Gün, uzun zaman sonra tekrar aydınlığa kavuşmuştu... Sabah olmuş ve Anna gözlerini aralamak için harekete geçmişti... Rahat yatakta, rahat bir uyku çekmekten iyice yuvalarına girmiş olan gözleri, zar zor tekrar eski haline gelecek gibiydi. Gördüğü şeyler asla ona sıradan gelmiyordu... Pencereden içeriye giren şiddetli ışık huzmesinden dolayı hafiften acıyan gözleri, alışkın olmadığı eşyaları süzmeye başlamıştı.. Bunu yaparken doğrulmaya yeltendi ve biraz sonra arkasına yastığını dayayarak yatağın krem rengi, ahşap başlığına yaslanmıştı. Gördüğü eşyalardan biri de hemen yanı başındaki duvarda asılı duran takvimdi... Bu miladi takvim, "13 Nisan, 1912"yi gösteriyordu. Anna, takvimin doğru günü gösterdiğine ufak birkaç hatırlamadan sonra karar verdi. Sonra gözleri, hemen takvimin üst tarafında asılı duran gri duvar saatine kaydı. Saat, 10:25'ti. Saatin neredeyse öğle saatlerini göstermek üzere olduğunu gören Anna, hala uyumakta olan Jacob'ı uyandırmak için onu dürtmeye başladı. "Jacob !.. Jacob, hadi uyan !"
Jacob asla orada isteyerek kalmamıştı... Anna iki kişilik bir oda tutmuş, ancak Jacob kamarada kalmasının daha uygun olacağını söyleyip durmuştu. Anna ise artık hiçbir şeyi umursamadığı için tüm itirazlarına ramen onu o odada kaldırana kadar ikna etmeye çalışmıştı. En sonunda olan olmuştu ve Jacob, Anna'yla birlikte, aynı yatakta uyumuştu... Gerçi daha önce yaşananlardan sonra bu pek ileri gidilmiş bir hareket sayılamazdı lakin artık bir odayı paylaşmaları, işi bakış açısı olarak farklı bir boyuta taşımıştı.
Yataktan yavaşça kendini gererek doğrulan Jacob, yüzü gülerek Anna'ya bakıyordu... "Uyanır uyanmaz seni görmek... Ne kadar güzel !" dedi ve bunu duyan Anna, hayatındaki en güzel sözlerden birini duyarak büyük bir mutluluğa bürünmüştü.
"Günaydın" dedi Anna da.. "Uzun bir zamandan sonra ben de güzel bir sabaha uyandığımı söyleyebilirim.."
Bu sözlere Jacob, gülümseyerek cevap vermeyi seçmişti... Biraz sonra Anna devam etti. "Bütün gece beni aramışlardır..."
"Bırak Anna !.." dedi Jacob. "Biraz cezalarını çeksinler ! Seni böyle üzmeye hakları yok !"
"Aslında.. Aslında ben de onları üzdüm ! Biliyorsun işte... Geç gittim..."
"Zaten hepsinin bir yerlere gittiğini söylemiştin !"
"Evet.. Evet ama hiçbiri benim kadar kalmadılar. Gittiğimde hepsi beni bulmak için telaşa düşmüştü.."
"O halde onları neden cezalandırıyorsun ?.."
"Ne ?!"
"Burada beraber kalmamız tabii ki her şeyden önce birbimizi sevdiğimiz için ama eminim ki bunda onları cezanlandırma arzunun da payı var..."
Anna bir şey demeye girişti ama son anda vazgeçti.. Biraz düşününce aslında Jacob'ın haklı olabileceğini kavradı. Çok geçmeden, kendini kandırıp kandırmadığını bilmeden tekrar hislerini anlatmaya girişti. "Burada kaldık, çünkü senin odanda rahat edemezdik. Hem.. Hem de sen rahat bir yatakta uyu istedim !.. Seninle birlikte uyumak istedim.."
"Bana acıdığını mı ima ediyorsun ?!.."
Anna kafasını iki yana sallayarak sinirinden güldü.. "Hayır.. Hayır !" dedi. Kafasını, ellerinin arasına alarak ekledi. "Lütfen Jacob... Lütfen ufak şeylerden tartışma çıkarmayalım.."
Jacob ayaklandı... "Unut gitsin.." dedi ve Jacob'ın giyinmesiyle geçen birkaç dakikalık sessizliğin ardından ekledi. "Bence yanlarına gitmelisin... Böyle sürmez.."
"Hayır !!.." dedi Anna büyük bir kararlılıkla. Ben artık olgun bir insanım... Kimse benim hayatıma karışamaz !.. Eğer burada kalmak istiyorsam, burada kalırım !.."