♻Sertap Erener -Olsun
"Bir adamı sevecekseniz önce karakterini sonra adam oluşunu sevin. Daha sonra kirpiklerine, gülüşüne ya da kokusuna aşık olursunuz."
5. Bölüm;
Elimdeki siyah, tel toka ile perçemlerimi arkadan birbirine tutturup aynadan bilmem kaçıncı kez kendi kendimi inceledim. Güzel görünüyordum, güzeldim de. Fakat insan ne kadar güzel olursa olsun kendini beğenmezdi ya, heh işte, o bendim.
Şu an ne mi yapıyorum? İnanın, hiçbir fikrim yok. Sadece dört gündür kafamın içinde dönüp duran düşüncelerden kurtulamayacağımı anlayıp onlara teslim oluyordum. Bir şekilde o adamı tekrar görmem lazımdı benim. Bunu istiyordum.
Kendimi neye odaklamaya çalışırsam çalışayım, olmuyordu. Delirmiş gibi hissediyordum. Eve geldikten sonra yazdığım yazıyı tekrar tekrar okuyup o ana dönüyor ve aptalca sırıtıyordum. Kitaplığımdan lacivert kapaklı defterimi çıkarıp tekrar, tekrar ve tekrar okudum.
"Bugün ilk kez kalp denen organın yerini hissettim, biliyor musun baba? Gerçek anlamda hissettim. Onu gördüğüm zaman sanki göğsüm saydamlaştı ve ben altındaki kalbi görmüş gibi hissettim. Ne yapacağımı şaşırdım bir an. Ellerim, ellerine değdi ya, işte ben o an bütün işlevlerimi kaybettim. Bir insanoğlunun bu kadar güzel olması haksızlık değil de neydi? Ben senden sonra ilk defa bir erkeğe böyle duygular hissediyorum. Üstelik isminden başka bir şeyini bilmediğim bir erkeğe. Nasıl oldu bir fikrim yok. Gözlerim gözlerine değdiği an kendimi çıplak bir şekilde buz üzerine atılmış gibi hissettim. Yanlış bir şeymiş gibi hissetmem gerekmez miydi? Hissetmiyordum, aksine her şeyimle doğru olduğunu kabullenmek istiyordum."
Bütün hislerimi tüm sadeliğiyle dile getirmiştim. Tamam, bazen fazla aptal olduğumu biliyordum fakat kendime duygularımı inkar edecek kadar da değildim. Bu kendini kandırmaktan başka bir şey değildi.
Defteri kapatıp tekrar eski yerine bıraktım. Hiç bilmediğim duygulardı bunlar. Ondandı bu acemilik.
Yatağımın üzerinde duran telefonumu elime aldım. Belki biraz Emir'i kullanmış gibi olacaktım ama elimden bir şey gelmiyordu. Hem, onunla da görüşmem gerekiyordu. O gün canı fazla sıkkındı.
Rehberden numarasını bulduktan sonra arayıp telefonu kulağıma yaklaştırdım. Dişlerimin arasına hapsettiğim dudağımı dişlerken bir yanım hâlâ yapacağım şeyden vazgeçmemi söylüyordu.
"Efendim, güzelim?"
"Emir, ben İlay."
"Hadi ya! Hiç fark etmemiştim. Bende diyorum kim bu? Sen kayıtlı değilsin ya benim telefonumda," deyip kahkaha attığında tekrar eski haline bürünmesi iyi diye geçirdim içimden.
"Ya, Emir. Dalga geçme." O gülerken benim de dudaklarım kıvrılmıştı.
"Neyse, tamam sustum. Sen ne için aramıştın?" Evet, dönelim konumuza.
"Buluşalım mı diyecektim. Kaç gündür görüşmüyoruz."
"Olur, tabii. Neredesin sen? Kafeye mi geleyim?" Telefonun diğer ucundan kağıt sesleri geliyordu. Yani tahmin ettiğim gibi şirketteydi. Umarım.
"Yok değilim. Önder amcanın ahbaplarından birisi vefat etmiş. O yüzden bugün kapalı."
"Anladım, evden alayım mı o zaman seni?" Nasıl söyleyecektim ki şimdi? Yok, sen gelme. Ben şirkete senin yanına gelme bahanesi ile gelip Barkın'ı göreceğim mi diyecektim?
"Değişiklik yapalım mı? Yani ben şirkete geleyim mi? Hem senin için rahat olur."
"Sen yorulma diye demiştim ama tamamdır. Ben sana adresi mesaj atarım. Bu arada ben henüz kahvaltı yapmadım. Sen de gelince birlikte gideriz, olur mu?" Göremeyeceğini bilsem bile başımı aşağı yukarı salladım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi'nin Kusuru
Roman d'amour❝Bu hayaller seninle kuruldu, bir başkasıyla yaşanır mı?❞ ©Tüm Hakları Saklıdır || Glintbroken