Umarım bu hafta kendinizi daha iyi hissediyorsunuzdur, doktor. Sanırım son seansımızı iptal ettiğiniz için başınıza ekşiyemem. Hele ki soğuk alğınlığınızı size muhtemelen ben geçirmişken. Bana gelince, birçok konuda kendimi çok daha iyi hissediyorum. Bir kere, polisler soruşturmayla daha çok ilgileneceklerini söyleyerek beni aradılar. Adı Siwon, size bahsetmiştim. Hatırlıyorsunuz, değil mi?Ayrıca oldukça iyi besleniyorum ve eskisi gibi şekerlemeleri yemeye başladım. Bu iyiye işaret, ha?
Beni rahatsız edip duran şey, Chanyeol'de bulunan şu aptal fotoğraf. Hani, şu daha eski olan. Geri döndüğümden beri bunu pek düşünmemiştim, çok şey olup bitiyordu. Ama geçenlerde size anlattıktan sonra kulübeden eve getirdiğim şeylerin olduğu kutuda buldum.
Lise sondaydım ve sınıfımıza her zaman meslek tanıtmak için insanlar gelirdi. Böyle bir yalan söyleyerek sınıfa girmiş ve panodaki eski resmimi almış olabileceğini düşündüm. Beni ilk orada görmüş olabilirdi. Ama neden sınıfta tek başıma çekilmiş bir fotoğrafım vardı? Neden bunu anlamaya çalışırken çıldırma noktasına geliyordum? Artık bir önemide kalmadı. Lanet olsun. Bazen zihnimin takıntı haline getireceği şeyler aradığını düşünüyorum. Bir grup çocuğu yatağa yatırmak gibi. Bir endişe bitiyor, diğeri ortaya çıkıyor.
Bu hafta, eskiden olsa Luhan'la birlikte Kris'in bana yemek getirişlerinin ve beraber yemek yediğimiz dakikaların nasıl inceleyeceğimizi, sahne sahne yorumlayacağımızı düşündüm ve onu özlediğimi fark ettim. Fikrim değişmeden hemen onu aradım.
"Merhaba, ben Luhan."
"Selam, ben.. Baekhyun."
"Baekkie! Bir dakika.." Luhan'ın arka planda birisine bir şey söylediğini duydum, sonra tekrar telefona döndü.
"Üzgünüm, Baek, çok telaşlı bir sabah ama aramana sevindim."
"Kahretsin, bugün müzikalin ilk gösterimi, değil mi? Sonra aramamı ister misin?"
"Kesinlikle hayır, Bay Byun. Seni öyle kolay kolay bırakamam. Telefon etmeni uzun süredir bekliyordum."
İkimizde sustuk.
Ondan ve herkesten neden uzak kaldığımı nasıl açıklayacağımı bilemedim. "Eee... Nasılsın?" dedim.
"Ben mi? Bildiğin gibi."
"Ya Sehun?"
"Gayet iyi, gayet iyi. Bizi bilirsin. Pek bir şey değişmez. Asıl sen nasılsın?"
"İyiyim sanırım.." Onunla paylaşabileceğim hayatımla ilgili ilginç şeyler aradım. "Kris, arada beni arıyor."
"Demek tekrar konuşuyorsunuz." O komik Çin aksanıyla konuşmuştu. "Ne güzel bir haber."
"Öyle değil.. Sadece kafa dağıtmak için." Dedim, istediğimden de hızlı bir şekilde.
Bana-numara-yapamazsın der gibi güldü ve "Peki, öyle diyorsan öyledir." Dedi. "Bu arada, anne nasıl? Geçen gün, onu ve Han'ı alışveriş merkezinde gördüm ve biraz.. Şey.."
"Sinirli miydi? Son günlerde, nedense öyle. Ama birkaç hafta önce bana fotoğraf albümümü ve babamla Baekbeom'un hiç görmediğim fotoğraflarını getirmek için geldi. Çok şaşırdım."
"Seni kaybettiğini sanıyordu.. Bence hala olanları kabullenmeye çalışıyor."
"Evet." Bu konuya girmek istemediğimden "Bugünlerde sesim ne kadar para eder merak ediyorum." Dedim.
"Geri mi dönüyorsun? Sesin harikaydı Baekhyun."
Eski yeteneğimden bahsetmek istemiyordum, bunu bile kaybettiğimi düşünmüştüm. " Bilmiyorum, farklı bir şeyler yapabilirim."
"Bence okula tekrar git.." Arkadan birisi Luhan'a seslendi. "Kahretsin, provalar başlıyor. Kapatmam gerek, ama beni bu gece ara, olur mu? Seninle gerçekten konuşmak istiyorum."
***
Nehrin sürekli akan akıntısının sesi ve açıklık alanda genellikle duyulan kuş cıvıltıları dindi ve geriye rüzgardan çimenlere sürtünen yaprak hışırtılarının boğuk sesi kaldı. Öğleden sonrasının geri kalanını çürük kütüklerin üstünden ve altından tırmanarak, gördüğüm her tepeceği kazarak ve havada bir leş kokusu var mı diye etrafı koklayarak geçirdim. En tepeye vardığımda, ormanlık alanın kenarında dar bir patika gördüm. Etrafı çalılıklarla ve eğrelti otlarıyla çevriliydi, sadece ağaç gövdelerinin üstündeki silinmiş birkaç pala izi nereye doğru gittiğini belli ediyordu.
