KS-3

97 14 7
                                    

Nereden gelmiştik biz ya... 

Keşke Betül'le uğraşacağıma yolu daha dikkatli takip edebilseydim.

Sağıma soluma bir defa daha baktım ve o piti piti yaparak, şuan olduğum yerin tersi yönünde yürümeye başladım. 6.hissime çok güvenirim ve beni asla yanıltmaz.

Niye bu kadar sinir yapıp, kafama göre yürümeye başladım ki? Al işte, böyle kaybolurdum. Hava zaten aşırı sıcaktı, erimem an meselesi.

Kendimi tam anlamıyla berbat hissediyordum sebebiyse güneş. Evet doğru, sebebi; ne Can'a yaptıklarım nede Buğra'nın bana yaptıkları... Sebebi güneş.

Ben böyleyim zaten, başıma kötü olaylar geldiği zaman gülerim hatta kahkaha atarım ama aradan 3-5 saat geçince, kalbimden ve aklımdan hiç silemeyeceğim acı gerçekler veya acı yaşananlar osmanlı tokadı gibi çarpıyor  yüzüme. İşte o zaman ebedi hüzün hep benimle olur...
Aradan yıllar geçse bile unutamam ki, mümkün bile değil. Belki sadece unutmuş gibi yaparım, asla tam anlamıyla unutmayı beceremem.

Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm...

En sonunda ayaklarımın daha fazla mecali kalmadığını anladığım zaman, bir ağacın dibine yığıldım.
Bornova ile Dikili arasındaki bu kadar uzun mesafeye bilmem kaçıncı defa küfürümü savurdum ve bu defa tok bir nefes soluyarak ayağa kalktım. Koşmak için bacaklarımı bir kaç defa salladım ve saçlarımı açıp tek tokayla topuz yaptım. İyi şeylerin olmasına çok ihtiyacım olduğu için, iyi şeyler düşündüm. Mesela; bu hafta çok sevdiğim bir dizinin sezon finali vermeyeceğini, Can'ın inadına kilo verip boyumun uzadığını, Evin ablanın evlenmeyeceğini, Buğra'nın alkolü bıraktığını, Arat ve Betül'ün ateşkes imzaladığını ve en önemlisi ailemin Cem Adrian'ın konserine gitmeme izin verdiklerini...

Bu masum hayaller gülümsememe neden oldu. Gerçek olamayacak kadar güzeldi hayallerim.

Kafamdaki düşünceler, önümden hızla geçen Passat arabayı görmemle uçuştular.

Kalbimde umut kırıntıları yeşermeye başlamıştı. Ne var  yani bende şanslı olabilirdim.

Yürümeye başladığım zamandan bu yana hiç araba geçmediği için bu hale gelmiştim ama artık arabalar geçer diye düşündüm ve olduğum yere oturdum. Birde araba beklerken ayakta dikilemezdim.

Saatimi kontrol ettim ve saatin 3'e yaklaştığını gördüm. Ama hala hiç araba geçmedi.

Tam ayaklanıp koşmaya başlayacaktım ki tanıdık kahverengi bir araba gördüm.

Önüme gelip durdular ve "Kübra! Bu ne hal?" diye çığlık atan Betül'ün sesini duydum. Onları takmıyordum, umrumda bile değillerdi. Ellerimi kotumun cebine koyup onların gidecekleri yöne doğru yürümeye başladım. Demekki evime bu yoldan varabilirdim.

"Kes inadı, bin şu arabaya konuşalım," diye nazik ama sert konuşan kişi; evde kolumu kol olmaktan çıkaracak kadar sertçe sıkan Buğra'ydı. Hiç umrumda değillerdi.

Arabanın kapı sesini duydum ve yine aynı kolumdan hatta aynı morarmaya yüz tutmuş yerinden birinin sertçe  kavradığını farkettim. Canım acımıştı ama asla onların önünde bunu belli etmeyecektim.

"Yüzüme bak!" diyen kalın bir erkek sesi duydum ama Buğra'nın sesine hiç benzemiyordu. Kim olabilir diye düşünmemede gerek yoktu bu Can'dı. Onu görmek hatta sarılmak istiyordum ama en son onu hasta bir halde üstüne çorba dökmüş perişan bir vaziyette bırakıp gitmiştim.

Aman n'olcak sanki hem sevgilisiyim ben onun diye düşündüm ve arkamı dönüp yüzüne baktım.

Bıraktığım gibi değildi. E tabi canım kaç saat geçti aradan.

Koyu SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin