Evet uzun süredir yazamıyorum. Belki kimse farkında değil bunun onuda bilmiyorum. Ama araya doğum günüm girdi, bayram girdi, bilgisayarım bozuldu, işler yoğunlaştı derken hikaye aksadı. Özür dilerim...
-Hadi be oğlum kalk artık!
-Tamam anne kalkıyorum. Beş dakika dur bi.
-Eşek kadar adam oldun seneye üniversiteye gideceksin inşallah, hala okula ben kaldırıyorum seni Barış. Sinirleniyorum bak, kalk hadi!
-Bi bırakmıyorsunuz ki az uyuyalım ya! Tamam kalkıyorum.
-Beyefendiye bak sabahlara kadar o kulaklığı takıp kaset dinlemeseydin. Uyumuş olurdun böylece.
-Tamam anne kalktık işte.
-Hadi hazırlan, kahvaltıya gel. Menemen yaptım sana.
Koca bir yaz ne kadar da çabuk geçmişti böyle. Barış'ın son bir haftadır aklında ki tek soru buydu. Koskoca üç ay yani doksan gün yani iki bin yüz atmış saat nasıl geçti. '' Güzel olan her şey bu kadar çabuk bitmek zorunda mı ? '' diye kendine sorarken yataktan çıktı ve banyonun yolunu tuttu. Genelde olduğu gibi günün ilk yarım saatini banyoda geçirecekti. Neyse ki dün geceden duş almıştı. Klozetin kapağını açtı ve kenarda duran Leman dergisinin bu hafta ki sayısını aldı. Galiba günün en sevdiği dakikalarıydı bu yarım saat. Gün içinde ki en büyük düşünce devrimlerini bu yarım saatte gerçekleştiriyordu. Eskileri anıyor, geleceği kuruyor, eski hayallerini yıkıyor yerine yenisini inşaa ediyordu. Tabi memleketi de kurtarmayı unutmuyordu.
Dergiden bir kaç karikatür ve köşe yazısı okuduktan sonra elini ve yüzünü yıkamak için lavaboya doğru hareket etti. Elini yıkadı ve yüzüne bir kaç avuç su çarptı. Aynaya baktı ve yaz boyu hiç kesmediği simitçi bıyıklarının farkına vardı. Çirkin duruyordu ama heves ediyordu suratta çıkan kıla tüye. Büyüdüğünü hissettiriyordu ona. Ama artık veda zamanıydı o bıyıklara. Çünkü okulun ilk günüydü bugün. Henüz kendine ait bir tıraş takımı yoktu. Gerekte yoktu zaten. Üç ay hiç kesmemesine rağmen biraz zaman ayırsa, bıyığını oluşturan kaç tane kıl olduğunu sayabilirdi. Babasının jiletini aldı ve çok sevdiği bıyıklarını kesti. Fazla uzunda sürmemişti. Toplamda beş jilet hamlesi yapmıştı. Aynaya bir kez daha baktı dudağının üzerindeki o siyah gölge yoktu artık. Dudağının kenarında ki ufak yara izi daha belirginleşmişti ama. Bu yara izi ona çocukluk aşkı Zeynep'ten kalmıştı. Yeşil bisikletle yaptıkları kazadan kalan bir hatıra idi. Daha sonrasında bisiklet kazası yapamadı çünkü yeşil bisiklet arabanın altında ezilmişti. Neyse ki Barış ve Zeynep dengesini kaybedip düşmüşlerdi ve böylece bir kaç sıyrık ile kurtulmuşlardı. Bu yarayı her gördüğünde Zeynep aklına gelirdi. Zeynep'ten özür bile dileyememişti. Çünkü o kazadan sonra bir daha Zeynep'i göremedi.Zeynep ve ailesinin, babasının işi yüzünden Almanya'ya taşındıklarını söylemişti annesi Nehir hanım. Barış da bir daha ne Zeynep'i görebildi, ne de ona ulaşabildi. Hala ara ara aklına gelir ve kendince depresyona girerdi. İlk aşkıydı çünkü, Barış öyle kabullenmişti onu.
Barış'ın aynada gördüğü o ufak yaraya olan dikkatini Onur abinin açtığı müzik bozdu. Göksel'den '' Depresyondayım '' şarkısı çalıyordu. Yılın en popüler parçalarındandı ama Onur abinin derdi neydi böyle? Sabah sabah bu şarkıyla güne nasıl başlar insan? Zaten okulun ilk günü moraller sıfır, birde üzerine Zeynep'li günler hatırlanmış. Bu şarkı tam anlamıyla bitirmişti Barış'ı.Banyodan çıkarken farkında olmadan şarkının nakarat kısmına eşlik ederken buldu Barış kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karavan
RomanceBazen zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Çoğu insan bu cümleyi iyi anlamda kullanır. (Örn. " Abi o kadar iyi anlaştık ki kızla zaman nasıl geçti anlamadım bile...") Ben hiç bir zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamadım. İyi veya kötü anlamda değil...