Yeni yılın ilk gününe güneşle, gözlerini kırpıştırarak uyandı. Hava buz gibi soğuk olsa da parıl parıl bir kış güneşi karşılıyordu bu yeni yılda şehrin insanlarını. Zeynep de dün gece aldığı kararlarından mutlu, gülümsüyordu. Huzur dolu yatmıştı yatağına ve belki de en rahat uyuduğu geceydi. Uyanır uyanmaz hissettikleri uzun süredir yabancı olduğu duygulardı. Geleceğe dair umutlar vardı artık. Dün gece bir ışık parlamıştı. Oysa önceleri böyle miydi? Her uyandığında hayatına lanet eder, yataktan kalkmak istemez, hep uyumak, uyumak isterdi. Amaçsız bir hayat sürmesiydi belki bunların sebebi belki de tüm amaçlarından onu uzaklaştıran malum şahıstı. Peki ya şimdi? Hayatta huzuru yakalamak bu kadar kolay mıydı?
Yataktan kalktı hemen ve onu kendine getirecek güzel bir duş yaptı. Sonra günün gazetesiyle birlikte yapılacak mükellef bir kahvaltı vardı sırada. Bu ayın görevi ise dün gece bıraktığı sehpanın üzerinden ona göz kırpmaya başlamıştı. İlk kağıda 'ev' yazmıştı. Ona ait tüm anıları silmek, eşyalara sinen kokusunu ortadan kaldırmak, kafasını nereye çevirse ondan gördüğü parçaları yok etmekti amaç. Bu evi adım adım, parça parça, sıfırdan kurmalı ve fiziksel hatıraları gözler önünden kaldırmalıydı. Aldı eline kağıdı kalemi ve odaları tek tek dolaşmaya başladı.
Mutfağa girdi önce ve odanın tam ortasında durup hatıralara bıraktı kendini. Keyifli sohbetler, şakalar eşliğinde yapılan yemekler, birbirine su sıçratmalar ve ardından gelen minik dokunuşlar, öpüşler... Özlemek kavramı bu 1 ay onu oldukça zorlayacaktı ama kurtulmaya giden yol buysa ilk adımı atmıştı işte. Birbirlerinin gözlerini bağlayıp meyve tadımları yaptıkları mutfak tezgahı da aldatılmış hissediyordu şimdi kendini. Geçmişte, üzerleri birbirlerine bıraktıkları onlarca notla dolup taşan mutfak dolapları uzun zamandır yapayalnızdı. Şu masada bir keresinde elektrikler kesilince zorunluluktan ve ilk defa mum ışığında yemek yemişlerdi ve sonra her akşam, o masadaki mum hep yandı. Işık olsa da olmasa da. Şimdi ne mum yanıyordu akşamları ne de masada mum kalmıştı. Artık yemekler kucakta televizyon karşısında yeniliyordu. Dayanamadı daha fazla bakmaya ve baştan sona değiştirmeye karar verdi mutfağı.
Ayakları onu dosdoğru oturma odasına götürünce istemsiz bir 'ahh..' sesi çıkıverdi ağzından. Buradaki hatıralarla nasıl baş edilebilirdi ki? Saatlerini geçirdiği çalışma masasında her gün başka bir sürpriz bulmasını mı silseydi hafızasından, kanepede kitap okurken uyuya kaldığı geceler kimi zaman müzikle kimi zaman minik öpücüklerle uyandırılışını mı? Bazen kucağında uyanıverirdi kimi zaman çoktan yatağa taşınmış olurdu. Kanepede biri bir tarafa biri diğer tarafa yaslanır kocaman pazar gününü neredeyse oradan hiç kalkmadan geçirirlerdi. Gazeteler, dergiler, kitaplar uçuşurdu arada. Sayfalar paylaşılamaz birbirlerinin üstüne çıkarlardı. Peki ne oldu? Gitti... Oturma odasında daha fazla durmaya dayanamadı, koşarak balkona attı kendini. Soğuk hava ona iyi gelecekti.
Gözlerini kapattı ve derin bir nefes çekti içine. Buz gibi havayı hissetti. Akciğerlerinin her hücresine ulaştığında bir ürperti sardı bedenini ve titredi, gülümsedi. Bu kocaman, bomboş balkonla ne yapsam ki diye düşünürken yine o geldi aklına. Bir kutlama gecesinde patlamamakta ısrarlı şampanya şişesi balkonda patlamış ve tıpası camı kırıp eve girmişti. Kafalar güzel, keyifler de yerindeydi bu da üstüne eklenince gülme krizi geç kalmamış ikisini de yakalayıvermişti. Gecenin köründe iki çatlak ellerinde şampanya şişesiyle balkonda kıkır gülmeye başlamışlardı. Bardak da neymiş deyip şişeyi kafaya dikmişlerdi. Omzunda sızmıştı o gece. Nasıl güzel uyuyordu, nasıl masumdu? Belki birkaç saniye belki de uzun dakikalar boyunca izlemişti taa ki kıkırdayarak uyandığı ana kadar. Mutlulardı. Gözden akan bir damla yaş silip götürür müydü ruhun tüm yorgunluğunu? Henüz değil. Burayı kapattırmaya karar verdi. Cam balkon, soğuğu kıracak bir ısıtıcı ve buraya uygun bir oturma grubu. Buradan da koşarak kaçsa mıydı acaba?
Kapısında durduğu, içeriye girip girmemekte büyük bir ikilem yaşadığı oda yatak odasıydı elbette. Eli kapının kolunda dalıp gitti bu kez. Daha içeriye adım atamadan düşüncelere daldı. İçeriye adım atmakla atmamak arasında gidip gelirken bugünlük bu kadar yeter diye düşündü. Geçmişe, böylesine derinlere dalmak hiç iyi gelmemişti. Üzerine bir palto giyip kendini dışarı attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
12 Sihirli Kağıt Parçası
RomanceBir kadın, en sevdiği tarafından yapayalnız bırakılırsa ne olur? Hüzün, ağlama krizleri, depresyon, ... Peki ya ondan sonrası? Bir kadın ayağa kalkmaya karar verirse ne olur? "12 Sihirli Kağıt Parçası"