27. Bölüm

6.4K 459 581
                                    

Kitap okumayı da film izlemeyi de hiç bir zaman çok sevmemiştim. Ne okursanız okuyun, ne izlerseniz izleyin her yerden absürd bir aşk hikayesi fışkırırdı. Bana saçma geliyordu, hasta bir kızın sevdiği adamı görünce iyileşmesi, yorgunluğunun unutması yada mutlu olması.

O yüzden utanarak söylüyordum, bir gün boyunca yatmış olmama rağmen ağrımaya devam eden tüm uzuvlarım Sehun'un bana sarılmasıyla kendine gelmişti. Kendimi içi içine sığmayan ergen kızlar gibi hissediyordum. Rahatlama hissi tüm bedenimi ele getirmiş olmasaydı kollarımı onun beline sarabilirdim ama karıncalar her taraftaydı. Kollarımda, bacaklarımda, kalbimde. Bütün tepkisizliğim derin bir iç geçirmemle son buldu. Kasılmış kasları etrafımda yavaş yavaş gevşiyordu ve bu beni çok yanlış hislere sürüklüyordu.

Burada olmaktan o kadar mutlu olmuştum ki...

"Neden geziye gideceğini bana söylemedin?" diye fısıldadı kulağıma.

Tutuşunu bozmasın diye olduğum yerde kıpırdanamadım, yapabilseydim yapardım. Açıkçası cevap vermek ve gereksiz gürültü yaratmak istemiyordum. Halimden memnundum, burnumu Sehun kokan tişörte sürtüp onun da devam etmemesini umdum. Bir şekilde beni anlayıp sadece sarıldı. Bunun bu kadar iyi hissettirmesi normal miydi?

Uzun bir sarılma faslının ardından "Bir daha bu kadar uzun süre habersiz yok olma." diye devam etti. Bir elini ensemi sıyırıp saçıma yerleştirmişti. Dün gece döner dönmez duş aldığım için şükrettim. "Jongin bütün Çinli öğrencilerin geziye gittiğini söyleyince üzülmeyeyim diye uydurduğunu zannettim, gittiğinizi düşündüm."

İkinci bir iç geçirmek zorunda kaldım. Onun bu şekilde tetikte olması beni üzüyordu. "Sehun, ufak bir tartışma için ülke değiştirecek kadar rahat hareket edemiyorum."

Bunu ben söyleyince öğrenmiş gibi daha da rahatladı ve burnunu saçlarımda gezdirdi.

Üçüncü defa iç geçirdim.

Sonunda ayrıldığımız zaman geldiğinde suratında gördüğüm yorgun adam yerinde değildi. Gözleri hâlâ kırmızıydı ama kaşları çatılmamıştı. "Rahat hareket edememen için her şeyi yapacağım." dedi, şaka yapıyor gibi gözükmüyordu. Normalde olsa gözlerimi devirirdim, fakat o an kollarının arasındayken sadece suratına dik dik bakmakla yetindim.

Aniden sağ elini yanağıma yerleştirince gözlerim kocaman açıldı. Baş parmağı dudağımda bir yere hafifçe temas etti. "Dudağına ne oldu senin?"

Gözlerimi peş peşe kırptım. İki gün önceden kalan anılar aklıma yavaş yavaş dolmaya başlamıştı, çocuklara hesap soruşum, ciddiye alınmayışım, sinirlenip yersiz tehditler savuruşum, dalga geçilişim, Yixing'in beni uzaklaştırmak çabaları, Sehun'dan mı hoşlanıyorsun soruları, gerilen sinirler, yumruk yiyişim... Sanki Sehun zihnimi okuyabilirmiş gibi aklımı hemen temizleyip, "Hiç." dedim hızlıca. "Uçuk çıktı sanırım."

Sehun nedense bu dediğime inanmamıştı. "Bu uçuğa benzemiyor Luhan." Ben nereden bilebilirdim ki, daha önce hiç uçuğum çıkmamıştı.

Yaramı dürtükleyen parmağını durdurmak için elini kavrayarak uzaklaştırdım. Dilimle büyük ihtimal kahverengi olduğu için kendini hemen belli eden kabuğu kontrol ettim, hâlâ demir tadı geliyordu.

"Çinlilerde böyle çıkıyor. Şimdi bunu mu tartışacağız?"

Şüpheli bakışları neyseki erken müdahele sonucu iz kalmamış suratımda gezindi. İçimden bir ses bana inanmadığını söylüyordu. Yine de irdelememesi için dua etmekten kendimi alamadım, onu korurken yumruk yemiş olmak çok utanç vericiydi. Gözlerimi ondan kaçırdım ve belimi kavrayan ellerinden kurtuldum.

SignatureHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin