"Bırakın beni !!" diye bağırıp çağırıyordu Bay Paul, kollarından tutulup götürülürken.. Ellerine kelepçeler takılmıştı.. "Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz ?!.. Hepinizi kovduracağım !!"
Bütün çabalarına ramen tek bir tepki bile vermeyen güvenlik görevlileriyle birlikte kapıdan çıkarılıp giderken, Bayan Mary, Paul'un arkasından olanları şaşkınlıkla ve dehşetle izliyordu.. Bir gemi yolculuğunda tüm bunların başına geleceğini 40 yıl düşünse kestiremezdi.. Hayatının belki de en dolu 4 gününü yaşamıştı/yaşıyordu. Biraz düşündüğünde, aslında tüm bu yaşanan olayların nedeninin Jacob olduğunu görebiliyor, ancak yine de onların masum ilişkilerini suçlayamıyordu.. Paul'un tutuklanması, Anna'nın suçu sayılabilirdi ancak Paul da suçsuz değildi. Bu yüzden Bayan Mary, hiç kimseyi suçlayamıyordu... Anna'nın babasından bu kadar kolay nasıl vazeçebildiğini kestiremiyordu sadece.. Bir aşk, insanı babasından vazgeçebilecek kadar mı kör edebilirdi ? O halde bu, korkunç bir şeydi....
Şimdi ne yapmalıydı ?.. Anna'yı nasıl bulacak, ve ondan babasını kurtarmasını nasıl isteyecekti ?.. Bunu yapsalar bile, işe yaracak mıydı ?... Bu da olsa, bu sefer önlerindeki yaklaşık 3 gün nasıl geçecekti.. Bu gemi, insanların birbirine düşmesine neden olan bir hapishane haline gelmişti ve Bayan Mary, bu durumdan oldukça korkmaya başlamıştı.. Şimdi odalarında yalnız başına oturuyordu.. Etraftaki bu sessizlik, ailesinin dağıldığı hissini zorla tattırıyordu ona sanki.. Bu yüzden içinin ürpermesi, gözlerinin dolması kaçınılmaz oluyordu. Hadi herkesi geçmişti, peki ya Jerry nerelerdeydi ?!.. Dün de, bugün de ortalıklarda yoktu. Sadece uyuyacağı ve yemek yiyeceği vakitlerde görünüyor ve onun dışında pek fazla görünmüyordu.... Acaba onu ihmal mi etmişti Mary ?..
İşte böyle dertler sıralanıp gidiyordu... Anneler, ailesinin her bir bireyini ayrı ayrı düşünür, hepsine bir derman bulmaya çabalardı. Ama ne yazık ki şu an hiçbirine ulaşamıyordu Bayan Mary... Ama odasında oturup bekleyecek de değildi.. Zaten üstündeki kıyafetler dışarıya çıkmak için müsait olduğundan, üstünü değiştirmeye gerek duymadan kendini hemen kamaranın dışına attı.. Sadece yürüyecekti... Ya Anna'yı, ya da Jerry'i görmeyi umuyordu. Bir araya gelip, babalarını kurtarmaları gerekiyordu.. En azından Mary'e göre...
* * *
Dünya'nın Atlantik'teki tarafı, Güneş'e tekrar yüzünü dönmüştü ve böylece Titanic'te yeni bir gün daha başlamıştı... Dün akşam Bayan Mary, etrafı dolaşırken Jerry'le karşılaşmayı başarmıştı. Beraber odaya döndüklerinde, ona neden artık eskisi gibi yanlarına pek fazla gelmediğini sormuştu. Jerry de ona "Artık sıkıldım.. Dışarıda kendimi oyalıyorum.." diye cevap vermişti.. Ardından Bayan Mary, babalarının tutuklandığını Jerry'e en uygun dille anlatmıştı.. Jerry, babasının tutuklanmasından çok, bunun Anna ve Jacob yüzünden olmasına kızmıştı..
Daha fazla beklemeden babalarını kurtarmaya çalışmak için odadan ayrılacaklardı ki, bir anda onların açmak üzere olduğu kapıyı babaları; Paul açmıştı.. Şükür ki Paul, kendi kendini oradan çıkarmayı başarabilmişti.. Ne de olsa güçlü bir adamdı.. Ama Paul'un yüzünde öyle bir ifade vardı ki, asla eskisi kadar sakin olmadığı görülüyordu.. Kızından epey bir soğuduğunu Mary'e belli etmekte de gecikmemişti zaten. "Bir daha buraya dönemeyecek !.. Madem o adamı istiyor, bir daha yanından ayrılmasın !" diyordu kendi kendine.. Mary, kocasının kızgınlığı karşısında bir şey yapamamıştı... Sadece içinden, olayların kendi kendine yatışmasını dilemekle yetinmişti...
Bugün Anna ve Jacob, kaldıkları lüks odadan taşınmak zorundaydılar... Bunun için hemen kahvaltıdan sonra eşyalarını Jacob'ın kamarasına götürmeye başlamışlardı. Anna, 2 gün için orada idare edebileceğini düşünüyordu. Zaten 1 yatak boş olduğundan, yatak bulma sıkıntısı çekmeyecekti.