2 gün sonra
Pazartesi sabahı her zaman ki gibi annemin uyandırmasıyla başladı.
"Kızım kalk hadi okula geç kalacaksın"
"mmmm." Dedikten sonra yastıkla yüzümü kapatıp uykuma devam ettim. Bir süre sonra yastık yüzümden kalkmış ve suratıma buz gibi bir su dökülmüştü.
"Anne!"
Bide gülüyor ya!
"Çabuk giyin ve kahvaltını yap." Dedikten sonra odadan çıktı.
Yataktan sinirle kalktıktan sonra annemin taklidini yapa yapa dolaba geçtim. Okul pantolonumu ve tişörtümü giydim. Telefonumu da aldıktan sonra odadan çıktım.
Cumartesi ve Pazar günleri hayatım da yaşadığım en kötü gündü. Ceza evinde ki baskından sonra gazete ve haberlere çıkmış, telefonum susmak bilmemişti. Ha bide karakola ifade vermek vardı. Annem hastanedeyken vermiş, benim sonra vereceğini söylemişti. İfade almaya gelen polis ise annemin arkadaşı olduğundan sorun çıkarmamıştı. Karakola ifade vermeye gittiğim de her şey çok güzeldi ama sorgu odası? İşte orası tam bir felaketti.
İfademi sözlü olarak verdiğim de polis yalanlarımı ortaya çıkarmıştı. Ha bide yalancı oldum. Kimin yüzünden. Tabi ki de kameraların. Yağız'ın boğazımı sıktığını yalanladığım da polis kamera kayıtlarından her şeyin gözüktüğünü söyledi. Ama en kötüsü, yalancı olmuş olmam. Daha da kötüsü, polis Yağız ile aramda bir şey olup olmadığını sormuştu. Hoppala yani! Yavaş gelin bari! Annemin de olaya müdahale etmesi sonucu öyle bir şeyin olmadığı kesinleşmiş ve lanet olası polis merkezin den çıkmıştık. Anlayacağınız bu hafta sonu bir daha yaşamak istemeyeceğim bir hafta sonuydu.
Kahvaltımı da yaptıktan sonra evden çıkmak üzere kapıya gittim. Annemi öptükten ve sırt çantamı da aldıktan sonra nihayet evden çıktım. Durağa doğru yürürken sıkıldığım için cebimdeki telefonum ile kulaklığımı çıkardım. Kulaklığımı telefonuma taktıktan sonra müziği açtım. Ama bir dakika? Ses gelmiyor!!! Çok güzel! Tam ihtiyacım olduğu zamanda kulaklığımın bozulması mükemmel bir şey yani. Sinirle kulaklığımı çöpe attıktan sonra otobüsü beklemeye başladım. Yarım saatin sonucu geç kalan otobüsüme bindikten sonra ikinci lanetlerimi okudum. Boş yer yok! Kesinlikle bu gün üzerimde birinin nazarı vardı.
Otobüs yolculuğunda yemin ederim ki kullanan şoföre ettiğim kadar beddua kimseye etmemişimdir. Bu ne hız Yarabbi. Zaten ayakta zor duruyorum bide son hız yapması otobüsün içinde savrulmama neden oluyordu. Müzik olsa yemin ediyorum dışarıdakiler otobüsün içinde dans ediyorum sanacak. Her yolculuğun sonu olduğu gibi, şükürler olsun okuluma varmıştım.
Ben daha demin şükürler olsun mu demiştim? Lafımı geri alıyorum. Okula vardığım da her kez etrafıma toplanmış olayı sormaya başlamışlardı. Gazete okudukları yetmiyor herhalde. Başıma toplananlardan güçlükle ayrıldıktan sonra sınıfa çıktım. Sınıfta da soru sormak için gelen olmuştu ama okulun hücum etmesin den iyiydi.
Sırama oturduğum da gözüm Selin'i aradı ama göremedim. Galiba bu gün okula gelmemişti. Teneffüste ilk işim onu aramak olacaktı. Çünkü Selin asla okula gemlemezlik yapmazdı.
Sınıfa hocanın da girmesiyle dersimiz başlamıştı. Ben bu derse bayılıyorum demeyeceğim çünkü coğrafya benim öldüğüm noktadır. Hocanın anlattıklarını hiç dikkatimi çekmezken, sınıfın kapısı çalması baya dikkatimi çekmişti. Eğer nöbetçi öğrenci gelip konferans var derse. Hiç utanmam sınıfı ortasına göbek atarım. Tabiî ki de yapmam ama sevinirim yani.