Calum'a kahvesini uzatırken hızla atan kalbime yavaş atmasıyla ilgili talimatlat yağdırıyordum ama beni dinlemiyordu. Gerçi bu onun suçu değildi; tüm suç, kanepemde bir Rock'N Roll Tanrısı gibi oturan Calum'daydı. Kim ona saçına fön çektir demişti ki? Saçı fönsüz bir Calum bile bir gün boyu aklımdan çıkmıyordu.
Calum kahvesini alınca konuşmaya başladı. Eve girdiğimizden beri ilk konuşuşuydu. "Melody, ben gerçekten çok teşekkür ederim. Seni zor durumda bırakmak istemiyorum, eğer gitmemi iste..."
"Saçmalamaz mısın?" diyerek lafını kestim. "Zor durumda kalacak olsam seni Michael'a postalardım. Arabamı verecek kadar güveniyorum sana." diye lafını kestim. Calum dahil herkesin bildiği bir şey vardı: Arabamı herkese emanet etmem.
Gülümsedi. Ben de gülümsedim. Kahve bardağını masaya koymak için uzandığımda kanepenin daha da gömüldüğünü hissettim. Arkama yaslanınca bana daha yakın duran Calum'la karşı karşıya geldim.
"Ayrıca," diye söze başladım geri çekilmeden,"senin sevgilinin kulağına giderse yanlış anlaşılabilir. Bence endişelenmesi gereken kişi sensin."Gülümseyip başını yere eğdi. "Sende bir şey var," diye fısıldadı birkaç saniye sonra. "Ama sadece 3 kişinin görmesine izin veriyorsun." Sesi ne giyeceğini sorarmış gibi kararsız çıkıyordu. Başımı çevirdiğimde gözlerimiz buluştu.
"Kimmiş peki bunlar?" Onun fısıltısına karşı benim sesimin desibeli normaldi.
"Michael, Luke ve Ashton," diye cevaplandırdı sorumu. "Ve benden de gizleniyorsun."
"Senden gizlendiğim filan yok, kimseden gizlenmiyorum. Belki de sen... siz yeterince dikkatli değilsinizdir."
"İnan bana, senin hakkında her şeye dikkat ediyorum." dedi gözlerini yüzümde dolaştırarak. Bana bu kadar yakın olmasından rahatsızlık duymuyordum ama duymam gerekirdi, ağzı bira ve kahve gibi kokuyordu. Ayrıca onun bir sevgilisi vardı. Belki de uzaklaşmalı veya bir utanma ifadesi yapmalıydım ama ne uzaklaşmak istiyordum ne de utanıyordum.
Başını biraz daha yaklaştırdı. Kısa ama gür kirpiklerini görebiliyordum, soluduğum hava onun karbondioksidi ile doluydu.
Daha da yaklaştı. Felç geçirirmişçesine dondum, gözlerimi bile kırpamadım. Nefes nefese kalmıştım, göğüs kafesimi kırmaya çalışırcasına atan kalbim sakinleşmiyordu.
Daha da yaklaştı, dudakları dudaklarıma değiyordu. Ve her şey bir anda oldu.
Öpüşmeye başladık. Eli belime gitti, kısa tişörtümün açık bıraktığı tenime değdi. Ellerimi omzuna koyduğumu fark ettim belli belirsiz. Ağırlığı altında geriye sendeledim ama geri çekilmedi. Öpüştük. En sonunda ondan ayrıldım.
"Senin sevgilin var," dedim sanki hayal kırıklığı yaşamıyormuşum gibi. Gülümsemesi soldu, gözlerinin feri gitti. "Haklısın," dedi en sonunda. Kafasını çevirdi oturur pozisyona gelirken ama hala yakındık; vücudunun ısısını hissedebiliyor, kalbinin atışını duyabiliyordum. Göğsünü göğsüme değiyordu, eli hala belimdeydi.
"Sen o kız düşkünü çocuklardan değilsin, değil mi?" diye cevabını bildiğim soruyu sordum uzun ve garip sessizliğin ardından, ikimiz de düğmeye basılmış gibi aynı anda gerçi çekilince. "Filmlerdeki kötü çocuklar gibi durmuyorsun ama onlar gibi gizemli ve havalısın. Ama aslında değilsin."
Göz ucuyla gülümsediğini görebiliyordum. "Ne havalı olmak için öyle davranacak kadar salağım ne de kötü ve umursamaz olacak kadar zarar görmüş... Ve bunu fark etmene sevindim."
"Seni biraz tanıyan herkes bunu fark eder."
Bana doğru döndü ama bunu yaparken biraz uzaklaşmıştı, ben de ona doğru döndüm. "Sen fark edersin, gruptakiler de fark eder ama 'herkes' bu kadar. Beni anadan doğma halimle gören Meredith bile bunu anlamadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Healing The Scars //Calum Hood\\
FanfictionBana hasar veren de oydu, beni iyileştiren de...