1.Bölüm "Yağmur"

1.4K 179 302
                                    

Leona Lewis - I Will Be

"Sarılmak için bir bedene gerek yok, yarınına sarıl, umutlarına sarıl."

1.Bölüm;

Kafenin büyük camlarında izler bırakıp zikzaklar çizerek süzülüyordu yağmur. Bana da bu güzelliği seyretmek kalıyordu. Ve ben de zevkle bu işi yerine getiriyordum. Önder amca her ne kadar iş saatleri içerisinde oturmamdan hoşlanmasa da böyle bir manzarayı kaçıramazdım.

Seviyordum yağmuru. Beni kirlerimden arındıracağını söylemişti annem, o günden sonra yağmur en iyi arkadaşımdı. Her çocuk yağmur yağdığında korkup anne ve babasının yanına giderdi oysa ben yağmasını dört gözle beklerdim. Hiç kimseyle gereksiz yere konuşmazdım çünkü konuşacaklarımı yağmura saklardım. Ondan önce biri duysun istemezdim. Düştüğümü, kalktığımı, hıçkırıklarımı ona anlatırdım ben. İlk o duyardı. Dört gözle bulutların pençesinden kurtulup bana gelmelerini beklerdim.

Omzumun dürtülmesiyle kafamı hafifçe sol tarafa çevirdim.

"Kızım, müşteri çoğaldı, biraz Anıl'a yardım ediver," diyen Önder amcaya gülümseyip yerimden kalktım. Masalar dolmaya başlamıştı. Kahverengi tezgahın arkasında siparişleri hazırlayan Anıl'ın yanına gidip köşede duran küçük not defteri ve kalemi elime aldım.

"Sekiz numaralı masaya baksana İlay," dediğinde başımı olumlu anlamda sallayıp masaların arasından geçerek, o tarafa doğru yürüdüm.

"Buyurun, ne alırdınız?" Adam kafasını gömdüğü bilgisayardan kaldırıp bana baktı. Gözlerinin içi kanlanmıştı. Muhtemelen fazla bilgisayar ekranına baktığı içindi.

"Şekersiz Türk kahvesi." Başımı onaylar anlamda sallayıp yavaş adımlarla tezgaha doğru yürüdüm.

Saat dördü gösterdiğinde önlüğümü çıkarıp yerine astım. Islak toprak kokusunu içime çekmek için sabırsızlanıyordum. Üzerime deri montumu geçirip, Önder amcaya haber verdikten sonra kendimi dışarı attım.

Damlalar, örüntü oluşturup yerdeki çukurları doldururken gözlerimi bu güzellikten bir an ayırmıyordum. Son iki yıldır onunla odamın penceresinden değil de, kaldırım taşlarında oturarak dertleşiyorduk, o da alışmıştı bu duruma.

Huzur ilmek ilmek işleniyor, yağmur önce tenime sonra beynime kazınıyordu. Yarın muhtemelen hasta olacaktım ama şu an bu umurumda değildi. Dertleşmeye ihtiyacım vardı. Sonbaharın ilk yağmuruydu bu. Onu özlemiştim.

"Tıpkı babam gibi," dedi iç sesim.

Evet, tıpkı babam gibi özlemiştim yağmuru da. Tek fark babama kızgın olmamdı. Annemi dinleyip beni bıraktığı için, aramalarıma çıkmadığı için, beni İstanbul gibi kötü insanlarla dolu şehirde tek başıma bırakıp İzmir'e gittiği için. Mahkemede bana zarar vermediğini söylemediği için kızgındım ona. En çok canımı yakan ise beni annem gibi kalpsiz bir kadının yanında bırakıp gitmesiydi.

Geçen arabalar yolda birikmiş suyu üzerime sıçratıyordu fakat önemsemiyordum. Gözyaşlarımı serbest bırakıp onların da yüzümdeki yağmur damlalarına karışmalarına izin verdim.

Gözlerimden ince çizgiler oluşturarak dudaklarıma kadar uzanıyorlardı. Tuzlu tadı aralık dudaklarımın arasından geçip dilime, oradan kalbime gidip kırılan parçaların arasına sızıyordu.

Biraz zaman geçtikten sonra büyük hıçkırıklarım küçük iç çekişlere dönüşmüştü. Herkes acı için de aynı şeyi söylüyordu. Zamanla unutursun, zamanla geçer, zaman her şeyin ilacı. Ama olmuyordu işte. Babamın bana açıklama bile yapmadan gitmesi öyle kırmıştı ki, zaman bile tamir edemiyordu. Yerdeki çöpü alıp kaldırım taşlarının arasındaki çizgilerden geçirmeye başladım, aynı zamanda da mırıldanmaya.

Mavi'nin KusuruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin