Bölüm 5

2.4K 111 7
                                    


  Cihan'la konuşmamız yarım kalmıştı. En son bana işini kaybettiğini söylüyordu. Ben de ona öğretmenliğe geri dön demiştim. Kabul etmemişti. Israr edemem zaten.

  Salonda oturuyordum. Pazar günü saat 13:00 dı. Tanrım! Resmen yanıyordum. Bu nasıl bir sıcak. Telefona göz attım. Woah! 34°C mi?

  TV de Saba Tümer'in kahkahasıyla kendime geldim. Aaaah! Saba Tümer! Çabuk kanalı değiştirmeliyim. Durmadan 10 dakika gülebilen bir canlıdır Saba Tümer.

  Tam o anda terden sırılsıklam olmuş bir adet Cihan salona girdi.

"Günaydın" dedi.

  Bana bakıp sırıttı. Ne var lan!

"-Ne var ne gülüyorsun?" dedim.

"-Sanane. Ahahaha. Tipe bak. O saçlar ne lan öyle? Gülesim geldi."

"-Bak sen. Gülesi gelmiş. Bak şimdi benimde seni gıdıklayasım geldi."

"-Hayır, Burak! Hayıır. A-ama söz verdiin. Hayır. Hay..."

  Cihan'ın 'hayır' çığlıklarının yerini kahkahalara bıraktı. Vay be. Saba Tümerden daha uzun gülebilen canlılar varmış demek ki. Süper lan.

  Cihan'ı gıdıklamaya doyamazsınız. Sert abi bir anda minik kediye döner deli gibi gülüp çırpınır. Yüzü kıpkırmızı oldu. Böyle kıvranıp kıvranıp duruyo. Ama nasıl tatlı varya! Onu böyle mutlu gördükçe bende seviniyorum. Seviyorum bu çocuğu yaa! Sanırım uzun zamandır ikimizinde bu gıdıklanma-gülme rehabilitasyonuna ihtiyacımız vardı. Uzun zamandır bu kadar gülmemiştik ama bu çok iyi geldi.

  Ben onu 4-5 dakika gıdıkladıktan sonra üstünlüğü o aldı. Şuan onun ellerindeyim. Ahh! Acımasızca öcünü alıyo. Off! Ne gıdıkladı ya!

  Rehebilitasyonu bitirdiğimizde ikimizin de saçlar birbirine girmiş ve kıyafetlerimizde can çekişiyordu. O, kanepede oturuyor. Ben ise onun kucağına kafamı koymuştum. Nefes nefese birbirimize bakıp bakıp gülüyoduk. Bir yandan uzun saçlarımda ellerini dolaştırırken, bir yandan gözlerime bakıyordu. Bunu biraz geç fark ettim belki de 2 dakikadır gözlerime bakıyordu. Göz göze gelince;

"-Seni seviyorum minik." dedi.

  Sanki benim bakmamı beklemiş gibi ben bakar bakmaz söyledi bunu. Cevap belliydi;

"-Bende.. ben de seni seviyorum."

  Çok seviyorum Cihan'ı. O benim canım 'kardeşim'. Sert bir çocuktur ama çok anlayışlıdır. Bana kızar ama bana sarılarak belli etmeden ağladığı olur. Belki de ailesini özlüyordur. Bilemem. Fark etmez. Başının her zaman omzumda yeri var.

  Hazır bu fırsat. Baktım ortam müsait. Mutluyuz. Hemen konuya açtım yine;

"-Eee, araba işiyle ilgili fikirlerin ne?"

  Gözlerini devirip bana baktı. Yüzünde de sen mi yapacaksın bunu der gibi küçümseyici bir ifade vardı.

"-İddiaya varım, yapamazsın minik. Sende o göt yok." dedi.

  Bide üstüne küçümseyici bir gülüş.

*************

  Uyandım, hissediyorum. Uykudan uyanınca hissettiğim gibi hissediyorum. Ama etraf çok parlak. Gözüm acıyor. Neden?

  Bu seste ne böyle birisi bana sesleniyor ama sesi bir robot gibi geliyor. Metalik bir ses bu;

"Burak! Burak. Aman tanrım."

  Kim olduğunu göremiyorum, ne oluyor burada. Neden herşey çok parlıyor. Gözlerim acıyor. O metalik ses, tekrar konuştu ama o kadar derinden geliyor ki sesi. Kuyudan geliyormuş gibi sesi, metal ses;

"-Hey! Doktooor! Doktor! Uyandı. Burak uyandı. Kimse yok mu?"

  Ne doktoru, ne oluyor. B-ben evde değilim. Ne zaman.. ben.. ne  zaman.. buraya..

  Hassittir. Tam wattpad hikayelerindeki klasik hastane sahtesi gibi lan!

  Her şey çok garip geliyor. Çok uzun uyuyup uyanınca hissettiğim o ağırlık var üstümde sanki.. Sanki günlerdir uyuyorum.

  Tekrar metalik ve kuyudan gelen bir ses daha. Ama bu sefer ses farklı.

"-Burak Bey! Burak Bey, bana bakın. Beni duyuyorsanız elinizi kaldırın hadi. Burak Bey."

  Bu sözler beyaz önlüklü uzun boylu olan ama yüzünü tam göremediğim biriydi. Ama.. ama diğer tarafımdaki kişi Cihan. Evet evet o. Sanki ağlamış gibiydi. Gözlerim ışığa alıştıkça daha net görmeye başlıyordum.

  Beyaz önlüklü adama baktım. Ve;

"-Ben.. ben. Siz kimsiniz?"

"-Ben Operatör Doktor Emre İlhan. İstanbul'dasınız.. Hastanede. Bir barın yanında bulundunuz. Ağır bir darbe almışsınız. Sebebini bilmiyoruz. Şimdi Burak Bey bana yaşınızı söyler misiniz?" Seslerdeki metaliklik gidiyor. Sesler daha anlaşılır oluyordu.

"-24.."

"Peki ya soyadınız nedir?"

"H-hürkuş"

  Ne kadar saçma sorular lan bunlar.

  Kendini doktor olarak tanıtan kişi kafasını Cihan'a çevirdi ve gel hareketi yaptı. Cihan ile doktor kapıya gittiler. Odadan çıktılar ama kapıyı tam kapatamadılar, konuşmaları zar zor duyabiliyordum.

"-Cihan Bey, arkadaşınız, kısa süreli bir şok yaşamış. Hastanemize giriş yaptığında bilinci yerinde değildi. Ciddi bir şey yok. Ama vücudunda özellikle başındaki yaraların sebebini bilmiyoruz. Kavga etmiş olabilir. Şimdi hastanın uyandığı hastane polisine haber vermeliyim. Merak etmeyin sadece ne olduğunu soracaklar. Rutin bir işlemdir. Bu tür vakalarda hastane polisi soruşturma yapar. 5 dakika sonra geleceklerdir. Bir de Cihan Bey, arkadaşınız bir kaç gün hafıza kaybı yaşayabilir. Ara ara hatırlayabilir ne olduğunu ama en geç 2 güne bir şeyi kalmaz. 4 saat sonra yani akşam 7-8 gibi hastaneden çıkışınızı yapabilirsiniz. Tekrar geçmiş olsun."

  Bak yemin ediyorum ya bir filmin içindeyim, yada koduğumun bir wattpad hikayesindeyim şuan. Lan bildiğin hastane sahnesi bu! Bi yaratıcı olamadınız amk. Hep aynı hep aynı.

***

Çilek (GAY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin