BÖLÜM¤4

214 98 27
                                    

Bir insan nasıl bu kadar bahtsız olabilir, bir insan elinde hiç bir şey olmamasına rağmen daha ne kadar hayata borçlu kalabilir.

Bu hayatın benden ne istediğini hala anlayabilmiş değilim elimde artık koca bir hiçlik ve acıdan başka hiçbir şey kalmadı.

Hayat bana yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi bizim elimizden ağabeyimi ve minik bebeğimizi de almak istiyor ama ruhumuz bedenimizden ayrılmadığı sürece savaşacağımızı unutuyor.

Yeni bir güne gözlerimi yengemin dinmek bilmeyen hıçkırık sesleri ile açtım. Burnuma hastanenin o garip kokusu dolunca yüzümü buruşturdum.

Yattığım koltukta doğruldum ve oturur pozisyona geldim ayaklarımı sallamaya başladım. Ne zaman sıkılsam,bunalsam yada üzülsem hep ayaklarımı sallardım zaten.

Bugün ayrı bir hüzünlüydü adeta tüm ilçeyi hüzün sarmıştı. Herkes yakınlarına feryatlar ediyordu bu hasta odalarına kadar geliyordu hatta gece bu yüzden uzun bir süre uyuyamamıştım. Sanki çocuklar kötü bir şey olduğunu anlamış gibi tüm gece ağlamışlardı onları duyan yengemde onlarla birlikte ağlamıştı.Sanki kuşlar ötmeyi unutmuş gibi hiç ötmemiş ,o bizi yakıp kavuran güneş kendini hiç belli etmemişti.

Annemin açtığını tahmin ettiğim camdan hoş sıcak bir rüzgar yüzümü okşadı. Odanın içindeki herkes suskundu. Aslında konuşulmayı bekleyen ağzımdan çıkmak için yalvaran o kadar kelime vardı ki ama biz basit ve sorunlardan kaçmanın en kolay yolu olan susmayı seçtik. Odada tek duyulan ses dışarıdan gelen feryatlar ve yengemden gelen hıçkırıklara karışmış ağlama sesleriydi.

Hayatta en güzel şey sevmekti ama insan kendi sevdiği tarafından sevilince sevmek daha da güzel bir hal alıyordu. Ben bu hayatta hiç kimseyi sevmemiştim ama yengemle ağabeyim bir birbirlerine ölesiye aşık olmuşlardı. Şimdi ise yengem bir seçim yapmalıydı sevdiği adamdan olan çocuğunu ya mezara gönderecekti hemde kendi elleriyle yada engelli doğma ihtimali olmasına rağmen onu kabul edecekti.

Hayat ne kadar garipti değil mi daha dün ağabeyim güle oynaya çocuğum olacak baba olacağım diyerek seviniyordu şimdi ise bir odada gözlerini hayatın yükünden yummuş yanında babamla mışıl mışıl uyuyor hemde hiçbir şey bilmeden.

Annem yengeme teselli vermekle uğraşıyor ama ben böyle bir şey yapmam çünkü tesellilerin ne kadar gereksiz olduğunu biliyorum. İlk defa şu anda iyi ki gözlerim görmüyordu da abimi yüzü gözü kömür içinde can çekişirken görmemişim diyorum.

Odaya çöken ağır sessizliğin dağılması için annemle abimin durumu hakkında konuşmaya başladım. Öğrendiklerim içime bir nebze olsun su serpmişti.

Akşama doğru abim gözlerini açmıştı yengemde ne olursa olsun bir cana kıyamayacağını ve bu çocuğu doğurmak istediğini söylemişti. Buna tek karşı çıkan ben olmuştum ama sonuçta ona bakacak oydu buna ben yada başka kimse karışmazdı.

Babam abimle çıkış işlemlerini yapmaya gitti ama o dahil herkes çok para olup buraya borçlanacağımızı biliyordu. Babam gittikten sonra annem hala yengeme nasihat vermekle uğraşıyordu.

Annemleri dinlemeyip kendi hayal dünyama giriş yaptım ama bir dakika sonra kapı açılma sesi geldi ve kapanma sesi ardından gittikçe seviyesi artan ayak sesleri ile giremeden çıktım.

Babama ifadesiz tutmaya çalıştığım ama acıklı çıkan sesimle" çok mu istediler? " dedim. Ama beklediğim cevap madenin sahibinin oğlunun parayı ödemesi değildi.

Duyduklarım yenilir yutulur şeyler değildiler. Önce hiçbir önlem almadan abimi yerin kat ve kat altına göndermiş sonrada sanki dilenciymişiz gibi bize üç beş kuruş para verip suçlarını ört bas etmeye kalkmışlardı.

O anda öfke ile bağırdım "Ağabey! Beni o adamın yanına götür!" Herkes tepkime şaşırmış olmalı ki etraf bir suskunlaştı. Ardından ağabeyim beni kolumdan tutup ilerletti.

Koridordaki sesler hala kesilmemişti. Abim beni kendine çekti ve sarıldı ilk önce şaşırsam da bende anında karşılık verdim. Ağlamaklı bir sesle konuştu" korktum orada dururken çok korktum ölmekten seni görmeden, doğmamış çocuğumu sevemeden, karımın kokusunu içime doya doya çekemeden ölmekten korktum."

Abimin sözleri bitince ona daha çok sarıldım ve hep korktuğumda sığındığım boyun girintisine sığındım ve uzun süredir biriktirdiğim acıları gözyaşlarıma gönderip abimin penyesine akıttım.

Abimden ayrıldım "beni onun yanına götür" dedim. "Şimdi düz düz git o karşına çıkacak "dedi soğuk ve boş hiçbir anlam yükleyemediğim bir sesle . Onun dediğini yapıp dümdüz gittim tam bir adım daha atınca" dur "dedi o anda hemen durdum. Ardından bir şey önümde hızla hareket etti ve ardından ritimli kalbinin sesini duydum ve sıcak nefesi tüm yüzümü okşadı.

Bu kadar yakınlık fazla olduğundan geriye doğru bir adım attım. Boyunun ne kadar olduğunu bilmediğim için elimle ona vurdum ama sanırım koluna gelmişti. Arkama dönüp abime boş bir sesle" yüzü ne kadar yukarıda" dedim. Sanırım ne yapacağımı anlamış olacak ki "elini hafif kaldır yeter" dedi.

Elimi kaldırdım tüm gücümü topladım ve yüzüne bir tane yapıştırdım. Ardından konuşmaya başladım" O kadar ucuz muyuz biz, o kadar ucuz mu hayatlar. Önce hiç önlem alma sonra gel para ver sus de. Zaten bizde bu kadar ucuzuz değil mi ? Senin yüzünden benim yeğenim sakat doğabilir ve senin yüzünden o kadar insan öldü. Sana insan demeye dilim varmıyor. " dedim belki çok sert konuşmuştum ama olsun hak etmişti.

Konuşmasına izin vermeden arkamı döndüm ve çabucak oradan uzaklaştım. Abimin yanına gittiğimde beni yine kollarının arasına aldı ve sarmaladı.

Kelimelerin önemi kalmamıştı hayatımda hepsi geliyor ve gidiyordu. Ama acılar öyle değildi bir kez geldiğinde bir daha gitmek bilmiyordu. Ben her gün yok oluyordum belki yok olmak en iyisiydi keşke kör olmak yerine ölseydim ve silinseydim şu hayattan.

Bir kelebek gibi güzel olmasam da bir kelebek gibi hissediyordum kendimi. Yaşamaya uçmaya doyamadan ölüme mahkum olan bir kelebek.

Bu bölüm kısa oldu farkındayım bundan sonraki bölüm daha uzun olacak. ÖPÜLDÜNÜZ :)

Sen Üzülme #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin