Sezen'li bir gecenin daha sonuna gelmek üzereydi Elif. Saate baktığında sabahın beşi olduğunu fark etti. Geçen bir çok gece gibi yine uyuyamamış ve günü Sezen Aksu şarkıları ile doğurmuştu. Yaklaşık on seferdir ''Gidiyorum Bu Şehirden '' şarkısını dinliyordu. CD falan takılmamıştı kendi başa sarıp sarıp dinliyordu. Ve şarkının nakaratında gözyaşlarını tutamayıp sessiz hıçkırıklarla eşlik ediyordu.
Ah beni beni
Vah beni beni
Nerelere gideyim, nasıl edeyim
Al beni beni
Sar beni beni
Saramazsan eğer körfeze bırak
Gurup ile söneyimNasıl oluyor da becerebiliyordu böyle bir şeyi? Her dinlediği şarkıda Barış'tan ve ona duyduğu aşktan bir şeyler bulmak nasıl bir yetenekti? Kafasında bu sorular bir köşede dönerken asıl soru onu zorluyordu. '' Barış'ta beni seviyor mu, sevecek mi ? '' Bu hissettiği duygunun adını aşk koyduktan sonra, ''Ben Barış'ı seviyorum'' diye kendine itiraf edebildikten sonra, hayatının en büyük sorusuydu bu. Gözyaşları üzerine hayal kurduğunu fark etti. Bu ne kadar zor bir şeymiş diye düşündü. Sonra ''Bir insan severken nasıl mutsuz olabilir? '' diye düşündü. Mutlu olmak için sevmemek ki gerekiyordu acaba.'' Belki de fazla kitap okuduğum için mutsuzum '' diye düşündü. Çünkü her okuduğu kitap onun hayal gücünü büyütüyor ve yeni hayaller kurmasına sebep oluyordu. Ama asıl sorun hayal kurmak değil, kurulan hayallerin gerçek olmamasıydı ve artık yeni bir hayal inşa edecek yer kalmamıştı. Zaten bütün hayallerinde Barış vardı. Duraksadı, şarkıyı sonuna kadar hissetti. Bir peçete aldı ve sümkürerek palyaço benzeyen kırmızı küçük burnunu sildi. Sonra Barış olamasa hayallerinin de olamadığını fark etti. Bir insan neden hep başkaları üzerine hayal kurar diye düşündü. Yada bu salaklığı bir tek kendisi mi yapmıştı? Mutlu olmak için bir hayal kuruyorsun ama bu hayalin gerçekleşmesi ve senin mutlu olman başka bir insana bağlı. Sonra da ne kadar çok sevsen de bazen gerizekalı diye adlandırdığın o insan senin hayalini gerçekleştirmek için hiç bir şey yapmıyor. Hatta senin sarfettiğin bütün çabaları da boşa çıkarıyor. Sonra ise koca bir mutsuzlukla baş başa kalıyorsun. Yalnız olduğunu hissetti Elif. Sonra yalnızlığın ne olduğu düşündü. ''Yalnızlık dediğimiz şey yaşadığımız kadar mı yoksa hissettiğimiz kadar mı ? '' diye düşündü. Seven bir insan neden mutlu olamıyor da yalnız olabiliyordu? Ne kadar çok soru vardı kafasında. Ama neden hiç cevap yoktu. Cevap vardı belki de ama onun istediği cevaplar değildi bunlar. Kafası fazlasıyla karışmış ve ümitsizliğe kapılmıştı yine. Hayallerinin üzerini kara bir çarşafla örttü. Bu duruma alışması gerektiğini ve değiştirecek gücünün olamadığını fark etti. Belki de mutlu olmak için yeterince cesareti yoktu. Ama sonuç olarak seviyordu, mutsuzdu ve yalnız hissediyordu.
Saate bir kez daha baktı Elif ve altı olduğunu fark etti. Artık kalkıp hazırlanması gerekiyordu. Gerçi ne kadar dakik davransa da her ne kadar evden zamanında çıksa da Barış yine onu ağaç edecek ve okula geç kalacaklardı. Aynaya baktı ve kıpkırmızı bir surat gördü. Bütün gece yatakta dönmekten saçı başı dağılmıştı. O esnada ''Çirkin miyim acaba?'' diye düşündü. Evet o an fazlasıyla çirkindi. Ama gökyüzü gözleri bütün her şeyi unutturabilirdi insana. Okulda peşinde gezen fazlasıyla erkek vardı ama Elif farkında değildi ve at gözlükleri yüzünden Barış'tan başka kimseyi görmüyordu gözleri.
Elif okul için son hazırlıklarını yapıyordu. Duşa girmiş, kıyafetlerini giymiş, yanına alması gereken kitapları hazırlamış ve son olarak saçını yapmak için aynanın karşısına bir kez daha geçmişti. Saçını toplarken bütün yüzü ortaya çıktı ve '' Çirkin değilim herhalde ya '' dedi kendi kedine. Mavi gözleri kumral teni ve dalgalı saçları, küçük ve düzgün burnu. Her şey olması gerektiğinden fazlaydı. Belki dudakları biraz ince olabilirdi. Ama düzgün fiziği de eklenince gerçekten güzel bir kızdı Elif. '' Güzelim ben ya '' diyerek saçlarını serbest bıraktı '' Hatta böyle en güzelim '' dedi. Kedine yüklediği bu ego ile kendini biraz iyi hissetti ve okula saçları açık gitme kararı aldı. Bu bir devrim olabilirdi, en son saçlarını ne zaman bağlamadığını kendi bile unutmuştu herhalde. Üzerine ince bir hırka aldıktan sonra ufak bir heyecan sardı Elif'i. Her sabah olduğu gibi Barış'ı görecekti ve yine hiç bir şey değişmemiş olacaktı. Ama yinede heyecanlanıyordu onu göreceği için. Geceleri özlüyordu Barış'ı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karavan
RomanceBazen zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Çoğu insan bu cümleyi iyi anlamda kullanır. (Örn. " Abi o kadar iyi anlaştık ki kızla zaman nasıl geçti anlamadım bile...") Ben hiç bir zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. İyi veya kötü anlamda değil...