BÖLÜM BİR

63 8 8
                                    

Oturduğum salıncaktan kalkıp sessiz adımlarla bu evdeki en sevdiğim yer olan mutfağa doğru küçük adımlarla ilerledim.Kahve ve sıcak çikolata ile doldurulan çekmeceyi açarak bir tane kahve aldım.Isıtıcıya suyu koyup bir kupa çıkarttım.
Kahveyi kupaya boşaltarak elimdeki boş kahve paketini alıp kapının yanındaki ufak çöp kovasına attım.Tezgaha yaslanarak ela gözlerimi parkeye sabitledim.

Aklımda cevabını istediğim binlerce soru cirit atarken burada böylece durmak beni hiç iyi hissettirmiyordu.

Annem ve babam bunca yıl bana neden yalan söylediler?

Gerçek ailem beni neden yetimhaneye bıraktı?

Enes neden Dilara'yı seviyor?

Ben bunları yaşayacak kadar ne halt yedim?

Suyun ısındığını belli eden düğmenin yukarı atmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp suyu kupaya boşalttım.

"Asel"
Arkamdan gelen tanıdık bir o kadarda sevdiğim sesle kapıya dogru döndüm.
Baran...
Çocukluk arkadaşım.Daha doğrusu kardeşim.
Küçüklüğümüzden bu yana birbirimize hep destek olmuş,birbirimize güveni aşılamıştık.
Ben ne zaman yere düşsem Baran koşardı yanıma!
Kendi umutlarımla göğe yükselir daha sonra kanadı kırılmış bir kuş gibi yere çakılırdım.Her zaman uğradığım hayal kırıklığını telafi eden Baran olurdu....

"Uyumadın mı sen daha?" yeni uyandığını belli eden çatallaşmış sesi yine güzeldi.Her zamanki gibi.

"Uyuyamadım" dediğim şey üzerine yüzümü inceledi bir süre.Daha sonra buzdolabını açıp kafasını sağ omzuna yatırıp içini inceledi.Aldığı çikolatadan bir ısırık aldıktan sonra amerikan mutfaklarından olan ortadaki tezgahın bar sandalyelerinden birine oturdu.

"Artık banada bir kahve yaparsın"

"Ah!Tabiki"
Bir kupa daha alıp içine kahveyi boşalttım.

"Enes bugün seni sordu" dediği şey üzerine kalbimin ritmi hızlandı.Ellerim titredi ve yine gözlerim adını duyunca parıldadı.
Suyu kupaya döküp kahvelerimizi tezgaha koyarak çaprazındaki sandalyeye oturdum.

"Ne dedi" Baran gözlerimdeki ışığı fark etmiş olacak ki beni bekletmeden konuştu.

"Mimarlık tarihinin ders notlarını istedi."

Ah!Harika...
Yine umutlar...Yine hayal kırıklığı...Yine hüsran...
Baran halimi anlamış olacak ki ellerini yanaklarımın iki yanına koydu.

"Güzelim...Sen böyle yaptıkça o şerefsizin ağzını patlatmak istiyorum"

"Bıktım Baran...Anlıyor musun beni sadece çıkarları için kullanmasından da,gözümün önünde her gün o kızla fingirdeşmesinden de ama bunlara rağmen onu sevmekten vazgeçemediğim için kendimden de bıktım"
Baran parmaklarıyla yanağımdan süzülen damlayı silene kadar ağladığımı fark etmemiştim.
Ağlamak benim için tuvalete gitmek gibi birşeydi.
Düşünün işte...Günlük bir ihtiyaç kadar normaldi.

"Bana şu çocuğun bağırsaklarından kokoreç yapmam için daha çok neden söyleme Asel"
Suratımda oluşan hafif bir tebessümü fark eden Baran her zaman oldugu gibi yine aynı sözleri söyledi bana.

"Senin canını yakanın canını yakarım"

"Baran...Onu seviyorum.Sakın birşey yapma ona!"
Ellerini aniden çekti yüzümden. Oturduğu yerden kalkarak sandalyeye tekmesini geçirdi.

"Lan nasıl bir şey yapmayım lan!Senin canını yaktığını bile bile nasıl bişey yapmayım "
Söylediği cümleleri zihnimin sonra düşünülenecekler kutusuna atarak ona sarıldım.
Birkaç saniye karşılık vermesede dayanamayıp kollarını belime doladı.Güven veren kolları...
Bir yandan da haklıydı aslında.Baranı bu şekilde üzen bir kız olsaydı tırnaklarını koparır ağzına tıkardım lan!
Elinin birini saçlarıma çıkararak saçlarımda elini gezdirdi.

"Bu haline dayanamıyorum güzelim"

"Beni hiç bırakma Baran olur mu?"

"Bırakmam güzelim bırakamam"
Kollarını benden ayırıp gözlerime baktı.Merakla bakan siyah gözleri bir soru soracağını kanıtlıyordu.

"Eve gitmeyecek misin?"

İşte beklenilen soru...
Dün sabahtan beri ağlamaktan gözlerimin morarmasına neden olacak şey geldi yine aklıma!
Yirmi yıldır onlarla olduğumu sanıyordum.Ama üç yılım eksikmiş biliyor musunuz?
Altı yaşındaydım sanırım...
Baranla beraber Baranın, küçüklük fotoğraflarına bakıyorduk.Bir resim vardı ki çok imrenirdim.
Baran yaklaşık iki aylık daha...
Selma teyze ve Recep amca yatakta uzanmışlar ve ortalarında parmaklarını kemiren bir Baran...
Anneme sormuştum o gün benim neden bebeklik fotoğrafım yok diye...
Bana bebekken fotoğraf makinemiz yoktu demişti Halbuki zengindik biz.Olmaması imkansızdı.
Ünlü mimar Sinan Akçatepe'nin kızıydım ben.
Ne kadar gerçek olmasada....

Dün sabah artık vakti geldi diyerek pat diye söylediler bana bunu.Dakikalarca girdiğim krizden çıkamadım.Bağırdım çağırdım evdeki eşyaları yerle bir ettim ve evden fırlayıp Baran'a geldim.

Tek yaşıyordu Baran.Selma teyze ve Recep amca yurt dışında kalıyorlardı bir süredir.
Olanları ona hıçkırarak anlattığımda sadece sarıldı bana...
Beni o kadar iyi tanıyordu ki benim yakışıklım.
Sarılmanın ne kadar iyi hissettirdiğini bildiği için ilk işi sarılmak olmuştu.

Gözlerinizi kapatın ve hayal edin...
Bir sabah kalktınız ve anneniz ile babanız sizi yetimhaneden aldıklarını söylediler.
Gerçek kızımız değilsin dediler.Bunca yıl söylemediğimiz için özür dileriz dediler.
Ne yapardınız?
Bileklerinizi mi keserdiniz?
Hiç bişey olmamış gibi mi yapardınız?
Yüksek bir binadan mı atlardınız?
Gerçek ailenizi mi bulmaya çalışırdınız?

Ben mesela çok merak ediyorum annemi...
Kokusunu mesela...
Bana sarılmış mıdır hiç?
Yada öpmüşmüdür?
Daha da önemlisi yaşıyor mudur?

Önümde sallanan ellerle gerçek hayata döndüğümü hissettim.

"Bana yalan söylediler Baran"

"Pekala gitmek istemiyorsun biliyorum ama en azından burada olduğunu söyleyelim merak etemesinler" yanından geçerken söylediğim cümleye ben bile şaşırmıştım ama doğru söze ne denir???

"Bırakta çaresizlik ne demekmiş görsünler Baran"


Ruhunuza dokunması dileğiyle...
Sizlerden istediğim tek şey o küçük ama benim için önemli olan yıldıza dokunmanız...
Desteğinizi esirgemeyin... ❤❤❤

















*ASEL*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin