Bölüm 6

74 8 3
                                    

Şarki Adı----> Lost frequencies -reality

Anlıyacağınız o ki berbat ve rezil bir haldeydi.Annem konuşma yapmak için mikrofonun başına geçti.Salonda büyük bir alkış koptu.

"Sevgili misafirler,değerli konuklar öncelikle hoşgeldiniz.Bugün burada sanatsever dostlarım,ailem ve vakıfla toplanmış bulunmaktayız.Farklı farklı tablolar sizlerin ilgisi için arkadaki standlarda bekliyor,bu tabloları canım kızım Şebnem'le yaptığımdan ötürü onu da sahneye davet etmek istiyorum,tekrardan teşekkürler...

Benim gözüm tabi ki de kapıdaydı.İçimden Barışın gelmiyeceğine dair bir kuşku stres oluşmuştu,o derece kaptırmıştım ki kendimi annemin konuşma yaptığının , beni sahneye çagırdığının farkına bile varamadım.Abimin uyarmasıyla sahneye doğru yürüdüm.Aklimda bir sürü düşünce vardı.Neden çıkıyorum sahneye?Ne diyeceğim acaba? Cümleleri toparlayamaz hale geldim.Çıktım sahneye

"Annemin de dedigi uzere bugun burada bagis icin toplandik,beraber yaptigimiz tablolari halka sunduk,begenilerinizi bagislarinizi bekliyoruz.Annem soylemedi galiba ama cok ilgi gosterilen 4 tablo acik artirma ile satilacak,tesekkurler.

Salondan yine alkis sesleri,ıslıklar.Baktım inmeden aşagıda bulunan insanlara.Barış gelmiş.Umarım istemsizce rezil olmamışımdır.Sahneden indiğimde ne yazık ki hala heyecanımı üzerimden atamamıştım.Zaten sarı saçlı Barış üzerime üzerime geliyordu.Yanıma yaklaştı ve söyledi;

"Tebrik ederim,gerçekten güzel konuşmaydı"
"Sen ciddi misin? Yoksa şaka falan mı?"
"Evet çok ciddiyim.

Bir süre konuştuktan sonra yanımıza kuş yuvası saçlı---böyle demekte haklıyım çünkü beyni de kuş kadar bir şey---kumsal geldi.Kumsalla uzun süredir tanışmamıza rağmen ona karşı içimde büyük bir kin biriktirmiştim,bu durum onun beni lise yıllarımda da sürekli ezikleyip küçük düşürmesinden ve Barışa karşı sırnaşık davranmasından kaynaklı olsa gerek.O benim ona karşı olan bu düşüncelerimden haberdar değildi.Temennim olmamasıydı.Çünkü bu sefer de her şeyimi bilen uzun süredir tanıdığım bir dostumu kaybetmiş olacaktım.Elbet bir gün ona herşeyi açıklayacağım zamanlar da gelecek.Umarim hicbir şey icin geç olmaz.Bir sürede bar tipi masaların kenarında konuştuktan sonra vakıf üyelerinden biri sergi için bağış zamanının geldiğini söyledi.Enteresan ki Barış bana benim yaptığım tablonun hangisi olduğunu söyledi,o tabloyu almak istiyordu anlaşılan.İşte belirli başlı kişiler bağış yaptı.Aralarında Barış ve Kumsal da vardı.Kumsal cimridir,orada Barış olmasa bağış yapmak için o sırada beklemezdi.Adeta düğünde gelin ve damata altın takıcak bir kız gibi duruyordu,kıyafetinden de anlamışsınızdır zaten.Sıra geldi açık artırmaya.Dört tablo demiştim,teker teker seçildiler.İçlerinde annemle birlikte ortak yaptığımız soyut tablo vardı.Ama annem onu açık artırmaya koymadı.Sergi sonunda büyük bir gelir elde edildi.Vakıfa verildi alkışlar eşliğinde.Vakıf üyesi Nazım Bey konuşma kürsüsünde başta annemi daha sonra bende dahil bütün ailemi kutladı.Gösteri bitti,Barışı kumsalı uğurladım.Ailecek arabaya bindik.Anneme beraber yaptığımız parcayı neden koymadığını sordum.Annem ise ''Ünlü bir ressam arkadaşım tabloyu çok beğenmiş,Antalyada olacak bir sergisinde kullanmak ve daha sonrasında onu satın almak istiyor,bu yüzden çarsamba günü seninle Antalyaya gidicez'' dedi.Bu yorgunluğumun üstüne bu haber ilaç gibi geldi.

O kadar uykum vardı ki eve gelince değil günlüğümü yazmak,gözümü bile zor açıyordum.Duydunuz günlük yazıyorum,üniversiteye başladığımdan beri.Kıyafetlerimle uyumuşum,sabah kalkınca anladım bunu.Yataktan taşan buruşmuş kıyafetimi hemen makinenin içine attım.Makinenin içine mi yoksa kesip çöpe mi atmam gerektiğini bilemediğim bir zaman dilimiydi.Hemen gidip banyoya girdim.Saçımda kalan geceden kalma saç spreyinin beyaz beyaz kurumuş kalıntılarından hemen kurtulmak istiyordum.Duş yapmayı aşırı derecede seven bir insanım,saatlerce vaktimi banyoda geçirebilirim.Bir bu kadar da israfa karşıyım.Saçımdan gelen şampuan kokusuyla mutlu oluyorum.Birde yağlı saçlarım var sormayın gitsin.Saçımdaki yağ ile sıvı yağ ticaretine başlayabilirim.Duşa girmeden müzik açıyorum tabletimden çamaşır makinesinin üstünde çalan müzik sesleriyle duşumu alıyorum.Ve duştayke bana Almanya'yı hatırlatan şeyler var.Mesela yüz temizleme jelim.

Bu yaz tatilinde 3 hafta Almanyaya anneannemin yanına kalmaya gittim.Orada da bahsettiğim urunu cok kullandım ve Türkiyeye gelmeden bir tane daha aldım.Mükemmel kokuyor.İşte ben duşumu aldım,malum bugün okul var.Kahvaltımı üniversiteye yakın kafe tarzı bulduğum herhangi bir yerde yapmayı düşünüyordum.Hem bizimkileri de alırdım.En azından bir çay içerdik.

Okulun çevrelerde bulunan genellikle bizim üniversite halkının apaçi olmayan kesiminin takıldığı kafeterya tarzı bir mekan bulduk ve oeada olan açık büfe kahvaltıdan aldık.Kumsal yemiş de gelmiş.Barış ben ve Berk ağzımızın tadıyla dolu dolu kahvaltı yaptık.Simit yiyordum,simitin yanına yakışan iki şeyden biri çay diğeri ise ayrandır.Çayım bitmişti.

''Garsooooooon,bu masaya bir çaaay''
''Hemen efendim ''

2 dakika bekledikten sonra üçuncü dakikada çayım geldi.Kafamı garsona kaldırıp baktığımda onun eski evimizdeki komşumuz olduğunu farkettim.Hani şu çok zeki,çok çalışkan annemizin öve öve bitiremediği komşunun çocuğu.

"Komşunun çocuğu 100 almış" dedirten.Ama hakkını yememek lazım.Okul sınavlarında dersanede hep birinci olurdu,bir boşu,iki yanlışı çıksa bile kendisine bir köşe bulup orada sessiz sessiz ağlardı.Garip bir kişiliği vardı.Yanlış hatırlamıyorsam eğer çocuğun adı Toprak Şanlıoğlu'ydu.Bir yandan hafızamdan ismini seçmeye çalışırken diğer yandan da dersleri bu kadar iyiyse okul vakti neden bu kafede çalışıyor diye düşünüyordum.

''Kimdi o'' dedi Barış.

''Hiç,eski mahalleden eski bir tanıdık,uzun süredir görmemiştim''

Ben hala şaşkındım,büyük ihtimalle beni tanımadı.Eee doğal olarak kaç senedir görüşmedik.Yaklaşık 12 yıldır.Onu tanımam bile gerçekten bir mucizeden ibaretti.İnsan sıfatlarını ezber konusunda üstüme yoktur.Numarası telefonumda kayıtlı mı diye rehberimi kurcaladım.

Tttttt,tooooooo,toooooppp he Toprak.Yuh bana ya "Toprak-eski mahalleden arkadaş" diye kaydetmişim.

Kahvaltımız bitmişti hatta kafede kimsecikler kalmamıştı.Okula girdik.Bildiğiniz üzere bir ing öğretmeni adayiyım.Umarım kpss kazanırım.Bugun okulda yeni bir ögretmen vardı.'Jason'adında.Amerikadan gelmiş okulumuza.Tüm dersler ingilizceydi.Türkceyi de bilmiyordu zaten.Tek bildiği kelime tamam'dı.Arkadan bir ögrenci şakasına 'Hocaaaaaaaam'diye bağırdı.Hoca ise tamam dedi.10 dakika kahkahalarla geçti.Bize tongue twisters yani türkçesi tekerlemeler.

''She sells seashells by the seashore''
''Hiw much wood could a woodchuck chuck if a wood chuck could chuck wood''

Beş on tekrardan sonra hepsi aklıma yerleşti.Eve gideyim de anneme abime söyleteyim diye can atıyordum.Okul bitti,eve geldim.İçimde hala tekerlemeler;she sells seashells,sea shells,shells...Son bir kaç tekrardan sonra Anneeeee she sells seashells by the seashore ,Şöylesene.İnanamıyorum resmen söyle diyeceğime şöyle demiştim.Hava yapayım derken içimdeki şeytan o havayı bir iğneyle pıssss diye söndürmüştü.Çok da önemli değildi,zaten ailemden kişilere rezil olmak benim için utanc verici değil eğlendirici bir hal alırdı.

Aşk Üniversitede GüzelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin