha da şiddetlenirken yolun kenarında bağırarak şarkı söylemeye başladım.
" Derindeyim çok derindeyim. Çok karanlık bu ben miyim. Tutun beni son nefesteyim. Söyle ruhum söyle. Hiç yenildin mi böyle? Düşmemek için. Hiç atladın mı söyle? Söyle sen de söyle Hiç yenildik mi böyle? Acılar biter diye... Sen bittin mi söyle? "
Zihnimde açık kapı bulan anılarım gözyaşlarıma karanlık bir şekilde fısıldamaya başladı. Gözyaşlarım yağmura karışırken daha fazla direnemeyen bacaklarım güçsüzlükle yere çöktü.
" Bir hayat biter diye... Güldün mü söyle. Söyle ruhum söyle. Hiç yenildik mi böyle"
Öne doğru eğilip bağıra bağıra ağlamaya devam ettiğim sırada Seymen kolumu tutmak için harekete geçmiştiki ayağa kalkarak
" Dokunma bana! Dokunma! "
Unutulmak istenen kimi tatsız anıları, akıl sağlığımızın sınırlarını zorlayacak çaresiz korkuları, zihnimin o karanlık köşelerinde kurnazca saklanan, çocuksu bir saflıkla ' artık unuttum ' dediğim hayatım. Hayal kırıklığı saplanır gerçeklere çünkü anlarızki ' unutmak' diye birşey yoktur. Gri ışık hüzmesi yüzümün sağ tarafına vururken yalpalayarak koşmaya başladım. Yada yürüyordum kafamdaki milyonlarca tilkinin uğultusunu duyuyordum. Bulutların üstünden sert bir şekilde zemine çakıldım. Ellerimle tutamadığım gözyaşlarımla beraber asfalta vurmaya başladığım sırada Seymen karşımda dikilirken
"Bana ne yaptığını görüyormusun? Sen yokken herşey rüya gibiydi hayal gibi... Sen hayatımda gördüğüm en şerefsiz insansın. Hayatımı mahvettin. Ben... ben "
Hıçkırıklarım boğazıma dolanan yumruyla birleşince nefes alamadım. Acı yüreğimi tanınmaz hale getirirken
" MUTLULUK! Mutluluk bu kadar mı imkânsız bu kadar mı ulaşılmaz!"
hafif bir havalanmayla yerden havalandım. Bulutların oyunu... Yerde oturan Seymen kucağına beni alırken yağmurun üstümüze yağmasını önemsemeden
" Burda ağla! "
Boyun girintisine sığınarak ağlamaya devam ederken gözyaşlarımın boynunu ıslatmasını önemsemeden sessizce fısıldadım.
" Benden ne istiyorsun? "
Acı bir sesle güldü Seymen ve başını ağır ağır iki yana sallayarak
" Hala o küçük kadınsın... "
Burnunu yanağıma sürterken karanlık bir boşluğu izlermişçesine donuk bir ifade çökmüş mavi gözlerinde oynaşan koyu lacivert tonlara gözlerimi kilitledim.
" Gitmek için çok geç küçük kadın... Senden ne istediğimi bulana kadar gitmene izin vermem, benden gitmene izin vermem."
Kristalleşen sesimle yağmurun üzerimden akmasına ses çıkarmayarak
" Ben sana hiç gelmedim ki "
Tekrar acı bir gülüş
" Yanlış İstanbullu..sen bana birçok kez geldin ben senden koşarak uzaklaşırken... "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞTEN GELEN
Novela JuvenilMutluluk çok mu kalabalıktı? Hayallerinin yetemeyeceği, düşüncelerine sığmayacak kadar mı kalabalık? Yoksa yalnızlığın içinde kalbini bulamayacak kadar mı? Kaçışın heyecanlı ve bir o kadar tutkulu tarafı... Geçmişinden kaçan gen...