Patikadan ilerlerken, uzaktaki ağaçların orada bir açıklık görür gibi oldum. Beş dakika daha ilerledikten sonra eski, çakıl taşlı bir yola çıktım. Kanalizasyon deliklerine ve lastik izi olmadığına bakılacak olursa, bir süredir kullanılmamıştı. Üç metre kadar ötede, arazi sağ tarafı aşağı doğru hafif bir eğim kazanıyordu.
Oraya doğru giderken, bu yokuşun bir ana yola doğru kıvrılan daha ufak bir yola çıktığını fark ettim. Chanyeol muhtemelen arabasını kulübeye yakın bir yere park ediyordu. O yüzden, bu yolu izlemeye karar verdim. Bir kamyonetten daha geniş olmayan yol otlarla kaplıydı. Yanından arabayla geçtiğinizde fark etmeniz mümkün olmayabilirdi. Kıvrılıyor ve ana yolla arasındaki ağaçların altı metre kadar ötesinde ana yola paralar ilerliyordu.
Yolu boz renkli çalılıklarla ve dallarla kaplı bir duvara varana dek izledim. Duvarın altında, güneşten bir parça metal parıldıyordu. Çılgınlar gibi bitkileri kenara çekmeye başladım. Bir kamyonetin arkası belirdi.
Torpido gözüne çabucak göz attım ama bir cüzdan veya bir kayıt belgesi bulamadım. Bir harita bile yoktu. Kamyonetin karanlık tarafındaki koltukların arasında, tortop edilmiş bir kumaş gördüm ve buna uzandım. Gri battaniyeydi.
Beni kaçırdığı gün kullandığı battaniyeydi.
Sert yün kumaşın elime değdiğinde yarattığı his ve kamyonetin kokusu gayet tanıdıktı. Battaniyeyi elim yanmış gibi bıraktım ve koltuktan diğer tarafa döndüm. Anahtarı kontakta döndürmeye gayret ettim. Hiçbir şey olmadı.
Nefesimi tuttum. Lütfen çalış, lütfen çalış.. Tekrar anahtarı çevirdim. Yine bir şey olmadı. Her yanım sıcak kamyonetin içinde ter içinde kalmıştı ve bacaklarım lastik koltuklara yapmışmış, üzerim ıslanmıştı. Alnımı sıcak direksiyona yaslayıp, sakinleşmek için birkaç nefes aldım. Sonra, motor kapağını açtım. Gözüme hemen akünün yerinden çıkarılmış kablosu çarptı. Bunu tekrar yerine taktım ve motoru bir daha çalıştırmayı denedim. Bu sefer, motor aniden çalıştı ve radyoda müzik çalmaya başladı. Müzik dinlemeyeli o kadar uzun süre olmuştu ki gülmeye başladım.
Geri vitese alıp dar yolda geri geri gittim, birkaç ince dalın üstünden geçtim ve ana yola çıktım. Yol bir süredir derecelendirilmemiş gibiydi, o yüzden dağdan inmem biraz vakit aldı. Yarım saat sonra, lastikler asfalta değdi ve sanırım yirmi dakika sonra da yol düzeldi.
Bir süre sonra burnuma, o bilindik şehir ve duramadan çalışan o sanayi fabrikalarının kokusu geldi. Bir kırmızı ışıkta durunca, sol tarafta bir kafe gördüm. Açık pencereden içeride geleneksel yemeklerin kokusunu içime çektim. Keyifle yemek yemeyeli uzun zaman olmuştu.
Bunu sonraya bırakıp başımı çevirdim. Sokağın karşısında bir karakol vardı.
-
Merhabalar.. Okullar açılınca bölümü hemen yazamadım. Bunun için biraz üzgünüm.
Ama bence, güzel bir bölüm ortaya çıktı. Beni motive eden yorumlarınızı eksik etmeyin.
Ayrıca, okul nedeniyle iki-üç günde bir bölüm atamayacağım. O yüzden her Pazar bir bölüm atmayı planlıyorum. Umarım başarırım, cumartesi de olabilir bu tabi.
Bir de kapağı değiştirdim, uyduğunu düşünüyorum. Sizin fikirleriniz neler?
Okuduğunuz için teşekkürler. *-*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsesionante // ChanBaek
Fanfiction❝ Her şeyimi elimden aldı doktor. Sevgimi, üzüntülerim, kırgınlıklarımı, yemek yeme isteğimi bile elimden aldı. ❞ OBSESİF KİTABININ CHANBAEK İÇİN UYARLAMASIDIR, KİTABI OKUYANLARIN BU HİKAYEYİ OKUMAMASI TAVSİYE EDİLİR. @akinarai | Her hakkı saklı...