081220| Gümüş Kanatlar Serisi II - Kaçak | Bölüm IX[Güncellendi]

1.8K 241 15
                                    



Ariel




Annem her zaman bir gün pes edeceğimi söylerdi.

"Bıkacaksın" demişti bir seferinde, mücadele etmekten bıkacağım günün mutlaka geleceğine inanıyordu. Yattığım yerde aptalca sırıtırken, pes etmenin nasıl bir şey olduğunu hatırlayamadığımı fark ettim. Hayatım boyunca hiç pes etmiş miydim? Sanmıyorum, bir şekilde savaşmaya programlanmış gibi hareket ediyordum; vazgeçmek, işleri akışına bırakmak aklıma bile gelmezdi. Mantıksız bir şekilde inatçıydım, Sisyphos'un lanetine kapılmış gibi yaşayıp gidiyor fakat pes etmeyi, kayanın üstümden geçip beni de beraberine katmasını aklımdan bile geçirmiyordum. Bir gün o kayayı yok edecek ya da tepede sabit bir şekilde duracağı uygun yeri bulacaktım. Başımdaki uğursuzlukların hepsini def edecektim.

Bu yolda yapamayacağım çok az şey vardı. Yatağımın üstüne sabitlenmiş aynadan kendime bakarken, bu yolda neler yapabileceğimi bir kez daha anladım. Karanlık beni almak için detaylı planlar yapmıştı. Kadimler tarafından korunan genç melezi, korumalarının elinden kaçırmanın planını yapmaları uzun sürmüştü fakat bu zaman içinde dişe dokunur yeteneklerim olabileceğini düşündüklerini sanmıyordum. Kızıl Diyar'da geçirdiğim süre boyunca buradaki zaman döngüsü sayesinde güçlerimin artacağını düşündüklerini hiç sanmıyordum. Aynadan kendime baktım, parçalanmış bedenime, yüzümdeki derin kesiklere birkaç parça sargının örttüğü çıplaklığımdaki vahşet tablosuna. Bacaklarımın içi ve kasıklarım paramparçaydı, Prens'in mağaraya daldığında yüzünde oluşan ifadeyi ömrüm boyunca unutamayacaktım. Oradaki zavallıların beni neredeyse öldürdüğünü sanmıştı. Parçalanmış etim ve kırılmış kemiklerimle bir köşeye atılmış gibiydim. Sırıttım, gümüş kanım parçalanmış ağzımın kenarlarından akarken aynadan beni izlediğini biliyordum. Onarılamayacak kadar kırıldığımı düşünüyordu. Onun bakış açısından istismar edilmiş, korkmuş ve sonunda aklını kaybetmiş genç, çok genç bir kadındım.

Sırrını bildiğimi bilseydi, benim sırlarımı bilseydi neler olurdu?

Bilmiyorum.

Luxuria bana tüm yasak gardiyanlarının güçlerini, silahlarını ve hatırlayabildiği kadarıyla zaaflarını anlatmıştı. Superbia'nın – ona Luc denmesini tercih ediyordu – silahlarından biri aynalardı. Evrendeki tüm aynaların kontrolü ondaydı, sizi görür, kimsenin izlemediğini düşündüğünüz anda çıkarttığınız maskenin arkasındaki gerçeğinizi bilirdi. O varlıkların yalnız tarafıydı, tehlikeli olandı. Üstümdeki aynaya bakarken gülümsemeye devam ettim ve hemen ardından gözlerimden yaşlar boşalmaya başladı.

Hey Bia, sana bir sır vereyim. Ben maskemi asla çıkartmam, benim hala kabullenemediğim sırlarım var. Onları yüzümde görmek istemem, ben en çok kendime yalan söylerim. Beni tanımıyorsun, hamlelerimi tahmin edemezsin. Olduğum şey değil, görmeni istediğim şeyim.

Bir deli.

Bir korkak.

Bir düşmüş.

Ayak seslerini duyduğumda irkilmiş gibi yerimden sıçradım. Adımları her zamankinden daha ağırdı ve her adım atışında ona metal sesleri eşlik ediyordu. Elinde bir tepsi taşıdığını tahmin ettim, beni beslemek istiyordu. Önceki akşam ağzımdan içeri insan yiyecekleri sokmaya çalışmış fakat hepsini kanlı parçalar halinde geri çıkartmıştım. Mahlukların boğazımı parçaladığını zannediyordu. Yaralarımı sararken böyle bir vahşete daha önce şahit olmadığını mırıldanıp durmuştu. Eh, Michael ve Ethan'ın da aynı tepkiyi verdiği düşünüldüğünde kendime zarar verme konusunda oldukça iyi olduğum söylenebilirdi. Bedenimi ölümün sınırına getirmiştim, beni hayatta tutan şey incecik bir pamuk ipliğiydi. Biliyordum, başından beri biliyordum ve tereddüt etmedim.

Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin