32. Bölüm

5.9K 336 633
                                    

Bu kelime buraya, hayır hayır, altına.

"Nasıl da yakışıklı..."

Dikkatinin dağılmasına izin verme Luhan. Bu cümlenin anlamı şu, yoksa değil mi?

"Aman tanrım! Daha demin onunla göz göze geldim inanabiliyor musunuz?"

Derin nefes al, ver Luhan. Sakin ol, sakin ol. Bu boşluğa şu kelime gelecek.

"Oppa seninle evlenmek istiyorum! Lütfen beni reddetme!"

Elimde sıkmaktan neredeyse kırılacak olan kalemi masaya fırlatarak kafamı kaldırdım. Sabırla kontrol altında tutmaya çalıştığım sinirim artık derimin altından beni tırmalıyordu.

Kötü bir güne başlamıştım. Hava Seul'e göre bile olması gerekenden daha çok bulutluydu. Gece rahat bir uyku çekememiştim, sabah da bu sebeple geç kalktığım için kahvaltıyı gözden çıkarmak zorunda kalmıştım. Sehun okula gelmemişti. Bana bu devamsızlıklarını haber verseydi hevesimin kursağımda bıraktığı acı tatla daha kolay başa çıkarabilirdim. Bunların üstüne, kaçtığım derslerin birinde verilmiş ve benim teslim gününden yalnızca bir gün önce öğrendiğim Korece ödevi sıramın üstüne bırakılmıştı. Aman ya banane diyeceğim bir şey değildi çünkü önümde on dört sayfalık kapsamlı bir dönem ödevi duruyordu, yapmama lüksüm yoktu.

Umutlandığımdan değil de her zaman olduğu gibi Sehun'un her an bir yerden çıkmasını bekledim. Ama ne gelen oldu ne de giden.

Gün sonunda bugünün huzur kaçırıcısı belli olmuştu.

Kafamı sallayarak karşımda oturan çocuğun dikkatini çekmeye çalıştım. Ayağındaki bot ve giydiği kalın cekete rağmen gözlerine yerleştirdiği güneş gözlüğü biraz absürd duruyor olsa da Kyungsoo'nun umrunda değil gibiydi.

"Ne var?" diye sordu sanki sağırmış gibi. Beni zorla getirdiği kafedeki masamızın etrafına akbaba gibi toplanan kızlar yalnızca benim canımı sıkıyor olamazdı. Popüler arkadaşlara sahip olmak cidden zor işti.

Sesimi çıkarmadan heyecanla inildeyen kızları işaret ettim. Benim sessiz cevabıma 'Ne yapabilirim?' der gibi omuz silkti.

Sınanıyordum. Bunun başka bir açıklaması yoktu. "Bana bak." diye homurdandım sessiz olmaya çalışarak. "Ödevim olduğunu haykırmama rağmen kolumdan tutup zorla bu kafeye getirdiğin yetmiyormuş gibi sadece şu lanet kahveni yudumluyor ve sana fangirllük yapan kızlara el sallıyorsun."

Beni duyamıyormuş ayağına yatarak gözlerini kaçırdı ve masanın üzerindeki kahve bardağını kavradı.

"Kyungsoo." diyerek avucumun içiyle masaya vurdum. "Çıkar şu ağzındaki baklayı."

Ciğerlerinde biriktirdiği havayı sıkıntıyla bıraktıktan sonra boğazını temizledi. "Bize birazcık izin verebilir misiniz?" dedi yüksek sesle. "İşimiz bittiğinde hepinize imza vereceğim. Ama şimdi lütfen müsaade edin."

Kızlar hayal kırıklığıyla homurdansalar da Kyungsoo'yu ikiletmediler ve yavaş yavaş masanın etrafını boşalttılar. Sessizliği sağlamak madem bu kadar kolaydı ne diye benim sinirlenmemi beklemişti?

"Buraya ne için geldiğimi biliyorsun." diye başladı sonunda.

Lafını kestim. "Tanrı aşkına nereden bileyim?"

"Sen beni hiç dinlemiyor musun?" Gözlerini kapatıp ofladıktan sonra devam etti. "Konu Jongin."

Taşlar yerine oturmaya başlarken önümdeki ödev dosyasını kapatarak dirseklerimi masaya dayadım. "Banane Jongin'den."

SignatureHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin