"Umut tükendiğinde; acı başlar, öfke başlar, en önemlisi nefret başlar. Terk edilmeye yüz tutmuş bütün iyi duyguların, teker teker toprağın altına girmelerini ve o topraktan bir daha asla eskisi gibi çıkamamalarını sağlar.
Toprağın altında çürümeye başlayan; sevgi, aşk, mutluluk yerini en güçlü duygu olan nefrete bırakır.
Acı, hırs ve intikam ateşiyle kendini yetiştiren nefret; artık çok daha güçlü, çok daha acımasızdır.
Bu güçlü duygunun karşısında artık hiçbir şey duramayacak, yok olup gidecektir, Özüm. Yok olup, gidecektir!"
Nefes nefese kaldığım rüyadan kalkarken yıllardır su içmemişim gibi susamıştım. Alnımda oluşan boncuk boncuk terleri elimin tersiyle silerek, bulunduğum karanlıkta gözlerimi gezdirdim. Siyahın en köyü tonundan başka hiçbir şey görememem panik olmama yetmiş hatta artmıştı. Karanlık fobimi göz önüne alırsak, odamda her zaman ışık vardı ve burası zifiri karanlık olduğuna göre odamda değildim. Beynime komut vererek, en son nerde olduğumu hatırlamaya çalıştım. Zihnim net bir cevap bulamazken, gözlerimin önünden bölük börçük resimler geçiyordu. Neler olduğuna dair fikir üretmeye çalışırken, beynim cevabı bulmuştu: Tuvalet!
En son alışveriş merkezinin tuvaletinde kilitli kalmıştım. Sonrasına ait resimler bulmak umuduyla gözlerimi kapattım. Ama hayır! En son hatırladığım şey, yardım nidalarımdı. Yavaş yavaş kendime gelirken resmin eksik parçalarını tamamlamaya çalışıyordum.
Tuvalete gitmem, küçük kızı görmem ve aniden ortadan kaybolması... Tüm bunların içinde şu an burada olmamı sağlayacak, mantıklı bir şey arıyordum. Ama yoktu. Lanet olsun ki, beynim durmuş tüm cevap arayışlarıma karşılık, bana koca bir hiçliği veriyordu.
Belki de az önce gördüğüm rüyanın etkisiyle hiçbir şey düşünemiyordum.
Bir genç kız sesi... Ses var, görüntü yok. Koca bir karanlık ve ben...
"Umut tükendiğinde; acı başlar, öfke başlar, en önemlisi nefret başlar."
Sesi kulaklarımda çınlarken, ne demeye çalıştığını tartıyordum. Tabii yine aldığım cevap: Koca bir hiçti!
Sonunda oturduğum yerden kalkmayı akıl edip, tüm gücümle bağırmaya başladım.
"Kimse yok mu? Nerdeyim ben? Çıkarın beni buradan!"
Dehşet, korku, zayıflık...
Üçünün karıştığı bu yoğun duygunun etkisinde kalarak çıkan sesim, yankılanarak bana geri dönüyordu. Nefesin gitgide hızlanarak, panik dalgalarının yaklaştığını haber veriyordu. Karanlığın arasında delirmiş bir vaziyette dolanıyordum, aklımı kaçırmak üzereydim.
Ben deli danalar gibi etrafta dolanırken, o sesi duymamla olduğum yerde kaldım.
"Umut tükendiğinde; acı başlar, öfke başlar, en önemlisi nefret başlar."
Dehşet içinde olduğum yerde hareketsiz kaldım. O ses, rüyamda gördüğüm daha doğrusu duyduğum sesti. Konuşmak için ağzımı açtığımda bütün kelimeler ağzıma tıkanmıştı. Korkunun ve şaşkınlığın etkisiyle kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu.
Rüyamda söylediği cümleyi tekrar ederken, içinde bulunduğum durumu anlamaya çalıştım. Ama hayır, beynim bana ihanet ederek paydos vermiş ve dinlenmeye çekilmişti. Yaşadığım hiçbir şey, şu anki bulunduğum durumu anlatmak için yeterli bir sebep değildi. Sorulması gereken sadece bir soru vardı; Neden?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kalbimin Sokakları
Teen FictionHer şeyin başladığı bir kavga, İntikam ateşiyle yanan gözler, Uğruna harcatılan iki beden, Ödenmesi gereken bedellerin altında ezilen genç bir kız. Karanlığa hapsolmuş bir kalbin sokaklarını aydınlatmaya kimin gücü yetebilir ki?