Seance 13

4.4K 568 119
                                    


Geri döndüğünüzü görmek güzel, doktor. En azından birimiz rahatlamış durumdayız. Sizin için durumu zorlaştırıyordum.. Tüm bu kasvetli ve berbat olaylardan biraz uzaklaşmanız gerektiğinden bir an bile şüphe etmedim. Bunu iyi gizliyorsunuz ama bu tür olayların sizi etkilediğini biliyorum. Daha ilk seansımızdan itibaren, ne vakit yoğun bir şeyden söz etsem, not defterinizin bir köşesini yırttığınızın ve parmaklarınızın arasında yuvarladığınızın farkındayım. Ne kadar hızlı yuvarlarsanız, anlattıklarım sizi o kadar etkiliyor demektir. Hepimiz kendimizi bir şekilde ele veriyoruz işte.

Dediğim gibi, iyi vakit geçirmenize sevindim, ancan geri dönmenize cidden daha çok sevindim.

Tek başıma kaldığımda bana dediklerinizi tekrar düşündüm. Şu sorunlardan kaçma işini. Haklısınız. Sorunlardan kaçarsam, çığ gibi büyür ve asla peşimi bırakmazlar. Onlarla yüzleşmek, benim için bu ne kadar zor olsa da, en iyisi olur. Her neyse.

Geçen hafta burada olmanızı gerçekten isterdim. Ama bu sözünü ettiğimiz peşimde-hala-biri-var meselesi yüzünden değil, ama o akbaba hala geri planda bir yerlerde saklanıyor. Başka bir şey oldu. 

Kris'i bir markette, önceden aramın fazlasıyla açık olduğu kızla beraber meyve reyonunda gördüm. Tanrım, ona da yemek götürmesi yada beraber yapmaları.. Beni mahvetti. Tamam, geçen zamanlar boyunca ona karşı bu tip hislerim olmasa da bu bana özel yapılan bir şeydi. Daracık beyaz renkli dik yakalı bir kazak ve marka bir blucin giymiş kızın başı geriye atışı ve onun dediği bir şeye gülüşü.. Onlar beni görmeden ve Kris'in sıcak gülümsemesi acıya dönüşmeden, hemen bir köşeye gizlendim. Elimdekileri kasaya bıraktığım gibi, başımı öne eğip çıktım ve kalbim bir uyuşturucu bağımlısının kalbinden daha hızlı atar halde metro durağına geçtim. Oradan bir an önce uzaklaşma telaşıyla, kapanan metro kapısının arasına kalıyordum. Şansıma metro boştu ki bir köşeye sinip, başımı bacaklarımın arasına saklayarak hüngür hüngür ağladım.

Tanrım.. O kız olması mı gerekiyordu? Bütün hayatım boyunca peşimi bırakmamış, ondan daha güzel gözüktüğüm için bana her zaman bir ucube muamelesi yapmıştı. Ve en sonunda da benim aslında bir kız olduğumu ve erkek gibi davranmaktan hoşlandığımı söylemişti. Nasıl olur da Kris bu kızla.. Düşündükçe aklım almıyor, doktor. Belki de kız şu anda bana acıyordur.. Tanrım, umarım öyle hissetmiyordur. Bunu tek başıma gayet iyi yapıyorum.

*** 

Chanyeol, kulübenin fazla uzağında olmayan göle gitmeme izin veriyordu. Çimenlerin üzerine oturup etrafı inceliyordum. Bazen şarkı söylüyor bazende hayal kuruyordum. Bazen diğer taraftaki ördek, karşıya geçerek yanıma gelirdi. Bulabildiğim yiyecekleri ona verirdim. Orada ki tek dostumdu diyebilirim.

Akşama, yine orada otururken yanıma geldi. Ördek onu görür görmez yanımdan uzaklaşarak suyun ortasına doğru yüzdü. Chanyeol onu ekmekle yanına çağırmaya çalıştı ama ördek hiç oralı olmayınca, Chanyeol kulaklarına kadar kıpkırmızı kesildi. Nefesimi tutmuş, ördeğin o ekmeği alması için dua ettim. Ama almadı. Sonunda, ekmeği bırakıp yemek için bir şeyler hazırlayacağını söyleyerek içeri gitti. Ördek derhal yanıma geldi.

O güzelim kafası tam önümde patlarken, iç bulandırıcı, feci bir ses duydum. Tüyler havada uçuştu ve benim ve nehrin üzerine serpildi. Kulaklarımın çınlaması arasında çığlıklar duydum ve bunların bana ait olduğunu fark ettim. Oturduğum yerden hızla ayağa fırlayıp arkamı döndüm. Elinde bir tüfekle kapıda duruyordu. Çığlıklarımı bastırmak için iki elimle ağzımı kapatırken ona baktım.

