5.Bölüm

100 14 0
                                    

Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Babamı kaybettiğim zamanı hatırlıyorum. Annemin sinir krizlerini, babamın ailesinin annemle beni suçlamasını, benimse etrafta saf saf dolaştığım zamanlar. Zor günlerdi...

Ama geçiyordu. Bu dünyada her acı geçmese bile, hafifliyordu. Çünkü hayatta bir yerden tutunmamız gerekiyordu. Ölünlerle ölünmüyordu ama yaşayanlarlada yaşamak çok zor geliyordu.

Annem, ilk zamanlar beni hiç görmemişti. Sadece kendi acısını yaşamıştı. Bende kendi kendime idare etmeyi o zaman öğrenmiştim. Ve annem normale dönüp, hayatına devam ederken ben artık ona ihtiyaç duymuyordum. Şimdi de beni normale çevirmeye çalışıyordu. 'Beni bu hale getiren sensin, beni sadece sen iyileştirebilirsin. ' demek istesem de yapamıyordum.

Yalnızlık seni ele geçirdiğinde ondan vazgeçmen imkansızdır. Ben yalnızlığı seçmemiştim. Yalnız kalmaya mecbur bırakılmıştım. Ve artık bir şeyleri sorgulamaya gücüm yoktu. Sorgulamak istemiyordum da...

Psikoloğa gittiğimde olay dönüp dolaşıp babama gelecekti. Bunu biliyordum. Gitmemek için uğraşmamın sebebi de buydu.

Ben onu kaybettiğimde etrafıma benim isteğim dışında dört duvar örmüşlerdi. Ben ne kadar çıkmak için yalvarsam da beni orada bıraktılar. Sonunda bende o duvarlara alıştım. Ve şimdi annem kendi ördüğü duvarları yıkmaya çalışıyordu ama buna izin vermeyecektim.

Bazen nefes almak, dünyadaki en zor şeymiş gibi geliyor. Derin bir nefes alıyorum ama yetmiyor. Sanki bir el boğazıma sarılmış ve beni boğuyordu. Bende bu histen kurtulmak için uyuyordum. Ama artık uykuda bulduğum huzur da yok olmuştu. Çünkü 'o' vardı..

Bazen beni etkileyen bazende korkutan... Genellikle rüyalarda gördüğümüz insanların yüzlerini uyandıktan sonra unuturduk ama bu onun için geçerli değildi. Unutmuyordum...  Her ince ayrıntısına kadar hatırlıyordum.

Kulağımdaki kulaklığı çıkardım ve yatağımın yanındaki komodinin üstüne koydum. Zaten düşünmekten, müzik dinlemiyordum. Ayaklarımı sürüye sürüye odadan çıktım. Annemin odasına girdiğim de, makyaj masasının önünde oturmuş, saçlarına şekil veriyordu. Gerçekten annemle hiç benzemiyorduk. Hem karakter olarak hemde tip olarak. Ben her zaman babama benzeyen olmuştum.

"Uyandın mı canım?" Bu saçma sorusuna göz devirdim.

"Hayır anne uyanmadım. Hala uyuyorum." dedim ve yatağa oturdum. Annem de aynadan bana bakıyordu.

"Sabah sabah senin laf sokmalarını dinlemeyeceğim." diyerek oturduğu yerden kalktı ve ceketini giydi.

Bana sıkıca sarıldı ve öptü. Bunu yapmasını hiç sevmiyordum.

"Yarın, doktora gideceğiz. Unutma!" dedi ve beni öylece bırakıp, evden çıktı. Doktoru hatırlatarak olmayan morelimi daha da kötüye çekmiştim.

Salak salak etrafa baktım. Yapacak hiç bir şeyin olmadığını anlayınca uyumaya karar verdim. Gece de kitap okumaktan uyumamıştım.
Belki onu görürdüm.
Annemin yatağına yattım. Örtüyü de üstüme çekip, gözlerimi sıkıca kapattım. Tek isteğim bir an önce uyumaktı. Bunun içinde fazla uğraşmama gerek kalmamıştı.

***

Yattığım yerde huzursuzca kıpırdandım. Benim yattığım yer bu kadar rahatsız değildi. Gözlerimi açtığımda hiç bilmediğim bie evin içerisindeydim. Gözlerimi açıp, kapattım. Yanlış görüyor olmalıydım. Etrafı inceleyerek yattığım koltuktan ayağa kalktım.

Villaya benzeyen bir evin içerisinde olmalıydım. Gördüğüm kadarıyla bir bahçesi vardı. Yukarı çıkan da bir merdiven.

"Kimse yok mu?" diye bağırdım. Ama aldığım tek cevap sessizlik olmuştu. Ürküten bir sessizlik vardı.

Merdivenlere doğru ilerledim. Yukarı çıkmaya başladım. Burada üç oda vardı. Birisinin olabileceğini düşünerek odalara bakma kararı aldım. Bana en yakın olan odanın kapısını açtım ve gördüğüm manzarayla ne yapacağımı şaşırdım.

"Baba!" dedim. Sesim fısıltı şeklinde çıkmıştı. Onu son gördüğüm zaman ki gibiydi. Üzerinde aynı şeyler vardı. Ona yaklaştım ve sarıldım. Ama bana karşılık vermedim.

"Ölmemişsin." dedim büyük bir sevinçle. Gözyaşlarım da mutluluktan akmaya başlamıştım.

Gözlerimin içine baktı ve beni kendinden uzaklaştırdı.

"Yanılıyorsun, ben öldüm." dedi en soğuk haliyle. Bu adam benim babam olamazdı.

"Ne diyorsun baba? Anlamıyorum."  Bu saçma konuşmanın nereye varacağını çok merak ediyordum.

"Kurtulman lazım." dedi. Cevap vermeden yüzüne bakmaya devam ettim. "Seni yok edene kadar devam edecek."

Ne anlattığını anlamıyordum. Beni ne yok edecekti? Benim yaptığım bir şey yoktu ki. Ne olduğunu ona soracağım sırada bir şey beni hızlıca geri çekti ve koridora savruldum. O anın etkisiyle gözlerimi kapatmıştım. Gözlerimi açtığımda biraz önce girdiğim odanın kapalı kapısını görmüştüm. Doğrulup, kapıyı açmaya çalıştım ama açılmamıştı.

"Baba!" diye seslendim.

"Git, Azra! Seni ben değil. Ancak kendin kurtarabilirsin."  dedi ve ona ne kadar seslensemde bir daha ses vermedi.

Diğer odaları bakmak için hareket etmek istiyordum ama bunu bir türlü yapmak içimden gelmiyordu. Kendimi toplayarak diğer odanın kapısını açtım. Annem...

Pencereye doğru dönmüş, kollarınu göğsünün altında birleştirmiş, dışarıyı seyrediyordu. Ona doğru sadece bir adım attım. Başka bir şey yapmak içimden gelmiyordu.

"Git, Azra!" dedi. "Seni kurtarmak için herşeyi yaparım ama bu benim elimde değil."

Bunları bana dönmeden, dışarı bakarken söylemişti. Ortamdaki sessizlik devam ederken, yavaşca kapıyı kapatıp, koridorda tek başıma kaldım. Şuan yaşanan şeylerden hiç bir şey anlamıyordum. Son kapıya, geldiğimde hiç düşünmeden açtım. Oydu... Bulunduğu odada onun kadar karanlık ve soğuktu.

Bomboş odada siyaha boyanmış duvara yaslanmış, geceden daha karanlık gözleriyle bana bakıyordu. Ne içeri giriyordum nede oradan uzaklışıyordum. Tek isteğim bir şeyler söylemesiydi. Ve beni daha fazla bekletmeden bu isteğimi yerine getirmişti.

"Kurtarıcına 'Merhaba' demelisin, Sevgilim."

Rüya FırtınasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin