4.8

19K 1.1K 631
                                    

Ders zilinin çalmasıyla kendimi sınıftan kaçarcasına çıkardım çünkü kalırsam öğretmen getirmediğim ödevi sorardı. Her şekilde beni bir yerde yakalayıp soracaktı ama bunun oldukça geç olmasını sağlamak istiyordum.

"Bir sorunum var," dedim Marc'ı dolabının önünde yakalarken.

"Yine etek giydiğin için laf mı attılar?"

"Hayır," dedim söylediğine gözlerimi devirip. "Yapmayı unuttuğum bir ödev var ve notum buna bağlı."

"Hangi ders?" diye sordu kitaplarını dolaba yerleştirirken. Ama içerisi o kadar dağınıktı ki bunu yapmakta baya zorlanıyordu.

"İngilizce."

"Tanrı aşkına Elsa, ingilizce ödevi yapmayı nasıl unutursun? Bayrak aşkımıza ne oldu?"

"Sen Amerikan bile değilsin," dedim gülüp.

"Ruhum öyle," derken göz kırptı. "Dönem ödeviydi değil mi?"

"Evet," dedim ondan işime yarar bir şeyler çıkmasını bekleyerek. 

"Şansa bak ki sabah birisi gelip bana  fazladan ödevini sattı. Ama son anda geldiğin için sana biraz pahalı olabilir."

"Ne kadar?"

"Bedava."

Gülüp kendimi tutamayarak ona sarıldım. "Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum."

"Biliyorum, biliyorum," dedi Marc gülüp. "İşte burada." Dolabından bir ödev dosyası çıkardığında alıp içindeki ödeve baktım. Vermem gereken ödevin aynısıydı.

"Teşekkür ederim," dedikten sonra yanağından öptüm.

"Önemli değil, gidip kendi ödevimi vermem gerekiyor. Sonra görüşürüz Elsa."

"Görüşürüz," dedikten sonra ödevimle yanından uzaklaştım. Adımı yazmam gerektiğini bildiğim için ödevi dolaplardan birine bastırıp adımı kapağına yazdım.

Kafamı çevirdiğimde karşıda bana bakan Justin'i gördüm. Arkadaşları yanında bir şeyler konuşurken o duvara yaslanmış bana bakıyordu. Bakışlarımı kaçırdım ve önünden geçip gittim.

Peşimden geldiğini fark etmem için okulun aynasına bakmam yetti. Beni yakalamaya falan çalışmadan aramızda bir mesafe bırakmış peşimden geliyordu. Öğretmenin odasına kadar böyle devam etti ve ben kapıyı açıp içeri girdiğimde neyse ki içeri girmedi.

Bay Green masasında oturmuş bir şeyler yazıyordu. Ben içeri girince kafasını kaldırdı. "Bende seni bulması için öğrenci gönderecektim."

"Üzgünüm," dedim ödevi masasına koyup. "Ödevi dolabımda unuttuğumu derste fark ettim."

"İstesen izin verirdim," deyip ödevi aldı ve incelemeye başladı. "Kötü günler mi geçiriyorsun?"

"Daha iyi günlerimde olmuştu," dedim omuz silkip. 

"Kafana takma, bende az önce karımın beni kuzenimle aldattığını öğrendim," dedi hala ödevi incelerken.

"Şey," dedim. "Kötü olmuş."

"Kardeşimle aldatması daha çok üzmüştü, bunu atlatabilirim." Ödevin kapağına geri dönüp üzerine kırmızı kalemle A yazdı. "İyi ödev Elsa. Yapan kişiye bir teşekkür borçlusun." Göz kırpıp güldüğünde bende güldüm.

"Teşekkür ederim Bay Green, emin olun bundan sonrakini kendim yapacağım."

"Umarım," dediğinde gülümseyip odadan çıktım. Justin'i duvara yaslanmış beklerken görünce gözlerimi devirdim. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" 

"Öğretmenime bir şey soracağım," dedi omuz silkip.