"Onu içeri getir." 

Güçlükle konuşmaya çalıştım. " Neden bunu.. " Beni dinlemeden içeriye girdi. 

O gün daha sonra, bir ördeğin tüylerini nasıl yolacağımı öğrendim. O kokuyu asla unutamam. Sürekli olarak gözlerim doluyor ve bana ne kadar çok ağlamayı kesmemi söylese de hıçkırıklarım kaçıveriyordu. Ağlamamayı gerçekten denedim. Ördeğin bedeninden yolduğum her tüyle birlikte, hissettiğim suçluluk duygusu artıyordu. Onu evcilleştirmemiş olsam, hala hayatta olacaktı. 

Chanyeol, masayı hazırlayıp, yerime geçmemi söyledi. Ortaya koyduğu rosto ördek yemeğimizi görünce dona kaldım. Karşıma oturdu ve bana emirler yağdırarak yemem gerektiğini söyledi. Birbiri ardına verdiği emirlere uymuştum ama onun özgürlük sembolümün içini oyduğunu gördüğümde daha çok nefret ettim. Elim bir türlü çatalı ağzıma götüremiyordu. 

"Yemeğini ye Baekhyun." 

Üzerimde ki tek kıpırtı, yanağımdan süzülen yaşlardı. Ördeğin ölmüş olmasına sebep olmam yeteri kadar kötüydü. Tek bir hareketiyle aynısını bana da yapabilirdi. Bunu düşündükçe midemin bulantısı artıyordu.

Chanyeol avcunu etle doldurdu, sert adımlarla yanıma geldi, ağzımı zorla açtı ve etleri ağzıma tıktı. Ben öğürüp öksürürken, bana bağırdı.

"Çiğne şunu!"  Diğer eliyle, ondan uzaklaşmayayım diye başımın arkasını tuttu ve ağzımı tıka basa doldurduktan sonra, boşta kalan eliyle ağzımı kapattı. Onu yedim. Ağlaya ağlaya yedim.

Yediğimi görünce zaferle gülümsedi. "Aferin ufağıma." Eğilip yanağımı öptü, mutfak dolaplarından bir kutu şekerleme çıkartarak önüme koydu. "Hak ettin." 

Ardından kendi yemeğinin başına döndü. Tabağında ki ördeği özenle minik minik parçalara bölerken, çatalın ve bıçağın metalik parıltısı gözlerimi almıştı. Ona ne kadar dikkatli baktığımı görünce, çatalı yavaşça ağzına götürdü ve dişleriyle nazikçe bir parça et ısırdı. Dudaklarının etrafına sardı, göz kapakları aşağı indi ve zevkle iç çekti. Eti keyifle çiğnerken gözlerini açıp bana baktı. Sonra da gülümsedi.

Chanyeol ördeği keyifle yedikten sonra, içimden bir parça koptu ve geride kapkara bir delik bıraktı. İçime bir dehşet hissi çöktü. Kocaman bir el kalbimi ve böğrümü sıktı. 

O gece ona yaklaşmadım. Kendisine çekmek istese de izin vermedim. Onunla aynı ortamda bile bulunmak istemiyordum. Bütün gece, ördeğin başına gelenlerin benimde başıma gelebileceğini düşünüp durdum.

Nasıl olur da bir yaptığı ertesi günü tutmazdı? 

Sabah kalktığında, o kadar mutluydu ki, bir için o değil sandım. Gün içinde asla bana bağırmadı, asla vurmadı, asla tehdit etmedi. Beni ormanın içerisinde yürüyüşe çıkardı. Hatta bir evcil hayvan almayı bile teklif etti.

"Clean'i özlüyor musun?" Ayaklarını çimenlere sürterek ilerleme devam etti.

İçimin koptuğunu hissettim. Göz yaşlarım fark etmeden yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Nefes alamaz hale geldiğimde öksürdüm. 

"Baekhyun, iyi misin? Baek?" Hızla yanıma gelip beni kendisine çekti. Ağladığımı görünce parmaklarını suratımda gezdirerek, yaşları sildi. 

"Üzgünüm." 

***



- Bölümü tekrar okudum yazarken, ben bile gidip geldim yani.. 

Oylarınızı ve güzel yorumlarınızı eksik etmeyin.*-*


Obsesionante // ChanBaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin