[Ariel ve Mercedes'in çarpıştığı anlarda Kızıl Diyar]
Adam yarattığı orduya bakarken Tanrı'nın Adem'i yarattığında tam olarak böyle hissettiğini düşündü. Güçlü hissediyordu, yenilmezdi. Hiçbir varlık ona karşı koyamazdı. Şu andan sonra, karanlık olanın gözdesi olacak; âlemleri karanlık olanla birlikte yönetebilecekti.
Önünde uzanan arazide durmuş, onun emirlerini bekleyen evlatlarına baktı. Rüzgardan yapılma bedenlerini hiçbir kılıç kesemez, hiçbir ateş onlara zarar veremezdi. Sonunda onlardan biri yenilmez olanı ortaya çıkartmayı başarmıştı. Tatminle gülümserken, içini kaplayan huzursuzluğu yok saydı. Sanki biri ona gülüyor, olacakların hiç de tahmin ettiği gibi ilerlemeyeceğini fısıldıyordu. Önemsemedi.
O, evrenin gördüğü en büyük, en kızgın, en yenilmez orduyu yaratmıştı. "Öfke" diye bağırdı evlatlarına bakarken "Öfke sizin gücünüz. Öfkenizi koruyun çocuklarım, çünkü o sizin hem kılıcınız hem de kalkanınız olacak."
Rüzgârdan yapılan bedenler öfkeli çığlıklar atıp, yerlerinde sabırsızca kıpırdanırlarken; adam ona doğru koşan yaverini gördü. Topal Elenous'un baş kısmı kızıl kayaların yöneticisi olan babası gibi boğayken, bacakları Kızıl Dağ'da mahkum olan peri annesi gibi ilahi bir ışıkla ışıldıyordu. "Savaş başladı efendim" diye haykırdı Elenous, ona iyice yaklaştığında "Adem'in diyarı yok olmanın eşiğinde"
Adam ordusunu bırakıp içeri doğru koşarken bunun nasıl olduğuna anlam veremiyordu. Savaşın şimdi başlamaması gerekiyordu, böyle konuşmamışlardı. Karanlık, onun ordusunu bekleyecek, ordusu dünyayı yerle bir edecekti. Geniş odanın ortasında duran dev küreye doğru ilerlerken büyülü kelimeleri mırıldanıp, kolunda ince bir kesik açtı. Kan, büyünün en önemli ham maddesiydi. Kan olmadan büyü yapamaz, yapsa bile yaptığı büyüler yeterince güçlü olmazdı.
Küre onu savaşın ortasına çekerken; adam, ejderhanın kollarında çırpınan kadını gördü. Kırmızı saçları, rüzgarın içinde savruluyor, bembeyaz teni ay ışığının altında ışıldıyordu. Onu saran kızgınlığı hissedip titrerken, kendini kadının güzel gözlerine bakmaktan alamadı. Bu büyüyü daha önce görmüştü fakat bu kadar güçlü olanıyla karşılaşmamıştı. Kan çok güçlüydü, en güçlülerin kanından yapılmış; onlarca efsunla güçlendirilmişti. Kokuyu içine çekerken, erekte olduğunu farketti.
"Doğurgan" diye fısıldadı rüzgarın içine doğru, kadın gerçekten de vaat edilen kişiydi. Karanlığa sapanları yeniden Yaratıcı'nın yoluna çekecek olan dişi... Sakat ya da deli doğmayacak melezleri doğuracak dişi.
Işığı ve karanlığı içinde toplayan melez.
Kadın acı dolu bir çığlık atıp, kollarını öne doğru uzatırken dudaklarından fırlayan "Uriel" kelimesi, adamın dikkatini meydanın diğer ucundaki varlığa çekti. Uriel'i tutan iblisin kaçıp gitmesi gerektiğini düşündü, kadında biriken enerjinin boyutu onu bile ürkütmüştü. Işığı yaydığı anda iblis ve beraberindekiler yok olacaktı.
Fakat bir şey oldu. Kadın, ışığını yayamadı. Ortaya güçlü bir enerji çıktı fakat hiçbir etkisi olmadı.**
Efendinin arkasında bekleyen Elenous, adamın dönüşünü beklerken sabırsızca volta atıyordu. Dışarıdaki varlıklar onu endişelendiriyor, huzursuz hissetmesine sebep oluyorlardı. Önce hafif bir ses duydu, bir parça dolunun cama çarpması gibi tok bir sesti.
Tak.
Ardından patlayan ışığı ve karanlık ordunun yere çöktüğünü gördü. "Anne" diye fısıldadı tüm varlıklar bir anda, rüzgar daha önce hiç esmediği kadar güçlü esiyor, kan nehrinin suları adeta kaynıyordu. Öfkenin gücü yeri sarstı.. "Uriel" diye bağırdı bir kadın rüzgarın içinden, yaratıklar onun söylediğini tekrar edip başlarını yere eğdiler.
Elenous, rüzgârdan korunmak için ellerini başına siper etti. Kolu havada dalgalanmış, havayı tokatlar gibi bir görüntü oluşturmuştu. Rüzgârın içindeki kadın çığlıklar atıp ağlamaya başladı. Her şey bir anda olmuştu. Elenous, ona doğru koşmaya başlayan yaratıkları gördü. Son duyduğu söz "Anne" idi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi II
FantasyAriel Silverfang başını belaya sokmaya devam ediyor. Tekme. Ariel, bezgin bir şekilde göz kapaklarını kaldırırken karşısındakinin kim olduğunu biliyordu. Adamın yüzüne bakıp hafifçe gülümsedi. Tekmelerin, zincirler kadar acıtmadığını hala öğrenememi...