6 - 1 "Ada Çıkarması - I"

678 51 18
                                    

Tesisin içi kapkaranlıktı. Attığı her adım kulaklarında yankılanıyordu. Mutfağa vardığında burnuna kömür kokuları gelmişti. Kömürün aroması, yanmış etin kokusunu bastıramıyordu. Çok ağır bir kokuydu bu. Kokunun nedeni birkaç adım sonra anlaşılmıştı. Klik mutfağın tavanının tam ortasındaki avizede asılıydı ve titriyordu, titredikçe de her tarafından dumanlar çıkıyordu. Sanki içi yanıyordu, elektrikle çalışan cihazları andırıyordu durumu.

Bu manzarayı görünce korkuyla mutfaktan çıktı. Odaların olduğu kısma yönelmişti ki merdivenlerde Marker'ı gördü. Kafası alnından bir tornovida ile duvara monte edilmişti, tam kafasının denk geldiği duvara da kalemle dart tahtası çizilmişti dalga geçercesine.

Bu görüntüyü silmek istercesine kafasını çevirdi hızlıca ve yukarı kata çıktı. Orada daha çok korkunç bir manzara onu bekliyordu. Ozan ve Rüyacı sırt sırta vermiş vaziyettelerdi, kukla gibi tavana asılmışlardı. Yaklaştığı anda ölü bedenleri hareket etmeye başlamıştı. Birisi onları uzaktan kontrol ediyor gibiydi.

"Bizi kurtarman gerekiyordu. Geç kaldın," diye ses çıkıyordu ikisinin de dudaklarından. Ama çıkan ses ruhsuz, mekanikti.

Hemen oradan kaçtı ve karşısına devasa bir kafes çıktı. Kuş kafesiydi. Ama insanların içine sığabileceği kadar büyüktü. Kafesin içinde kapkara melek kanatları takılmış Leydi Kuzgun duruyordu. Omzunda ise ismiyle dalga geçmek maksatlı olsa gerek, doldurulmuş bir kuzgun vardı. Kendisi de kanatlı yoldaşı gibi doldurulmuş gibi duruyordu. Heykeli andırırcasına hareketsiz bir haldeydi. Kafesi açmaya çalıştı, ama nafileydi.

Odalardan bir tanesinin kapısı açıktı. Hemen oraya yöneldi. Odanın ışığı yanıp sönüyordu. Duvarları çizimlerle dolu, yerler kağıtlarla dolu bir odada buldu kendini. Manuel yerde uzanıyordu ve iki eli de kanlıydı. Mürekkep yerine çizim yapmak için kanını kullanmıştı. Tüm çizimlerinde Manuel kendi ölümünü çizmişti, aynı şu anda olduğu gibi bu odada yerde yatıyordu. Onun da ölmüş olduğunu anlayınca kaçmaya devam etti.

Efla'yı tekerlekli sandalyesinde buldu, tekerlekli sandalyenin dibinde Bay Fend yatıyordu ama boynu kırılmıştı. Bastonu da az ileride boynu gibi baş kısmı kırık vaziyetteydi. Efla sürekli elinde hesap makinesi hesap yapıyordu. Çıldırmış gibiydi. Ona yaklaştığı anda tekerlekli sandalye ondan Efla'yı uzaklaştırıyordu. Bir türlü ona yaklaşamıyordu. Bu durum çıldırtıcı boyuta vardığı anda oradan da uzaklaşmayı akıl etti.

Kara Altın karşısındaydı. Her yer karanlıktı, bir tek onun üzerine ışık düşüyordu. Ama ışığın bir kaynağı yok gibiydi. Sessizce ayakta dikilmiş duruyordu. Uyuşturulmuş gibi bakıyordu sakince. Kendisine yaklaşanı fark ettiğinde monoton bir ses tonuyla konuşmaya başladı: "Sonunda gelebildin. Ama geç kaldın."

Sözleri bittiği anda Kara Altın'ın bedeni kuma dönüşmeye başladı. Çığlık atmamak için kendini zor tutuyordu. Kumlar etrafını sarmıştı. Burnundan, kulaklarından, gözlerinden giriyordu. Nefes borusunun tamamen tıkandığını hissediyordu. Birden gözlerini açtığında artık tesisin içinde değildi, eğitim gördükleri bahçede bulmuştu kendisini.

Az ileride General'i görmüştü. Bir yandan ağlarken boynuna ip geçiriyordu. Kendisini asmak üzereydi. Yüzünde pişmanlık vardı. Onu kurtarmak istedi. Ama ona bir türlü ulaşamıyordu. Uzaklık hep aynıydı. Bahçenin sonu gelmiyordu. O da mecburen başka bir tarafa yönelmek zorunda kaldı.

Adadan tek giriş çıkış yolu olan jetin yer aldığı piste doğru ilerledi. Belki jet hala oradaysa burada kurtulabilirdi. Ama jet yerinde değildi. Pistin üzerinde birisi vardı. İyice yaklaştığında onun Starfell olduğunu anladı. Bedeninin üst kısmı çıplaktı ve parıldamaya başlamıştı. Kontrol edemiyordu gücünü. Starfell'in hiç bu kadar bedeninde enerji biriktirebildiğini bilmiyordu. Böylesi bir enerjinin ortaya çıkartacağı patlamanın etki alanını hesap etmek bile istemiyordu.

Son İnsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin