Fırtına

1.8K 94 8
                                    

Her fırtınadan önce sessizlik gelir. Derin bir sessizlik.Sonra kanının damarlarından o yoğun akışını,kalbinin hızlanıp göğüs kafesini zorlayışını hissedersin.
Bakışlar boş gibidir ama aslında değildir. Çünkü gözler özgürdür fırtına anlarında.

Ona baktım. Yüzüne,gözlerine...
En çok gözlerini seviyordum, çünkü en çok gözlerine uzaktım onun,en çok onlardan kaçardım.
Ama o başkalarına korkmadan bakıyordu.
Biraz önce Yasemin'e nasıl bakmıştı acaba? İnsanı kendine çekip aynı anda iten çapkın zamanlar bakışıyla mı? Şefkatlimiydi yoksa?Ya da tüm bu girizgâhları es geçip öptü mü onu?
Bir kaç dakika da kafamda yazıp çizdiğim her şey kadehlere rağmen acımı körüklemişti. Şarap hala vücuduma yayılıyordu sanki,yayılan ama asla yerleşemeyen bir sarhoşluğun etkisindeydim.
Ellerim masanın üstünde,masadan destek alarak ayağa kalktım. Sandalyeyi geriye doğru itip dengede kalabiliyormuyum kontrol ettim.
Sendeleyişlerime rağmen ayakta durabiliyordum.
Restaurant sessizdi.
Huzursuz bir sessizlikti bu.
Karşımda gözlerinden başka her şeyi tepkisiz adama doğru ilerledim. Başımı yere eğip adımlarımı takip ettim,Ayakkabılarımın burnu onunkilere değmeden durdum.
Ne kadar yakındık, başım hafif eğik iken kabarmış saçlarımdan birkaç telin onun gömleğine değdiğini görebiliyordum. Bakışlarımı kaldırdım. Yüzüne hiç olmadığım kadar yakındım.
Ne güzel bir adamdı böyle.
Yanakları, esmer teni,kapkara gözleri,dudakları... O gözlerimin içine, derinlere bakarken sadece ona kavuşmak geçiyordu içimden. Kim bilir? Belki o an konuşmasaydı, kavuşacaktım da.

'Ne oldu sana güzelim?'

O gür sesi, fısıldar gibi çıktı dudaklarından. Biraz sonra beni sarmalayacakmış gibi şefkatliydi,
Sesindeki o hali hissedince gözlerim sıkı sıkı kapanıp,dudaklarım birbirine kenetlendi. Çenem titremeye başlayınca kendimi tutamadım, bütün her şey ağlamam ile aktı gitti. Elimi göğsüne koyup ona tutundum. Dengemi kaybedeceğimi anlayınca göğsündeki bileğimi tutup beni belimden kavradı ve kendine çekti. Başımı dik tutamadım ve ona yasladım.

'Defne!'

Ağlamayı bırakıp yüzüne bakamıyordum. Sesi bana ulaşmaya çalıştığından çok sert çıkmıştı. İyice kendimi kaybettiğimi düşündüğünden,endişelenmişti ama ben kendimdeydim, kendime geliyordum.
Ellerimi, bu sinir boşalmasını durdurmak için sıktım. Sonunda bitmişti. Hala omzunda kesik kesik nefes alıp,iç çekiyordum.
Saçlarımı seviyordu yavaş yavaş. Yüzümü omzundan kaldırdım,gözlerine baktım. Pda sakinlesmisti. Sanki nedenini sormak istiyor da korkuyordu.
Neden?
Neden;çünkü bana gelmemişti, çünkü ben onu başka biriyle düşündüm, başka birine dokunduğunu,öptüğünü...
Hala yumruk olmuş duran ellerimi göğsüne vurup ittim onu. Beni bırakmadı.

'Ne yapıyorsun sen? Delirtecek misin adamı ? Ne oldu!'

Bir yandan beni tutmaya çalışırken bir yandanda bağırıyordu. Anlamadığını, korktuğunu görüyordum. Ama umrumda değildi. O iki dakika önce omuzlarında ağlayan kadının öfkesi kendisine dönüşüne şaşırırken, bende kollarımı kurtardım ondan.

'Neredeydin!'

'Geldim. Buradayım işte!'

'Unuttun mu? O yüzden mi gelmedin, umrunda mı değildim yoksa?!' Dedim gitgide yükselen sesimle.

'Geldim Defne. Gec geldim özür dilerim ama geldim! Umrumdan çok daha büyük bir yerin olduğu için buradayım!'

Sesi yumuşamıştı. İkimizde sustuk,yine sessizlik hakimdi aramızda. Yeniden gözlerinin içine baktım.

'Yaseminleydin Ömer.' Dedim boğazımdaki düğüm sesimi içine çekerken.

' İki saat önce evet. Yoldaydım. Yanına geliyordum.'

Yanıyor ZamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin