1.sınıf ve 2.sınıf yolculara nazaran diğer alt sınıflardaki yolcular, her zaman alt katlarda yer alırdı. Anna bunu bildiği için, hiç şüphesiz kendini direk alt katlara atıvermişti.. Jacob'ı geç bulacak olsa bile, geminin her yanını geziyor olmak mutluluk verici bir şeydi.. Gördüğü yeni mekanlar sebebiyle, canı hiç sıkılmıyordu. Bir taraftan etrafa bakınırken, diğer yandan da arada bir bugün olanları ve Jacob'ı düşünüyordu. Annesi Bayan Marry, bugün arkadaşı Bayan Silver'la beraber Türk Hamamı'na gideceklerdi.. Jerry ve Bay Paul ise bugün ailecek yaptıkları yürüyüşten hemen sonra Titanic'te bulunan tek dans gazinosu olan yere, dans edenleri seyretmek ve bir iki kadeh de bir şeyler içmek için gitmişlerdi. Bu sayede Anna, kimse yokluğunu bile farketmeden uzunca bir süre Jacob'ın yanında kalabilirdi...
Bugün 3.gündü ancak bu yolculuk artık Anna için sıkıcı bir hal almaya başlamıştı. İki güverte bir kamara arasında bütün bir haftasını geçirmek, o kadar sıkıcı ve iğrenç bir şeydi ki Jacob olmasa sıkıntıdan her an ölebilirdi. Epey bir alt katlara inmişti Anna artık... Bir şekilde belki Jacob'ı görebilirim diye umut ediyordu. Aksi halde kapalı kapılar ardındaki kamaraların hangisinde Jacob'ın kaldığını asla bulamazdı.. Kısa bir süre sonra pek umudu kalmamıştı artık bu arayışta.. Boş boş dolaşmaktan sıkılmış ve hafiften de bacakları ağrımaya başlamıştı. Sabrını zorlayarak, biraz daha dolaşmaya karar verdi. Ancak kısa sürede bu ufak çaplı sabrının tükenmesiyle beraber, geri dönmek için kendini tekrar asansörlerden birine attı. Elinden geleni fazlasıyla yapmıştı lakin, bu gemide Jacob'ı dolaşarak aramak samanlıkta iğne aramak gibi bir şeydi. Her ne kadar içinden bir ses, ona suçluluk duygusu vermeye kalkışsa da, bu sesi güç de olsa bastırıyordu. Yapabileceği bir şey kalmadığını biliyordu çünkü.
Asansör görevlisi, fazla beklemeden asansörü çalıştırdı. Kısa sürede asansör Anna'nın inmesi gereken kata ulaşmıştı. Anna tam kendini kabinin dışına atacaktı ki birden karşısına yalnızca siyah ayakkabılarını görebildiği birisi çıktı ve onunla çarpışmamak için kendini zar zor frenledi. Kafasını usulca havaya kaldırdığında karşısında Jacob'ı gördüğü için epey bir şaşırmıştı. Jacob, bu sevimli tesadüften dolayı Anna'nın gözlerinin içine çizgi gibi olmuş gözleriyke bakarak sırıtıyordu. Anna çok geçmeden sordu;
"İnecek misin yoksa kalacak mısın ?.."
"A..aslında ben, seni arıyordum..."
Anna bu tesadüfe şaşırdığını gizlemeye hiç gerek duymadan hemen ona kendisinin de onu aradığını açıkladı;
"'Kalplerimiz bir çarpıyor' dedikleri şey böyle bir şey olsa gerek.. Ben de seni aramak için aşağıya inmiştim.."
Jacob ta şaşırmıştı bu duruma. Yine kekeledi.. "A..ama sen benim kaldığım yeri bile bilmiyorsun !..."
"Naparsın" dedi Anna.. "Merak böyle bir şey..."
"E..tamam !.. Hadi o zaman, yukarıya çıkalım !..."
Jacob, sanki içine birden bir coşku dolmuş gibi hareket ediyordu... Sanki Anna'yla birlikte biraz sonra vakit geçireceğinj düşünmek, ona inanılmaz bir mutluluk enerjisi veriyordu... Ama Anna kabul etmedi bunu, tam tersini istedi;
"Hayır !.. Aksine.... Senin kaldığın kamaraya gideceğiz !"
"A..ama neden ?!... Orada bir şey yok ki ??..."
"Bir şey olması gerekmiyor !... Benim istemem yeterli değil mi ??..."
Jacob bir anda duraksadı... Kırdığı bu pot, onu bir anda derin bjr pişmanlığın içine itmişti.. Kendini toparlayarak cevaplamaya girişti;
"E..e..evet !.. Tabii ki de yeterli..." Gülümsedi..
"Tamam o halde, gidelim !..." dedi Anna ve bir hışımla arkasını dönerek, kendini asansörün dışına attı... Tabii Jacob ta hemen arkasından gidiverdi.... O kadar kendileriyle meşkullerdi ki, asansörü meşkul ettikleri için onlara kızgınlıkla bakmakta olan insanları bile görmemişlerdi....
Lütfen okuduktan sonra "yıldız" tuşuna basarak hikayenin oy oranına katkıda bulununuz.