31. Bölüm

5.5K 346 493
                                    

Televizyonun kenarına iteklenmiş, kirli su dolu fanusta birbirini sürekli kovalayan iki Japon balığını daha iyi izleyebilmek için dizlerimin üzerine çöktüm. Daha önce evcil hayvanım hiç olmamıştı. Bir şeylerin sorumluluğunu almaktan her zaman uzak durmuştum çünkü hata yapmayı sevmezdim. Sahiplendiğim hayvan kaybolsaydı ya da daha korkuncu ölseydi üzülmekten çok kendime öfkelenmekle meşgul olurdum. Sonuçta ben bir işe kalkışırsam ne olursa olsun bitirirdim, üstesinden gelemeyeceğimi düşündüğüm hiç bir olaya bulaşmazdım. Kaşlarım biraz çatıldı ve acaba zihnim bana gönderme yapmak amaçlı mı böyle şeyler düşündürüyor diye merak ettim. Bu alışkanlığımın büyümeme rağmen arkadaşlık ilişkilerime yansıdığını görebiliyordum. Her insanda bulunan savunma mekanizmasının evrimleşmiş hâli felan sayılırdı.

Alnımın ortasındaki çizgi derinleşirken akvaryuma biraz daha yaklaştım. Nedense balıklardan birisine Luhan, diğerine Sehun adını takmadan duramamıştım. Bu çok saçmaydı çünkü onlar balıktı, adımı taşımayı hak etmiyorlardı.

Dalıp gittiğim su yaratıklarını izlerken dış kapının açıldığını duyduğumda arkama döndüm. Gelenler Kyungsoo ve Joonmyeon hyungtu. Artık hepsine de alıştığım için kendimi kasmama gerek kalmıyordu, ne mal olduğumu az çok öğrenmişlerdi.

"Of ya." diye homurdandı Kyungsoo varlığımı farkedince. "Yine mi sen?"

Elimdeki sulu elmayı dişlerken gözlerimi kıstım ve sahte sahte sırıttım.

"Evimize misafir geldiğinde hoşgeldin demeliyiz, değil mi Kyungsoo?" dedi hemen arkasından içeriye giren Joonmyeon. Bu bir sorudan çok hemen terbiyeni takın ve misafiri iyi karşıla emiri olduğu için keyifle Kyungsoo'ya baktım.

Gözlerini devirdi. "Hoşgeldin."

"Ve birisi sana hoşgeldin dediğinde ona kibarca cevap vermen gerekir, değil mi Luhan?"

Bana ne yapmam gerektiğini söyleyen Sehun'a en kötü bakışlarımdan birini yollamak için arkamı döndüm ve kollarımı kovuşturdum. Kyungsoo'ya yapılırken iyi hoştu da bana yapılması o kadar güzel değildi. "Bu yaştan sonra bize görgü kurallarını mı öğreteceksiniz?" diye çıkıştım.

Bir dersten daha uzun süre dans odasında oyalanınca çoktan yok yazıldığımız için okuldan kaçmaya karar vermiştik. Değişim öğrencileri arasında devamsızlığı en fazla olan büyük ihtimal bendim çünkü diğerlerinin ne dili yetiyordu, ne de gezecek bir yer biliyorlardı. Doğrusu herhangi bir uyarıyı dert etmiyordum, buraya kadar geldikten sonra devamsızlık yüzünden sınıfta kalmazdım herhâlde.

Şüpheyle yerimde kıpraştım, bundan sonra devamsızlığı azaltacaktım.

Neyse işte, okuldan çantamı bile almadan çıkınca soluğu EXO'nun yurdunda almıştık. Sehun'un yıkanması ve üzerini değiştirmesi felan gerekiyormuş, B.A.P'nin şirketine bu hâlde gidemezmiş. Benim açımdan hâlinde bir sorun yoktu. Hatta üzerimdeki hardal rengi formayla karşılaştıracak olursak moda harikası gözüktüğünü bile söyleyebilirdim. Yine de bu teklifte bulunduğunda aklım bir karış havada olsa gerek sorgusuz sualsiz kabul etmiştim.

Şimdi de karşımda üzerindeki yıpranmış beyaz bluzu ve gri eşofmanlarıyla, saçını havlu yardımıyla kurutarak dikiliyordu. Bir de gözleri beklentiyle bakıyordu. "Elbette sana görgü kurallarını öğretmeyeceğiz." dedi ve yüzüne yine huzurlu bir gülümseme kondurdu. Bana bakarken sürekli tebessüm halindeydi. Bu benim için pek hoş sayılmazdı çünkü dudaklarının kıvrıldığını görmek biraz heyecanlanmama sebep oluyordu. "Eminim biz demeden de Kyungsoo'ya cevap verecektin."

"Kyungsoo hyung." diye düzeltti bahsi geçen çocuk. "Hadi şimdi bana cevabını ver Luhan."

Kötü bakışlarımı Kyungsoo'ya çevirdim ve gözlerimi kıstım. Bundan zevk alıyor olmalıydı. "Hoşbuldum."

SignatureHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin