Uyanır uyanmaz ilk işi annesini kontrol etmek oldu Zeynep'in, gece gördüğü rüyanın etkisinden çıkması kolay olmayacaktı. Rüyalarında annesini babasıyla görmeyeli çok olmuştu, gördüklerinde de hep eski günler yansıyordu her sahnesine ama bu onlardan farklıydı. Babasını da ilk defa beyazlar içinde görüyordu, annesinin elinden tutmuş uzaktan Zeynep'i izliyorlardı. Yüzlerindeki ifadeyi çözmek için didinse de bir anlam çıkaramıyordu, küçücük aklı daha neleri büyütecekti. Bir anda onların sisler içinde kaybolduğunu görünce ne düşüneceğini, ne yapacağını, nereye gideceğini hatta nasıl nefes alabileceğini bile bilememişti. Hani yüreğini bedeni kontrol etmese beyni çoktan onu da durdurmuştu.
'Şükürler olsun...' dedi annesinin sıcak nefesini hissedince. Korktuğu başına gelmemişti de bu rüyanın anlamı neydi peki?
Hemen giydi üstünü başını. Pantolonunun dizi yırtılmıştı dün yakacak için bulduğu masayı sürürken. 'Olsun,' dedi, 'annem iyileşecek ya, varsın kırk yamalı olsun.' diye söylendi hayıflanmadan. Koşa koşa fırının yolunu tuttu. Fırıncı Mehmet Abisi çok iyi birisiydi, Zeynep gelir gelmez ekmeklerin en sıcağından iki tane verdi hemen.
"Afiyet olsun küçük hanım."
"Sen hep sağ ol e mi Mehmet Abi, işlerin hep kolay olsun..." Atılacak en içten bakışları atarak bir gülümseme kondurdu yanaklarına Zeynep.
"Bunlar Hasan Amcandandı, al bakalım bunlar da benden." diyerek iki tane simit uzattı Zeynep'e Fırıncı Mehmet.
Zeynep okul kantininden daha önceleri çok simit almıştı ama bu simitler sanki başka dünyadan gelmiş gibi diğerlerine hiç benzemiyordu. Bu koku... Daha önce bildiği kokulara hiç benzemiyordu, susamları da parıl parıl parlıyordu. Acaba gerçekten çok mu güzeldi, yoksa yokluğun verdiği hisle mi bu kadar farklı görünüyordu gözlerine, bunu hiç bilemedi.
"Abi annem bunları görünce çok sevinecek."
"Afiyetle yiyin, yarın sabah görüşürüz."
"Görüşürüz abi, hayırlı işlerin olsun."
Zeynep, annem sevinecek derken kendi sevincini öyle bir dışa vurmuştu ki, bu manzarayı izlemek değil iki simit parasıyla, yüzlerce simit satsa onların parasıyla da alınacak bir şey değildi Fırıncı Mehmet için.
Koşa koşa evin yolunu tuttu Zeynep, dün sabah olduğu gibi. Dünden kalan iki domatesi de doğrayıp koydu ekmeğin arasına, tüm sevgisini koyar gibi ve başladılar yemeye.
"Anne, bugün okuldan çıkınca mendil satmaya gideceğim, merak etme beni olur mu?"
"Ah kızım, şu sırtındaki yüke bak..."
"Üzülme anneciğim, hele sen bir iyi ol, ondan sonra hep ders çalışacağım."
Annesi Zeynep'in bu durumuna çok üzülüyordu, sanki ciğerleri bölünüyordu ama yapacak da bir şeyi yoktu.
O gün okul çıkışı doğruca bakkala gitti Zeynep. Cebindeki bir lirasıyla dört tane mendil daha aldı, artık beş mendili vardı ve düne göre daha umutluydu. Kışın soğuk yüzünü göstermesi ilk defa işine yarıyordu, burnunu çeke çeke gelen Zeynep'ten mendil alıyor, kızcağızın masumluğunu gören verdiği paranın da üstünü almıyordu ve mendilleri de satıp bitirmişti.
Eve gitmeden önce bakkalın yolunu tuttu, parasının iki lirasını mendil almak için ayırıp kalan üç lirasıyla birkaç yumurta, bir bağ maydanoz ve iki ekmek aldı. Annesi maydanozu çok severdi ve bu parayla da ancak annesini böyle sevindireceğini düşünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elveda Yalnızlık (Kitap Oldu:)
RomanceZeynep, babasını kaybettikten sonra annesini de kaybedince yetimhane günleri başlamıştı. Evlatlık gittiği ailede başına gelen olaylar onu bir kaçışa sürükledi. Her şeyden, belki de geçmişinden, belki de insanlardan kaçıyordu... Kılık değiştirip erke...