... Ocak

120 8 2
                                    

Gözlerini açarken gülümsediğini fark etti. Ne görmüştü acaba rüyasında. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Aslında bir dergide okuduğuna göre rüyaları sadece bir an görüyormuş insanlar fakat uyandıklarında neredeyse bütün gece rüya gördüklerini sanıyorlarmış. "Amaaan neyse, rüyalarla uzmanları uğraşsın." diyerek gerindi yatağında. Hala oturma odasında yerdeydi yatağı. Filmlerde gördüğü bağımlı insanların evlerine benziyordu evi. Annesi bu hali görse çığlığı basar "Eyvah! Eyvah! Bizim kız şaşırmış, bizim kız elden gitmiş. Ben ne etsem ne etsem?!" diye söylenirdi kesin. Bu görünümü biraz da olsa yumuşatmanın tek çaresi eve güzel, hoş, şık aksesuarlar almaktaydı. Önce balkonuna uygun bir oturma grubu seçecek sonra kendisini ev aksesuarları içinde kaybedecekti. 

Giysi tepeciği alttan bir şeyler çektikçe yayılmış, yayıldıkça giysiler bir değişik olmuş, kırışmıştı.  Seçtiklerini ütüleyip mi giyse yoksa ütülemeden mi kararsızlığındayken ütüsüz giysilerin bir ara moda olduğunu hatırlattı kendine. 

Balkon için gezdiği mağazalardan, ocak ayında oldukları için farklı seçenekler sunamayacakları cevabını alıp dursa da geçen senenin modelleriyle bir şeyler yapmaya çalışacaklardı. Kataloglardan birkaç grup seçti. İçlerinden birinin depoda olması demek bu işi de halletmiş olması demekti. Birkaç telefon görüşmesinin ardından üçüncü seçiminin ellerinde bulunduğunu öğrendi. Hayat onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyordu anlamıştı. Her şey yolunda, olması gibi ilerliyordu.

Şimdi istikamet aksesuar mağazalarıydı. Onu, bunu, şunu derken bir sürü şey almış oldukça da yüklü bir meblağ ödemek zorunda kalmıştı. İhtiyacının haricindeki şeyleri anne babasına çaktırmadan sepete bir şeyler atan çocuklar gibi atıvermişti sepete. Bunu onunlayken de çok yapardı. Kasaya geldiklerinde bir ürüne, bir Zeynep'e bakar ve gülümserdi. "Ne zaman aldın bunu hiç görmedim?" derdi her seferinde. 

Tıka basa dolu torbaları boşaltıp, her birini olması gerektiği yere yerleştirirken çocuk gibi mutluydu. Mobilyaları henüz yerinde olmasa da aksesuarlar odada parkelerin üzerinde yerlerini almışlardı çoktan. Etraf çıfıt çarşısına dönmüştü. 

Yatak televizyon karşısındayken şöyle güzel bir film izleyeyim dedi. Bir de pizza söyledi kendisine. Kucağına aldığı koca kartondan önce derin bir nefes çekti içine. Tükürük bezleri bu nefis koku karşısında çalışmaya başlamış ve ilk dilim ağzıyla buluşmak üzereyken telefonu çalıverdi. İşte o an, Zeynep'le pizza dilimi arasına giren o telefon sesi, dünyada var olmaması gereken şeylerdendi. Göz ucuyla baktı kim arıyor diye. El mahkum açacaktı. Arayan kardeşiydi.

Üniversitede okuyordu. "Neden kaç gündür beni aramadın?, Dersler nasıl?, Bugünlerde çok sevineceğin bir şeylerle uğraşıyorum. Büyük sürpriz olacak size" diye heyecanlandırsa da ser verip sır vermemişti bu kez. Pizza dilimi daha fazla dayanamadı giriverdi Zeynep'in ağzına. Ne yapsındı? Soğuyup tatsız bir hale mi gelsindi? En iyisi yenmekti. Ağzı dolu dolu konuşmaya başlayınca sonra konuşmak için sözleştiler. Zeynep pizza kartonuna sarıldı yeniden ve en sevdiği filme dalıp gitti. 

*****************

Günlerden neydi bugün? Ayın kaçıydı? Ne zamandır takip etmiyordu günleri? Kendini o kadar kaptırmıştı ki evle ilgili işlere, günler geceler birbirine karışmıştı uzun zamandır. Mutfağının duvarları boyanmış, ertesi gün de yeni dolapları monte etmek için gelmişlerdi. artık bakmaya doyamadığı, içinde olmayı çok sevdiği bir mutfağı vardı. Tabak çanağı öyle özenle yerleştiriyordu ki dolaplara sanki kırılabilecek olan tabaklar değil de dolaplardı. Tam istediği gibi, hayallerindeki gibi bir mutfak olmuştu. Hatıraları yokladı bir bir. Yeni dolaplarına bakarken eskilerden bir sahne bile gelmiyordu gözlerinin önüne. İşte aslında yapmak istediği buydu, yeni hatıralar için, yeni bir sayfa açmak. Bu kez kötü anılar kalmasın bu evde diye diledi. Güzel anlar hiç acı vermesin. 

12 Sihirli Kağıt ParçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin