4.Bölüm "Yürüyen Ateş"

459 60 32
                                    

Major Lazer- Be Together

"Sorsan ikimiz de maviydik. Ama birimiz deniz, birimiz gökyüzü."

4.Bölüm;

"Sen de gelsene," deyip ağzı dolu olmasına rağmen elindeki dilimden tekrar ısırdığında yüzümü buruşturdum. Yediği pizzayı buradan görebiliyordum.

"Allah'ım ya! İğrençsin Emir, kapat şu pis ağzını!" Buruşturduğum yüzümü onun arka tarafında kalan çocukların oyun alanına çevirdim. Küçük pembe elbiseli kız diğer arkadaşlarını kovalıyordu, bununla birlikte sarı, uzun saçları uçuşuyordu. Arkadaşları gülerek büyük, renkli minderlerin etrafına kaçarken o bu durumdan pekte memnun gibi görünmüyordu.

"Ya kızım, acıktım diyorum sana."

"Her acıktığında bu şekilde yemek yiyorsan haber et ayrı takılayım."

Kutudaki pizzalardan bir tanesini alıp masanın üzerindeki çatallarla üzerindeki biberleri ayıklamaya başladım. Yerken damağımda kötü tat bırakıp sinirimi bozuyorlardı.

"Bana diyorsun ama buradan bakılınca senin de benden kalır yanın yok. Hem ayıklayıp durma şu biberleri."

"En azından ağzımın içinde defile kurup başkalarına sergilemiyorum," deyip bilmiş bir ifade takındım. Onunla uğraşması gerçekten güzeldi. "Hem biber sevmiyorum, ne yapayım?"

"Soktuğun laflar karnımı doyurdu maşallah. Normalde olsa yemem ama bunlar boşa gitmesin diye yiyeceğim." Eliyle masanın üzerindeki yiyecekleri gösterdi. Oturduğumuzdan itibaren bu ikinci orta boyumuzdu. Fakat nerdeyse yüzde seksenlik bir kısmını o yemişti. Bu durumdan pek rahatsız olduğumda söylenilemezdi, çok aç değildim çünkü.

"Ya, bilmez miyim, ne vicdanlı insansındır sen." Dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

Şu bir buçuk hafta içerisinde babam gittiğinden beri ilk kez bu kadar sosyalleşmiştim sanırım. Sürekli birlikte bir şeyler yapıyorduk. Bu durumdan rahatsız değil aksine çok mutluydum. O insanı kendine kısa sürede bağlayabilecek kadar mükemmel birisiydi. Kararlarıma saygı duyuyordu, kendimi yanımda fazlalık gibi değil, bir birey gibi hissediyordum.

Şu ana kadar fikirlerimin umursandığı bir çevreye ve aileye sahip olamamıştım. Sanırım korkak olmamın en büyük nedeni buydu. Sesimi çıkaramamıştım ki ben hiçbir zaman. Çıkarmaya çalışsam bile bastırılmıştım sürekli. Bu yüzdendi yağmura sığınmam. O, beni susturmayıp aksine dinliyordu.

Emir de böyleydi işte. Beni susturmayıp dinliyordu. Yağmurun vermediği cevapları, tavsiyeleri de üzerine ekleyip bana sunuyordu. Bu kadarlıktı işte benim isteğim; yanımda elimden tutup beni kaldırabilecek biri olması.

Yüzümün önünde karartı fark etmemle oturduğum sandalyede bedenimi hafif geri çektim.

"İlay, duymuyor musun, duyumsamazlıktan mı geliyorsun?"

"Ya ne yapıyorsun?" deyip gözümün önünde salladığı elini ittim.

"Duyman için elimi gözüne sokmam mı gerekiyordu?"

"Dalmışım öyle. Ne söylüyordun?" Gözlerini gözlerime diktiğinde güzel göz rengi yine beni büyülemişti. Neydi bu rengin adı? Her zaman olduğu gibi onu da bilmiyordum. Sadece kahverengiyi sarmalayan sarı sarmaşıklar fazla dikkat dağıtıcıydı. Kirpikleri kısaydı. Belki de bu rengin güzelliğini kapatmak istemedikleri için boyun büküyorlardı.

"Şöyle gözlerime derin derin bakıyorsun ya, bakma İlay. Bakma, yalvarırım. Sen öyle bakınca ben kendimi kaybediyorum. Benden annemin sakladığı oyuncağını isterken böyle bakardı." Gözlerinin içleri yaşarmıştı. Kafasını iki yana sallayıp tekrar bana döndü.

Mavi'nin KusuruHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin