-Bölüm 11-

417 26 7
                                    

Heyoo! Bu aralar biraz boşladım çok özür dilerim. Watty de problem çıktı ve biraz rahatsızdım. Ama mutlaka Telafi edeceğim sizi seviyorum.

"Sehun... Sehuuun... Hunnie! SEHUN!"

Sehun Tao'nun cırlamasıyla kendine geldi. Düşünmekten beyni yanmıştı. Soo nasıl kendisinin yanında utançtan ölürken o çocuğun yanında bu kadar rahattı?

"Hun? Dostum gözlerin mi doldu senin? Neyin var?"

"İ-iyiyim Tao. Ge-gerçekten iyiyim."

"Yo dostum yo! İyi falan değilsin neyin var?"

"T-Tao canım yanıyor. Neden bu kadar acıtmak zorunda?"

Sehun çaresizlikle Tao'ya sarılıp ağlamaya başladığında sınıfın boş olduğuna şükretti. Yoksa Jongin kulak zarını becermişti.

"Gerçek aşk bu mu? Öyleyse al şunu benden Tao! Lanet olsun!"

"S-Sehun... İyi olacak dostum merak etme iyi olacak."

Sehun ve Tao onları kapıdan izleyen Soo'dan habersiz sarılıyordu. İkisi hiçbir zaman vıcık vıcık olmasada birbirlerine çok değer veriyorlardı. Soo'nun içi sızlamıştı. Ama hayır Sehun kendisinin canını yakarken düşünmemişti. Sehun onun kalbini parçalayıp üstünde tepinmişti ve şuan bunun bedelini ödüyordu. Yemekhaneye gidip Yixing'in yanına oturdu. Donuk bakışlarına rağmen çok fazla duygu yaşıyordu ve beyninin içinde dönen milyonlarca şey onu delirtmek üzereydi. Tekrar masadan kalktı.

"Nereye gidiyorsun Soo?"

"Lavaboya gitmem gerek birazdan gelirim."

Nihayet erkekler tuvaletine ulaştığında kendini bıraktı. Duvarları yumruklayarak çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Göğsündeki ağrı umrunda değildi. Kendisine tuhaf tuhaf bakanlar umrunda değildi. Kanayan eli ve kırılan fayans umrunda değildi. Tek umrunda olan Sehun idi. Öfke ve üzüntüden ne yapacağını bilmiyordu. Etraftaki hiçbir şeyi umursamadan hızlı adımlarla ağlayarak sınıfa girdi. Kendi çantasını ve Sehun'un çantasını alıp sarışını kolundan tutup okulun dışına sürükledi. Tao ise şaşkın bakışlarla öylece duruyordu. O da neydi öyle? Yine de müdahale etmemeye karar verdi. Çünkü o baykuş kendisini bile dövebilecek kadar sinirliydi! Soo Kapıdan çıkmadan önce Yixing'i aradı.

"Hyung beni bekleme. Daha sonra anlatacağım."

Yixing'in cevap vermesini beklemeden telefonu kapattı ve işine odaklandı. Sehun'u okulun yakınındaki bir parka kadar sürükleyip banka ittirip oturmasını sağladı.

"Agh! N-ne yaptığını sanıyorsun sen?!"

"O soruyu benim sana sormam gerek Bay Oh!"

"Soo delirmek üzereyim. S-sadece canım yanıyor tamam mı? O çocukla olmanı istemiyorum."

"Bana ne yapacağımı söyleme! Bencilin tekisin sen! Kendin lanet sürtüklerle oynaşabiliyorsun ama ben biriyle çıkamıyorum ha? Hem sen benim neyimsin ki?!"

Kyungsoo'nun kelimeleri sertti ve o büyülü ses tonuyla bağırarak söyledikleri Sehun'un yüzüne tokat gibi inmişti. Gerçekten o mükemmel sesin kendisine bunları söyleyeceği ve bu kadar kıracağı aklının ucundan bile geçmezdi.

"S-Soo ben..."

"Birşey söyleme Sehun. Açıklamanı dinlemek istemiyorum."

"Lanet olsun Soo! Seni seviyorum tamam mı?"

"Lanet olsun Sehun! Seni seviyorum tamam mı?"

Aynı anda hemen hemen aynı şeyleri söylediklerinde sadece durdular. Sehun ufak bir tebessüm edip kollarını açtı.

"Buraya gel minik baykuş."

Soo çekingen bir tavırla Sehun'a sokuldu. Canını çok yakan bu insanda annesiyle yaşamaya henüz doyamadığı sıcaklığı , güveni ve şefkati hissetti. Fakat bu farklı bir sevgiydi.

"Aşk denen şey bu olsa gerek."

Diye fısıldadı uzun olanın boynuna doğru.

"Hayır Soo. Aşk denen şey sensin."

Göğsüne değen sıcak yaşlarla irkildi Sehun. Ağlıyor muydu? Bir adım gerileyip iri gözlerde parlayan yaşları izledi. Birşey söylemeden küçüğe yaklaştı ve yüzünü onun yüzüne hizaladı. Belli belirsiz gülümseyip kendi ince pembe dudaklarını kalın dudaklara sertçe bastırdı...

Geç geldi ama bence güzel bir bölüm oldu ha? Yorumlarınızı bekliyorum!

Love Bites -Askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin