'' Hadi hayatım uyannn artık, sabah oldu '' diye seslendi Elif. Saat sabahın yedisini gösteriyordu ve sinir bozucu alarm sesi susmak bilmiyordu. Aylardan Şubat olmasına rağmen güneşli ve insana neşe veren bir gündü. Bir de günlerden Pazartesi olmasa her şey daha güzel olabilirdi. Barış uyanmaya çalışırken, Elif perdeyi birden açtı ve sanki güneş direk odanın içinde doğmuştu. Çaresiz bir insan sitemiyle '' Kapat şunu, beş dakika daha lütfen '' dedi ve kırmızı nevresimi suratına kadar çekti Barış. Yatağın sağ tarafına öyle bir gömülmüştü ki, bıraksan orada emekli olurdu. Elif elleri belinde hayranlıkla Barış'ı izliyordu. Nasıl oluyor da bu kadar uyuyabiliyordu? Elif '' Üçe kadar sayıyorum Barış. Eğer kalkmazsan hemen üzerine atlayacağım ''dedi. Biraz sinirli biraz da esprili bir ifadeyle. Cevap olarak Barış'ın anlaşılmayan mırıldanmalarını ve horultusunu duydu. Hala kızamıyordu Elif, sevmeye devam ediyordu. Her sabah aynı senaryo olmasına rağmen sıkılmamıştı hiç. Saymaya başladı Elif '' Bir, iki, üüüüç'' ve var olan gücü ile zıplayıp atladı Barış'ın üzerine. '' Ahh'' diye bağırdı Barış. '' Yavaş olsana kızım '' diye ekledi hemen. Sonunda uyandırmayı başarmıştı Elif. '' Ben her sabah seninle mi uğraşacağım be! '' diye tatlı bir sitem etti Elif. Gülümseyerek cevap verdi Barış '' Ben sabahları bu suratı göreceğimi bilmesem emin ol hiç uyanmam. '' dedi. Bu romantik lafı ile Elif'i bir kez daha tavlamıştı Barış. Elif suratında aptal (buna sevgi doluda diyebilirsiniz) bir gülümseme ile Barış'ın gözlerine bakıyordu. '' Bir öpücüğü hak ettim galiba'' dedi Barış, sevimli bir o kadar da ukala bir tavırla.Elif Bunu doğrulamak için kelimelere ihtiyaç duymadı. Direkt dudaklarının birleşmesi yönünde bir hamle yaptı. Bu sadece bir öpücük değildi. Sanki ruhları birleşiyordu. Kelimelerle anlatamadıkları bir çok duyguyu anlatabiliyordu bu öpücük. Gerçekten sadece bir öpücük değildi bu. Öpücük dediğin kısa ve net olur. Öper çekersin dudaklarını. Dudakları yirmi saniyedir birlikteydi. Biraz daha böyle devam ederlerse işler büyüyecekti. Barış bu durumdan memnundu ve belli ki istediği de tam olarak buydu. Ama Elif her zaman ki gibi Barış'tan daha bilinçliydi ve işe geç kalmamak için dudaklarını çekti '' On dakika içinde kahvaltı masasında ol'' deyip odanın kapısına doğru yöneldi Elif.
On dakikaya kahvaltı masasında buluşacaklarına her ikisi de inanmamıştı. Çünkü Barış mızmız bir insandı ve imkansıza yakındı on dakikada hazır olması. Barış zorda olsa yataktan kalktı ve banyonun yolunu tuttu. Güzel bir duşla kendine gelebileceğine inanıyordu. Elif kahvaltıyı neredeyse hazırlamıştı. Ama Barış'ın gecikeceğini bildiği için ağırdan alıyordu. Televizyondan bir müzik kanalı açtı ve çayı demledi. Biraz ortalığı toplamanın iyi bir fikir olacağını düşündü. Salon dağınıktı. Akşam Vizontele filmini izlerken uyuya kalmışlardı. Onlarca kez izlemelerine rağmen her ikisininde izlemekten sıkılmadığı bir filmdi. Birlikte izledikleri ilk sinema filmi olması da ayrı bir özellik katmıyor değildi. Film hayatlarının bir parçası olmuştu artık. Ezberledikleri replikleri gün içinde birbirlerine kullanıp, gülerlerdi.Sehpanın üzerinde akşamdan kalma mısır ve cips tabakları ve bira şişeleri hala duruyordu. Elif, sehpanın üzerindekileri kaldırdı ve koltukları düzeltti.
Şirin bir evleri vardı. Şirin dediysem küçük değil, şirin olan her şey küçük olacak diye bir şey yok. Gayet geniş salonları ve amerikan mutfakları vardı. Bu salonun büyük bir kısmını beş yüze yakın kitap bulunan kütüphane kaplıyordu. Bu kütüphane tabi ki Elif'e aitti. Hayatta en çok sevdiği şeydi kitap okumak. Tabi ki Barış'tan sonra. Hayatta en çok Barış'ı seviyordu. Bundan adı gibi emindi. Elif, elinden hiç düşürmezdi kitaplarını. Her daim çantasında, baş ucunda hatta iş yerinde bile kitap bulundururdu. Barış'ın okuma alışkanlığı ise lavabo sınırları içerisindeydi bir de sabahları kahvaltıda gazete okurdu. Bunun dışında okuduğu şeyler çoğunlukla tweetlerdi.
Elif kahvaltıyı hazırlamış, ortalığı toplamış hatta kendine bir bardak çay bile koymuştu. Ama Barış hala ortalıkta görünmüyordu. Elif,'' Barış hadi ama! Ağaç oldum yine'' diye bağırdı salondan. '' Yüz yirmiye kadar say oradayım hayatım'' diye cevap verdi Barış. Yaklaşık yarım saat olmuştu Elif onu yalnız bırakalı. Barış boxerının üzerine giydiği, gömleğinin düğmelerini ilikleyerek salona doğru yürümeye başladı. '' Sonunda Barış ya! Açlıktan öldüm beklemekten'' dedi Elif. Bu sefer sinirlenmişti. '' Özür dilerim'' dedi ve bir öpücük kondurdu Barış Elif'in yanağına. '' Hadi geç otur acıkmışsındır'' dedi Elif.
Çok sıkılmıştı Barış'ı beklemekten,kadın olan oydu fakat bekleten hep Barış'tı. Her ne kadar sinirlense de Barış'ı görünce bütün siniri geçiyordu. Hem böyle sevmişti Barış'ı. Ama bir gün oda başaracaktı. Oda Barış'ı bekletecekdi. Neyse, artık kahvaltı masasın da birliktelerdi. Her sabah aynı evde aynı kahvaltı masasında olmalarına rağmen sanki ilk kahvaltılarıymış gibi mutlulardı. Bunda havanında etkisi vardı tabi. Şubat ayında böyle bir hava büyük bir şanstı.
Barış, '' Güzel bir gün olacağa benziyor'' dedi. Sitemli bir gülümse ile '' Galiba'' demekle yetindi Elif. Büyük bir sessizlik oldu masada. Elif maillerini kontrol ederken, Barış'ta gazeteye göz atıyordu. Aynı zamanda kahvaltı yapmaya da devam ediyorlardı. Bu sessizliği ''Günaydın sevgilim '' diyerek Şebnem Ferah bozdu. Televizyonda ki müzik kanalından geliyordu bu ses. Her ikisininde dikkatini çekmişti. Şarkının nakarat kısmını duydular.
'' Günaydın sevgilim,
Ne güzel bir gün değil mi?
Kahvaltıdan önce,
Biraz daha sevişelim mi? ''Bu bir tesadüf müydü? Barış Elif'in gözlerine '' Hadi ama Şebnem'in dediğini yapmalıyız '' dercesine bakıyordu. İkisi de gülmeye başladılar. Ne yazık ki haftanın ilk günü böyle bir şansları yoktu. İkisi de işe gitmek zorundaydı. Zaten şarkıda bitmişti. Bu kısa süren çılgın düşüncenin ardından, Elif masayı toplamak üzere harekete geçti. Barış'ta pantolonunu giymek için yatak odasına gitti.
Haftanın ilk günü başlıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karavan
RomanceBazen zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Çoğu insan bu cümleyi iyi anlamda kullanır. (Örn. " Abi o kadar iyi anlaştık ki kızla zaman nasıl geçti anlamadım bile...") Ben hiç bir zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. İyi veya kötü anlamda değil...