Telefonu bangonun üzerine koyduktan sonra yatağın üzerinde sessizce oturmaya başladım. Ve o mesaji kimin atmış olabileceğini düşündüm. Ama bir turlu sonuca varamıyordum. Kimin atabileceği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Kararsızlıklar içinde düşünmeye devam ederken Dileği aramaya karar verdim. Belki Dilek bana yardımcı olabilirdi. Konuşarak bulabilirdik. Telefonumu tekrar elime aldiktan sonra Dileği aramaya başladım. İkinci çalışta açmıştı. Telefondan gelen dinç sesi uyumamiş olduğunu gösteriyordu ve bu beni biraz olsun rahatlatmıştı.
"Alo"
"Uyandırmadım değil mi?"
Ne kadar uyumamiş olmasi sesinden belli olsa da birde Dilekten sözlü olarak duymak daha iyi olurdu.
"Hayır canım uyandırmadın. Kitap okuyordum zaten."
İşte şimdi rahatlamıştım.
"Benim sana bir şey anlatmam gerekiyor. Aslında yarın anlatacaktım ama biraz tedirgin oldum."
"Anlat canım ben dinlerim. Yardım etmem gerekirse de elbette yardım ederim."
Söze nereden başlıyacağımı bilemiyordum. Ama bir yerden de başlamam gerekiyordu.
"Bana bir mesaj geldi. Bu mesaj da da şey yazıyordu. Hani biz çocukluk arkadasımla görüştük ya işte onunla bir daha görüşmemem gerektiği yazıyordu. Numarayı aradım fakat kullanılamıyor telefon. Açıkçası korkdum. Sence sapık olabilir mi?"
Dilek derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.
"Bilemiyorum canım. Ama kafaya takma. Yanlış gelmiş de olabilir."
Aslında doğru söylüyordu. Evet yanlış gelmiş olabilir ama neden numarayı aradığım da numaranın kullanılamadığına dair bir bant kaydı Kaydı çıktı? Dileği fazla sıkmamak için konuşmayı kısa kesmeye karar kıldım.
"Haklısın yanlış gelmiştir belkide. Neyse ben kapatayım yarın okulda görüşürüz."
"Tamam canım. Iyi geceler"
Dedikten sonra telefonu kapattık.
Dilekle konuşmak iyi hissetirmişti bana. Insanın arkadaşı olması iyi bir duyguydu. Selin ve Dilek. Ikisinide çok seviyordum.
****
Bu sabah uyandığımda telefonumu duvarda kırmamak için zor tuttum kendimi. Alarm sanki bando yürüyüşü ya. Ayarlarken güzel gelen melodi, sabah igrenç bir sese dönüşüyordu. Okul kıyafetlerimi uykulu uykulu giydikten sonra banyoya bir o kadar da yavaş hareketlerle gittim. Elimi ve yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkıp anneme bakmak üzere yatak odasına gittim. Kapıyı araladığım da hala uyuduğunu görmem beni şaşırtmiştı. Çünkü annem her gün sabah ezanıyla kalkar namazını kılar ve kahvaltıyı hazırlardı. Ilk defa bunu yapmamış olduğunu görüyordum. Tam geri çıkacakken annemin yatağının kenarında ki ağzı açık, tahtadan bir kutu farkettim. Yavaş adımlarla kutuya yaklaştığım da içinde annemin, babamın ve benim olduğum bir sürü aile fotoğraflarının olduğunu gördüm. Ellerime fotoğrafları alıp karıştırmaya başladığım da gözümden akan yaşa mani olamadım. Özellikle babama sım sıkı sarılmış olan bir fotoğrafa denk gelince göz yaşlarım hızlı hızlı akmaya başlamıştı. Fotoğrafı tekrar yerine koyduktan sonra odadan sessizce çıktım. Demek annem geç saatlere kadar babamın fotoğraflarına bakmış.**********
Merdivenleri ikişer üçer iniyordum çünkü okula geç kalmıştım. Annemi uyandıramadığım için kahvaltıyı kendim hazırlamak zorunda kaldım ve sonucunda çıkan büyük bir facia.
TAVAYI YAKTIM!
Yumurtayı kırmayı biliyordum ama sorun onu pişirmekteydi. Bir türlü yapamıyordum. Yağını fazla koyunca sulu oluyor az koyunca yanıyor. Kız olmak ne kadar da zor! Bide bu beceriksizliğim üzerine okula geç kaldım. Ama annem hala uyuyor ve buna sevinçliğim çünkü uyandığında yeni aldığımız tavayı yanık bir şekilde bulunca ne yapacak çok merak ediyorum doğrusu.