"Bay Green sadece alt sınıflara yani bize ders veriyor. Ve en son baktığımda üst sınıftaydın."

"Onlara bir alt sınıfa geçmek istediğimi söyledim ama beni dinlemediler." Yürümeye başladığımda yine arkamdan geldi. "En azından sonunda benimle konuşmanı sağladım." Cevap vermedim. "Yani bir ara görünmez olduğumu sandım." Yine cevap vermedim. "Görünmezlik pelerini üzerimde mi diye kontrol ettim." Gülmek istesem de yapmadım. "Güzel kalçalar." 

Durup arkamı döndüm ve ona kaşlarımı kaldırarak baktım. 

"Aklımdan geçenleri söylüyordum," dedi ellerini kaldırıp. 

"Sadece beni rahat bırak," dedim ciddi bir şekilde. Yüzü asıldığında tekrar arkamı döndüm ve yürümeye devam ederken arkamdan gelmediğine emin oldum.

* * * 

Sadece nakaratını bildiğim bir şarkıyı tekrarlayarak yürürken Jim, "Elsa lütfen sus," dedi. 

Ona şarkının sözünü söyleyerek karşılık verdim. Skylar ve Jim ile bir şeyler içmek için her zaman gittiğimiz yere yani Justin ile gittiğimiz kafeye gidecektik. Kafenin sokağına girdiğimizde şarkıyı söylemekten sıkılıp sustum. 

Justin'e biraz fazla tepki verdiğimi düşünmeye başladığım için mesaj atsam mı diye düşünüyordum. Telefonu elime alıp çevirirken yapmakla yapmamak arasında kalmıştım.

Jim kafenin kapısını bizim için açtığında içeri girdik. Her zamanki gibi doluydu ama Jim'in arkadaşı burada çalıştığı için bize yer bulabilirdi. Yine de buna gerek yoktu çünkü boş yerler vardı. Birine doğru giderken dikkatimi başka bir masa çekti. 

Justin ve o gün gülüştüğü sarışın kız karşıya karşıya oturmuş bir şeyler konuşuyorlardı. Olduğum yerde durup onlara baktım. 

Aptalın tekiydim. 

Kesinlikle aptalın tekiydim. 

Kız bir şeyler söyleyip Justin'in omzuna dokundu. 

Durduğumu fark etmeyip masaya geçen Skylar ve Jim onlarla aramdaki mesafeyi fark edince Jim, "Elsa," diye seslendi.

Adımın seslenilmesiyle Justin kafasını kaldırıp çevresine bakındı. Beni gördüğünde yüzünde şaşkınlıktan öte bir ifade vardı. Hiçbir şey söyleme veya yapma gereği duymayıp o ayağa kalkarken arkamı döndüm. 

Yanaklarım ıslanırken kendimi kafeden dışarı attım. Bu kadar aptal olduğuma inanamıyordum.

"Elsa!" Arkamdan seslenirken adımlarımı iyice hızlandırdım. "Elsa!" Koşarak bana yetiştiğinde kolumdan yakaladı. "Açıklayacağım, sadece dur."

Kolumu ondan kurtardım. "Bir daha sakın bana dokunma. Açıklamalarını götüne sok, pisliğin tekisin." Bir taksi için işaret ederken adımı tekrar söyledi.

"Her şeyi yanlış anlıyorsun," dediğinde taksi önümüzde durmuştu. Onu itip kapıyı açtığımda kapıyı geri kapattı. "Beni dinle!"

"Bir daha bu aptallığı yapmayacağım," deyip kapıyı açtım ve bu sefer o kapatma fırsatı bulmadan taksiye bindim. "Hemen uzaklaş." Dediğimi yaparken Justin'in bağırdığını duydum. Gözyaşlarım geri dönerken dünyanın en büyük aptalı olduğumu düşünüp kafamı cama vurma isteğimi bastırmaya çalıştım.


let it go elsa

Screenshot Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin